25 Kasım 2018 Pazar

25 Kasım İçin



Merhabalar. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü sebebiyle bit yazı yayınlamak istedim.

Bence şiddet sadece kadınlara, engellilere, çocuklara değil; toplumun her bir ferdine farklı farklı şekillerde meydana geliyor. Çoğunluk, erkeklerden şiddet gören kadınlar olduğu için bu gün organize edilmiş ancak bence ilk mücadele etmemiz gereken şey şiddetin ta kendisi.

Geçtiğimiz perşembe günü Küçük Ağaç Psikolojik Danışma Merkezi'nde bir söyleşiye katıldım. Bu söyleşide Uçan Süpürge Vakfı'ndan kadınlar geldiler ve bize şiddeti anlattılar. Şiddet gördüğümüzde yalnız olmadığımızı hatırlattılar ve birçok motto ile beni yalnız bıraktılar. Bu mottolar öyle değerli ki!

Unutma, şiddet "Geliyorum!" der!

Şiddet varsa sevgi yoktur!

Farklı şiddet yoktur!

Bu mottoları sadece kadınlar değil, erkekler de not almalı bence.

Gelelim şiddet türlerine. Bu şiddet türlerini okurken sadece erkeğin kadına uyguladığı şiddet olarak görmeyin. Her cinsiyetin/yaşın/ırkın her cinsiyete/yaşa/ırka uyguladığı bir şiddet türü olarak okuyun bence:

  1. Fiziksel şiddet: Bu, hepimizin bildiği ve haberlerde sıkça duyduğumuz şiddet türü. Bu şiddet türünde, diğer türlerde de olduğu gibi kazara olma durumu yoktur. Canınız acıyorsa  şiddettir, yanlışlıkla olmaz. (Örneğin öğrencisine tokat atan bir öğretmen fiziksel şiddet göstermektedir.)
  2. Cinsel şiddet: Onaysız yapılan bütün cinsel davranışlar cinsel şiddetdir. İmalara cevap vermemek, soruya hayır dememek onay değildir. Net bir şekilde "Evet!" denmediği sürece yapılan bütün cinsel davranışlar şiddettir. (Örneğin kendisiyle birlikte olmak istemeyen eşine bütün akşam hakaretler yağdıran bir kadın cinsel şiddet göstermektedir.)
  3. Psikolojik şiddet: Bütün diğer şiddet türlerine eşlik eden, en az fark edilen ve en çok maruz kalınan şiddet türü. Bir erkeğin, bir kadının vücudunu beğenmemesi ve bunu ifade etmesi, belli etmesi; kötü hissettirmesi, sevgilinizin yanında tedirgin olmanız... Hepsi psikolojik şiddet! (Örneğin kaptan pilotun yanında bulunan stajyer pilota yetersiz hissettirmesi bir psikolojik şiddettir.)
  4. Sosyal şiddet: Girdiğiniz sosyal ortamlarda, sosyal paylaşım siteleri de dahil olmak üzere, gördüğünüz şiddettir. "Gittiğin yerden konum at." cümlesi, az vakit ayrıldığı için şiddetli yakınma cümleleri, isim takma, başkalarının yanında rencide etme, internette uygunsuz fotoğraflarını yayınlama; hepsi sosyal şiddet. (Örneğin çocuğunu herkesin yanında azarlayan anne sosyal şiddet göstermektedir.)
  5. Dijital şiddet: Hayatımıza en son giren şiddet türüdür. Dijital ortamda bedensel bütünlüğümüze ve saygınlığımıza gölge düşürecek her türlü hareket bu şiddet türünün içindedir. Teknolojik araçları kontrol için kullanma, fotoğraflar üzerinden tehdit etme gibi davranışlar dijital şiddettir. (Örneğin ayrıldığı sevgilisinin birlikte çekindikleri fotoğraflarını, eski sevgilisinin babasına göndermekle tehdit eden bir erkek dijital şiddet göstermektedir.)
Bir de şurada çok değerli bir yazısı var sevgili Sevgi Hoca'mın, okumanızı öneririm. Yazı, şiddetin psikolojik kökenleri ile ilgili.

Peki şiddetten nasıl korunacağız?
  • Şiddet geliyorum dediğine göre öncelikle birliktelik yaşadığımız kişinin illa ki fiziksel olmasa da diğer şiddet davranışlarını gözlemleyerek bu davranışlara engel olacağız, karşılıklı iletişim ile bunları sonlandırmaya çalışacağız.
  • Karşılıklı konuşma işe yaramıyorsa ve şiddetin farklı türlerini görmeye devam ediyorsak bu kişiyi terk edeceğiz! "Ama benim çocuğum var!", "El alem ne der?!" demeyeceğiz. Çocuklar şiddet dolu bir ortamda büyüdüklerine, emin olun, boşanmış bir ailenin oluşturduğu ortamdan daha kötü koşullarda büyümüş oluyorlar. Ayrıca el alem hep konuşuyor, sizin hayatınızdan değerli değil.
  • Eğer şiddet artarak ve canınıza kast edecek şekilde devam ediyorsa en yakın savcılığa gidip derdinizi anlatmanız önemli. Haklarınızı öğrenmek size iyi gelecektir.
  • Ayrıca kadına yönelik şiddetle ya da genel olarak şiddetle mücadele eden derneklere, vakıflara üye olursanız hem kendinizi yalnız hissetmezsiniz hem de sizden daha kötü durumdaki insanların yalnız hissetmesine engel olmuş olursunuz.
  • En önemli konu paylaşmak! Bu paylaşımlara inanmak ve saygılı karşılık vermek de önemli!
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü'nde şiddetin farkında ol, bilinçlen ve önce "insan" olduğunu unutma.

Umarım yardımcı olan, fikir veren bir yazı olmuştur.
Haftaya görüşmek üzere.


19 Kasım 2018 Pazartesi

ETEÇOM Nedir?



Merhabalar. Geçtiğimiz günlerde Prof. Dr. İbrahim Halil Diken Hemdem Özel Eğitim'e geldi, koridorlardan geçti, seminer salonumuza gitti ve bizlere ETEÇOM ve GOBDÖ2-TV hakkında bir seminer sundu. Bu seminer sonrası, bu eğitim programını ve değerlendirme ölçeğini kullanabilir olduğumuzu gösteren sertifikalar kazandık. Ben de bu yazımda ETEÇOM'dan bahsedeceğim.

Bu yazımda kaynağım doğrudan kaynağın kendisi: Prof. Dr. İbrahim Halil Diken ve ETEÇOM notları.

...
Eminim ailelerimiz duyuyordur "Okulumuzda ETEÇOM uygulanmaktadır." diye. Peki nedir bu ETEÇOM ve ne işe yarar?

ETEÇOM'un açılımı şu: Etkileşim Temelli Erken Çocuklukta Müdahale Programı. 0-6 yaş grubunda olan, gelişim geriliği olan ya da risk grubunda bulunan bebeklere/çocuklara uygulanan bir müdahale programı aslında. Ancak bence bu yaş sınırları için çocuğunuzun performansına da dikkat etmelisiniz.


ETEÇOM, ilişki-temelli yaklaşıma dayalı bir programdır. Floortime, DIR gibi uygulamaları eğer biliyorsanız, ETEÇOM da aynı temelleri içine alan bir program olduğundan size fikir verebilir. Bu program, çocuğumuzun birincil bakıcısının çocuğu ile etkileşiminin niteliğini geliştirmeyi hedefler. Bu hedef sonrasında çocuğumuzun gelişiminde de bir ilerleme görülmesini hedeflemiş olur.

Biz özel eğitim öğretmenleri sistematik programları severiz. ETEÇOM da sistematik bir program. Bu nedenle takibi ve uygulaması kolay. Uzman ister çocuk ile uygulayabiliyor isterse çocuğun birincil bakıcısı ile uygulayabiliyor. Sıklıkla yapılan uygulamalarda stratejilerin aileye öğretimi esas alınıyor.

ETEÇOM’da 16 temel davranışı kazandırmaya yönelik 66 öğretimsel strateji var. Bu stratejiler uzmanlar tarafından ailelere öğretilerek süreç devam ediyor. Bu öğretim süreci sistematik bir program çerçevesinde ilerletilir. ETEÇOM haftada bir, iki ya da bir buçuk saatlik oturumlar şeklinde düzenlenir. Her oturumda maksimum üç strateji çalışılır.

Peki neden ETEÇOM? Burada biraz kişisel görüşlerimi yazmak istiyorum:
  • Özel eğitimin olmazsa olmaz parçası aileler. Bunu her zaman, her yerde söylüyoruz. Aileleri sürece dahil etmek ise biz eğitimcilerin ve bu alanda çalışan diğer uzmanların en çok zorlandığı konu. Bu zorlanım sağlayan konuyu en aza indirmek için en güzel program ETEÇOM. Çünkü doğrudan, ailelere stratejileri öğretiyoruz ve aileler evde bu stratejileri uygulayarak bizim istediğimiz şekilde evlerini yapılandırabiliyorlar.
  • Olumlu etkileşim her zaman olumlu gelişim demektir. Evdeki olumlu etkileşimi sağlamak çoğu zaman zordur ve bazen biz uzmanların kontrolünün dışında gelişebilir. ETEÇOM ile çocuğumuzun hayatının en büyük kısmını kaplayan ev yaşamını düzenlemiş ve olumlu hale getirmiş oluyoruz. Böylece okulda verilen eğitim evde de anlamlı hale gelmiş oluyor.
  • Ebeveynlerin özel eğitim sürecine adapte olması ve süreçten korkmaları sonucu oluşan yanlış duygularla baş edebilmelerini sağlaması sebebiyle de değerli.
  • Sadece erken çocukluk için değil, ilerleyen yaşlar için de anne ve babalara olumlu ebeveynlik becerisi kazandırdığı için uzun vadede çok işlevsel.
Daha ayrıntılı bilgi ve fikir için şu videoyu izleyebilirsiniz.

Artık bir okulda ETEÇOM olup olmamasının, siz ve çocuğunuz için ne anlama geldiğini daha iyi anlayabileceğinizi düşünüyorum. Umarım fikir veren ve yeni bilgileri araştırma hevesi uyandıran bir yazı olmuştur.

Haftaya görüşmek üzere.

12 Kasım 2018 Pazartesi

Özel Eğitim Öğretmeni Adaylarına İpuçları




Merhabalar. Hızla devam eden bir dönemin neredeyse ortasındayız. Keyifle ara tatile doğru ilerlerken, bu dönemin sonunda mezun olacak ya da bir dönemi daha kalmış olacak özel eğitim öğretmeni adayı arkadaşlarımdan aldığım mesajlar ile bu haftaki yazımı şekillendirmek istiyorum.
Yoğun olarak gelen soruları 10 soruluk bir soru cevaba dönüştürdüm, şimdiden iyi okumalar diliyorum. Umarım öğretmen adaylarımıza ilham olabilirim.


Ve sen bana mesleği için heyecanla sorular soran meslek kardeşim, sana gönderdiğim bu linki okuduğunda umarım doğru adımlar atmanı sağlamış olurum.


  • Özel eğitim öğretmeni olarak nerelerde çalışabilirim? (En fazla soruyu bu soru oluşturuyor.)
Özel eğitim öğretmenleri devlete atanarak özel eğitim uygulama merkezlerinde, kaynaştırma okullarındaki özel alt sınıflarda, rehberlik ve araştırma merkezlerinde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, özel eğitim kreşlerinde, özel eğitim uygulaması olan özel okullarda, hastanelerde, danışmanlık merkezlerinde, üniversitelerin ilgili kliniklerinde ve kendi bürolarında çalışabilirler. Daha birçok alan söz konusu.
İş imkanlarımızı böyle yazınca çok görülebilir ancak çoğu mezun devlete atanmayı tercih etmekte. Ben bunun yerine rehabilitasyon merkezlerini öneriyorum. Kendim burada çalışıyorum diye değil. Eğer sizi anlayan ve kendinizi gerçekleştirmenize izin veren bir kurumda çalışırsanız mesleki deneyim ve tatmin konusunda en ideal yer bu merkezlerdir.
  • Mesleğinizi yaparken en çok zorlandığınız nokta ne oldu?
Burada biz özel eğitim öğretmenlerinin karşısına çıkan en büyük engel; teorik bilgiyi hayata geçirmek. Bu, hayata geçiş sırasında çalıştığınız yerin size destek olması, bürokratik süreçler ve ailelerin yeni bilgiye açık olmaması büyük engeller oluyor. Deneyiminiz arttıkça bunlarla mücadele edebiliyorsunuz ancak deneyim edinene dek çok fazla yorulabiliyorsunuz.
Cevabımın "çocuklarımın tanıları" olmasını bekleyen bir kesim var ancak çocuklarımızı tanılarından ibaret görmemeye çalışan bir felsefeden geliyorum ben. Bu nedenle de çocuklarımın var olan durumları asla zorlayıcı bir durum olmuyor çalışma hayatımda. Beni zorlayan ailelerin yeni bilgiye kapalı olması ve gereksiz bürokratik işlemler.
  • Bu mesleği neden seçtiniz?
Röportajlarımda da söylediğim gibi, liseden mezun olduğumda Rehber Öğretmen olmak istiyordum. Ancak kazanamayacağımı fark edince Zihinsel Engelliler Öğretmenliği Bölümü'nü okuyup çift anadal yaparak bu mesleğe kavuşabileceğimi söylemişti Rehber Öğretmenimiz Özgül Bülbül (Kendisine buradan saygılar sunuyorum.). Ben de bu bilgi ile onuncu tercih olarak Ankara Üniversitesi Zihinsel Engelliler Öğretmenliği Bölümü'nü yazdım ve kazandım. Dört yıllık süre içerisinde çift anadalımı da yaptım, evet, ancak mezuniyet sonrası kendimi hep özel eğitimci olarak gördüm. Çok keyif aldım ve çocuklarımdan kopamadım. Lisedeki Nihan'a, bu mesleği yapıp yapamayacağını sorsalar "Yapamam!" derdi ancak aldığım eğitimle kendimi daha iyi tanıyarak "İyi ki bu bölümdeyim!" dedim. İyi ki.
  • Sizce bir insan en fazla ne kadar süre boyunca bu mesleği yapabilir?
Mesleğin süresi olmaz bence. Sağlığınız el verdikçe bu mesleğe devam edebilirsiniz, neden olmasın?
  • Yüksek lisansa ne zaman başlamalıyım?
Ben mezun olduktan üç yıl sonra başladım ancak geç kaldığım görüşündeyim. Bir sene sonra başlamak daha doğru. Neden mezun olur olmaz başlamak doğru değil diye sorarsanız, geçtiğimiz pazar günü Prof. Dr. İbrahim Halil Diken'in eğitimi arasında yaptığımız sohbette o da alanda biraz kendimizi görmemizi ve ihtiyaçlarımızı, ilgilerimizi anlamamızı önerdi. Ben de aynı fikirdeyim. Bir yıl içerisinde, hangisi daha eğlenceli ve sizi iyi hissettiren alan anlayarak, bir yıl sonra ona göre başlamak en doğru hareket olacaktır. Ama üç yıl da akademik ortamdan uzaklaşmak adına biraz fazla, bu nedenle 1'den az 3'ten fazla beklenmese iyi olur diyebilirim.
  • İş arıyorum, kriterlerim ne olmalı?
Kriterlerimiz net: Bilimsel bilgiye odaklanmış, çalışma arkadaşlarına değer veren, öğretmenleri parayla tutulmuş çocuk bekçisi olarak görmeyen, seminer/kongre vs katılımlarına sıcak bakan, çocukların ilerleyeceklerine olan inançları tam olan ve alandan kişilerce yönetilen her kurum çalışılabilir kurumdur. Farkındaysanız kurumsal, maaşı yüksek, kalabalık gibi ifadeler benim kriterlerim arasında yok.
  • Bir özel eğitim öğretmeninin başucu kitapları hangileri olmalı?


 


  • Materyallerinizi hep kendiniz yapıyorsunuz, biz de kendimiz yapmak zorunda mıyız?
Benim zamanımda üniversitede materyal tasarımı ile ilgili bir ders vardı. Bu ders o dönemde fazlaca gereksiz gelmişti çoğu arkadaşıma. Hatta bir arkadaşım "Zaten piyasada var, neden biz yapalım ki?" demişti. O dönemde bu dersin hocası olan Öğr. Grv. Dr. Bahar Keçeli Kaysılı (Canım hocamın kulakları çınlasın, sevgilerimle.) çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Hayal kırıklığının sebebi şu: Her materyal piyasada yok ve her materyal çocuklarımıza uygun değil. Böyle bir durum varken "Materyal yok!" diyerek o beceriyi çalışmayacak mıyız?
Örneğin ben materyal talep eden öğretmenlere şaşırıyorum. Kendimiz daha güzelini ve çocuğumuza daha uygununu yapabilecekken neden hazırını istiyoruz anlayamıyorum.
Daha pratik olabilir ama standart materyaller/oyuncaklar bazen bizim çocuklarımıza uygun olmayabilir. Bu bilgi önemli.
Zorunda değiliz ama tasarlamayı bilmeliyiz.
  • Ailelerle iletişim kurmakta zorlanıyor musunuz?
Mezun olduğumda en büyük problemim; derste olan ve biteni ailelere özetlemekti. Sonrasında  aldığım eğitimler ve bulduğum defter tutma sistemi ile ders sonrasında her şeyi hatırlamaya ve ailelere rahatlıkla aktarmaya başladım. Hatta bir yıl öncesinin dersini şimdiki dersle bile karşılaştırabiliyorum bu sistem ile. Şimdi zorlandığım en büyük nokta; ailelerin yeni bilgiye kapalılığı ve çocukları konusunda tembelliği. Bu durumun da psikolojik kökenlerini tespit ederek yardımcı olmaya çabalıyorum.
Bu konuda özel eğitim alanında çalışan herkesin özel bir eğitim alması gerektiğine inanıyorum. Çünkü çabalarımızın aileler tarafından anlaşılmaması koca bir zaman kaybı!
  • Örnek aldığınız hocalarınız oldu mu?
Tabi, olmaz mı? Hele ki benim gibi öğretmen çocuğu olan bir öğretmenin doğduğu andan bu yana birçok öğretmen girmişken hayatına, örnek almamak mümkün mü?
Bir numarada babam var tabi. Onun iş ahlakı ve emekli olurken dahi sahip olduğu hevesi bana hep ilham oldu.
İki numarada ise her zaman biriciğim olan Peyman Gönenç var. Emekli bir sınıf öğretmeni olan Peyman Hocam, öğretmenliğimden ziyade karakterimde yarattığı etki ile her zaman ayrıdır.
İlkokuldaki Fen Bilgisi Öğretmenim Selda Sarıçam ise anaçlığı, sevecenliği ve sabrı ile öğretmenliğimin bir yanını oluşturdu. Hâlâ derslerimde onun izlerini görebiliyorum.
Yine ilkokuldaki Matematik Öğretmenim Emel Demirçelik! Eğitim felsefesi konusunda o yaşlarda ondan öğrendiğim çok şey oldu.
Lise öğretmenlerimden Fatma Gödek ise bize yaklaşımı ve mesleğine karşı sunduğu sarsılmaz saygısı ve düzenliliği öğretmenliğimde etki etti.
Yine lise öğretmenim Hülya Güler ise öğrencileriyle olan ilişkisi ile bana örnek oldu.
Üniversitede ise Prof. Dr. Bülbin Sucuoğlu bana son şekli veren kişi oldu. Bir özel eğitimci nasıl olmalı, ondan öğrendim diyebiliyorum. Ne kadar teşekkür etsem az!
Yukarıda bahsettiğim Bahar Hoca ise bana iş ahlakını öğreten kişi oldu.
Yüksek Lisans hayatımda ise tanışmanın bir şans olduğunu düşündüğüm Danışmanım Prof. Dr. Emine Nilgün Metin yine bana örnek oldu. Örnek olduğu nokta ise "Acele etme, sabret."ti. 
İşte ben yukarıda saydığım bütün hocalarımdan ibaretim.

Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

5 Kasım 2018 Pazartesi

Ailelerin Korkuları ve Çözüm Önerileri

Hemdem Özel Eğitim'in Ergoterapi Salonu'ndan Bir Kare.
Merhabalar. Birkaç haftadır üzerinde okumalar yaptığım ve sık gelen soruların başında gelen bir konuya açıklık getirmek için derlemelerde bulunduğum bir yazı ile buradayım bu hafta: Özellikle otizmli çocuklarda söz konusu olan korkmama, kendini korumama gibi durumlar ve bu durumlarda ailelerin yapması gerekenler.
Otizm özelinde konuşmak yerine bütün özel gereksinim alanlarını ele almayı tercih ediyorum ancak sıklıkla otizm kelimesini kullanacak olabilirim, soruları soran ailelerimizin yoğunluğu otizmden yana. Bu durum böyle olsa da yazdıklarımı her özel gereksinim için de kabul edebilirsiniz.
...
Bu soruları soran ailelere ilk sorduğum soru "Çocuğunuz tanı aldıktan sonra otizm ile ilgili bir rehberlik aldınız mı?", ikinci soru "Çocuğunuz tanı aldıktan sonra otizm hakkında kitap okudunuz mu?" oluyor. Henüz tanı alan bireylerin aileleri iyi bir rehberlik sürecinden geçerlerse, ilerleyen dönemde yaşama ihtimalleri olan durumları uzmanlar yardımıyla erkenden yordayabilir ve önleyebilir. Bu bilgi bu nedenle benim için önemli. Maalesef ülkemizde henüz tanı alan çocukların aileleri için bir çalışma yok. Halbuki çocuklarımız tanı aldıklarında birçok psikolojik süreçten geçen ailelerin desteğe ve rehberliğe çok fazla ihtiyaçları var. Ailelere bu konuda biz uzmanlar rehberlik etmeli ve destek almalarını sağlamalıyız.

Bu sorulara aldığım cevabın ardından koyuluyorum yola. Otizm hakkında bilgisi olmayan aileler de, diğer aileler gibi çocuklarını yakından tanıyorlar. Bu tanıma; özel gereksinimli olma durumunu çok ön plana alan ya da fazla yadsıyan şeklinde olabiliyor. Burada ailelerimize özellikle bir önerim var: Her davranışın sebebi çocuğunuzun özel gereksinimi olmayabilir. Bazı davranışları çocuğunuzun karakteristik özelliği ya da o an olan duruma psikolojik bir tepkisi olabilir. Bunun ayrımını iyi yapmanız gerekmektedir. (Örneğin gürültülü bir ortamdan hoşlanmayan görme engelli bir çocuğunuz olabilir, bu görme engelinden kaynaklanmak zorunda değildir.)

Otizmi bilen, bu konu hakkında kitaplar okuyan bir aile otizmin duyusal sınırlılıklara yol açan bir farklılık olduğunu zaten bilir ve bana "Çocuğum yüksekten atlıyor, hiç korkmuyor. Neden?" diye sormaz. İşte bu tam olarak otizm ile ilgili bir durumdur (ya da özel gereksinim alanı neyse ona özgüdür). Bir tehlikeyi sezme, tehlikeden kaçınma, kendini koruma gibi beceriler çeşitli üst biliş ve duyusal beceriler gerektirmektedir. Hadi bu becerileri bir listeleyelim:
  1. En başa, olmazsa olmazımız zihin kuramını ekleyelim;
  2. Beden farkındalığı,
  3. Duyusal modülasyon, yani bütün duyuları dengeli bir şekilde kullanma;
  4. Kavram bilgisi,
  5. Alıcı dil becerileri,
  6. Biraz da ifade edici dil becerilerini eklediğimizde liste tamam.
Peki bu becerileri aileler evde nasıl çalışacaklar?
  • Öncelikle çocuklarının ayrıntılı bir değerlendirme almalarını sağlayacaklar. (Örneğin Anadolu Üniversitesi'ndeki değerli hocalarımız tarafından geliştirilen IVO-ODS kapsamlı ve bilimsel bir değerlendirme sunuyor, haftaya bu seti sizlere anlatmayı planlıyorum.)
  • Bu değerlendirme sonrası doğru uzmandan, doğru eğitimler ve terapiler alacaklar. Zihin kuramı için alan mezunu bir özel eğitim öğretmeni, duyusal modülasyon için kendi alanından mezun bir ergoterapist, psikolojik destek için özel gereksinimli çocuklarla çalışmaya gönüllü psikolog, dil ve konuşma becerileri için özel gereksinimli olup olmadığına göre çocuk seçmeyen bir terapist... Doğru uzman her şeydir!
  • Daha sonra bu uzmanların ev için verdikleri ödevlerini harfiyen evlerinde uygulayacaklar. Ödevlerin önemsiz gelmesi, sizin için kolay olması önemli değil.Uzmanınız bu ödevi uygun gördüyse uygulamanız gerekmekte.
  • Daha sonra süreç boyunca uzmanların değerlendirmelerine göre süreçte karar veren ve sürecin koordineli gitmesini sağlayan merci aile olmalı. İşte bu kadar kolay.

Hadi bir vaka örneği sunalım:
Çocuğumuzun adı Sekiz olsun. Sekiz 4 yaşında, otizm tanılı, 2 yıldır eğitim alan bir çocuğumuz olsun. Sekiz, sıcak nesnelerin tehlikeli olup olmadığına aldırmadan onlara dokunmakta ve elinin yandığını hissetmemekte olsun.
Burada aile ne yapmalı? Önce bir doktor muayenesi ile çocuklarının ellerindeki nöronların çalışıp çalışmadığından emin olmalı. Nöronlarla, sinir sistemi ile ilgili bir durum olmadığı ortaya konunca mutlaka bir ergoterapistten değerlendirme talep etmeleri lazım. Ergoterapistin vereceği cevap çocuklarının duyusal moderasyonunun olmadığı ve duyusal bütünleme uygulanması gerektiği olacaktır. Sekiz'in özel eğitim öğretmeni kavram öğretimi yaparken; ergoterapisti duyusal bütünleme yapar, psikoloğu beden kavramını çalışır, çocuk gelişimcisi ise onun gelişimini takip eder. Disiplinler arası bir süreçle Sekiz, ilerleyen dönemde sıcak nesnelerin sıcak olduğunu algılamayı ve kendini korumayı, sıcak-soğuk kavramlarını öğrenir ve ailenin problemi ortadan kalkmış olur.

Umarım sizler için fikir veren ve yardımcı olan bir yazı olmuştur. Buradan birçok soruyu topluca cevaplayabilmek harika.
Haftaya görüşmek üzere.

Kaynaklarım:
SİDAR, E. A., & ÖZTOP, D. B. (2017). Duyu Bütünleme Terapisi. Turkiye Klinikleri Journal of Child Psychiatry-Special Topics3(2), 153-162.
Mukaddes, N. M., Çocuk, İ., & Psikiyatrisi, E. (2014). Otizm spektrum bozuklukları. İstanbul. Nobel Tıp Kitabevleri.
Kashefimehr, B. (2014). Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Moho Modeline Göre Duyu Algı Bütünleme Tedavisinin İncelenmesi.
Bilgiç, A. (2009). Otistik spektrum bozukluklarinda tamamlayici ve alternatif tedavi uygulamalari/Complementary and alternative medicine in autistic spectrum disorders. Anadolu Psikiyatri Dergisi10, S22.
AKDEM, F., & AKEL, B. S. (2014). Otizmli Bireylerin Bakım Verenlerinin Yaşam Kalitesi ve Zaman Yönetimini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi. Ergoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi2(3), 121-129.