29 Mayıs 2017 Pazartesi

Üstün Yetenekliler Yazı Dizisi-1


Özel gereksinimli bireyler denince akla hep herhangi bir konuda yetersizliği olan bireyler gelir. Örneğin işitme yetersizliği, görme yetersizliği, otizm, rett ya da en meşhuru down sendromu! Ancak özel gereksinim, kavramın açılımı gereği özel bir ihtiyacı olan kişileri kapsar. Üstün yetenekliler de aslında bu kavramın içinde. Çünkü üstün yetenekli bir bireye normal eğitim kurumlarında eğitim vermek diğer özel gereksinimli çocuklar için olduğu gibi yetersiz kalacaktır. Bireyselleştirmeler ve uyarlamalar gerekecektir. İşte bu ve bundan sonraki ara ara yayınlayacağım yazı dizisinde “özel gereksinimli bireyler”in unutulan grubu “üstün yetenekli bireyler”i konuşacağım sizlerle.

Bu yazılarımın kaynağı ise bu dönem Hacettepe Üniversitesi Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümü Özel Eğitim Tezli Yüksek Lisans Programı kapsamında almış olduğum, Prof. Dr. Emine Nilgün Metin tarafından verilen Üstün Yetenekliler dersi. Eğer siz de bu dersi almak isterseniz özel öğrenci olarak başvurarak bu değerli ve verimli dersi alabilirsiniz.

Üstün yetenekli, üstün zekalı, dahi, deha, zeki gibi birçok kavram var. Günümüzde artık bilimsel literatürde kullanılanı “üstün yetenek”. Hem de 1977’den beri üstün yetenek kavramı kullanılıyor, ne tuhaf değil mi? Tam kırk yıldır! Ben de bu yazı dizinimde üstün yetenekli birey olarak kullanacağım, bilginiz olsun.

Zeka insan beynindeki yetenekler arası uyumu tanımlar. Zekayı tanımlayan bilim adamları tek etmen üzerinden, çift etmen üzerinden ve çok etmen üzerinden açıklama yoluna gitmişler. Tek etmene dayananlar zekayı genel bir yetenek olarak görür ancak zeka tek bir etmene dayanmaz. Çift etmene dayananlar ise genel bir yeteneğe ek olarak çok fazla özel yetenek olduğunu savunurlar. Bu açıklama yeterli bir açıklama değil. Çok etmen ise birçok özel yetinin zekayı oluşturduğunu savunur. Son yapılan çalışmalar sonuncu açıklamayı destekler nitelikte.

Zekayı etkileyen üç tane etmen var: Doğuştan gelen potansiyel, beslenme ve çevre. Doğuştan gelen potansiyelde anne ve babanın zihinsel performansları önemli bir etmen. Zeka geninin X kromozomu ile taşındığı, erkek çocuklarda ise tamamen anneden geldiği bilimsel bir gerçek. Beslenmenin ise hamilelikten başlayarak çocuğun ilerleyen dönemde zekasını ne derece kullanabileceğini etkilediği de günümüzde çok fazla konuşulan bir konu. Ancak çevre o kadar da konuşulmuyor. Çevrenin zeka üzerindeki etkisinin kanıtlanmasından bu yana çocukların bulunduğu çevrenin, yaşadığı aile düzeninin zekayı destekler nitelikte olması gerektiği görüşündeyim. Bu, bütün çocuklar için gerekli; hem üstün yetenekli hem de zihinsel yetersizliği olanlar için. Ne kadar güçlü ortam, o kadar iyi zihinsel performans.

Hepimiz belirli bir potansiyel ile doğuyoruz. Diyelim ki 100-140 zeka puanı arasında potansiyelle doğan bir çocuk var. Kötü bir çevrede yetişirse zeka puanı 100’de kalabilirken desteklendiğinde 140 zeka puanı ile bir deha olabilir. Bu, tamamen ailelerin elinde. Ancak burada şunu vurgulamak istiyorum, her çocuk üstün yetenekli adayıdır demiyorum. Evet, desteklendiğinde eğer potansiyel varsa gerçekleşebilir; diyorum.

Üstün yetenek konusunda çalışmalarıyla nam salmış hocamız Renzulli üstün yetenek için üç önemli ögeden bahseder: Yetenek, yaratıcılık ve motivasyon. Yeteneğin varsa, ancak seni motive eden bir çevrede yetişmediysen üstün yeteneğin farkına varamayabilirsin. Ya da motivasyonun yüksektir ancak yeteneğin yoktur, yine aynı kapıya çıkar. Bu önemli bir nokta. Çocuklarımızın motivasyonlarını arttırıcı, onların yaratıcılıklarını destekleyici bir yaşam biçimine sahip olmamız mühim.

Üstün yetenek ile ilgili yazı dizimizin ilkinin sonuna geldik. Ara ara bu konu ile ilgili yazmaya devam edeceğim. Üstün yetenek üzerinden zeka, zekanın desteklenmesi, yaratıcılık, üstün yeteneğe eşlik eden yetersizlik durumları (Hem üstün yetenekli hem otizmli vs) gibi konulara da değineceğim. Merak ettiğiniz, yazı dizisine eklememi istediğiniz konuları bana ulaştırırsanız çok sevinirim.


Umarım sizler için yararlı ve kullanışlı bir yazı olmuştur. Şimdiden kolaylıklar diliyorum. Sevgiler.

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?


Merhabalar. Gelişim Yetersizliği Sempozyumu süresince edindiğim bilgileri paylaşmaya devam ediyorum. Bu hafta da Prof. Dr. İbrahim Diken Hoca’mın her fırsatta kitaplarını her yerde paylaştığım, velilerime her fırsatta önerdiğim konusu ”Doğal Öğretim” olan semineri “2N Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?”yı anlatacağım sizlere.

Instagram’daki @nihan_atlan hesabından ilk paylaştığım kitap İbrahim Hoca’nın bu konudaki kitabıydı. Mutlaka her öğretmenin ve ebeveynin alıp ezberlemesi gereken bir kitap, mutlaka hem de!
Harvard’a göre bir bebeğin ilk beş yıl boyunca beyninde her gün 700 nöral bağlantı gerçekleşiyor, yani yeni şeyler öğreniyor. Bu harika bilgi sebebiyle bu süreçte verilecek eğitim ve ailenin desteği oldukça önem taşıyor. Bu yıllarda çocuğun uyanık olduğu her an değerli ve bir fırsat olarak görülmeli. Bu prensiplerden yola çıkarak da çocuğun uyanık olduğu anlarda en çok etkileşime girdiği kişi önem kazanıyor: Anne, baba, bakıcı ya da öğretmen. Bu kişilerin çocukla nasıl etkileşime girdiği, onunla nasıl vakit geçirdiği önemli.

Doğal öğretim; yaşamın her anında çocuğun farkında olmadığı öğretim seansları yapmak olarak özetlenebilir. Peki bu doğal öğretim nasıl yapılabilir? Örneklerle madde madde gidelim isterseniz.
  • (Ben yazı boyunca “anne” diyeceğim ama sizin çocuğunuzla en çok kim etkileşime giriyorsa siz onu düşünerek okuyabilirsiniz.) Evde oyunlar oynarken anne, çocuğun liderliğini ve ilgilerini takip etmeli. Zorla kendi istediği ve ilgisini çeken ya da öğretmek istediği hedefe göre oyunlar oynatmaya çalışmamalı. Çocuk böylece kendisi yeni şeyler deneyimlerken bir yandan da model almayı öğrenecek ve yanındaki yetişkinden de birçok şey öğrenebilecektir.
  • Anne; oyun oynanmıyorken, örneğin yemek yerken ya da bezini değiştirirken cümleleri ile çocuğun yaşantılarını anlamlı hale getirmeli. “Şimdi içinde kaka olan bezi aldım. Hııı, pis de kokuyor. Bunu hemen çöpe attım ve şimdi tertemiz bir bez getirdim. Bak bu ne kadar temiz.” gibi cümlelerle daha konuşmayan ancak sizi takip eden çocuğunuz için hareketlerinizi anlamlı hale getirebilirsiniz. Burada çocuğun yaptığı davranışları da betimleyebilirsiniz. Biz buna paralel konuşma diyoruz. Örneğin: “Oh oh ne güzel tencereyi aldın. İçine yiyecekleri koydun. Hızlı hızlı karıştırdın. Harika bir yemek hazırlıyorsun.” gibi.
  • Arada sırada çocuğunuzu taklit ederseniz, onun ilgisine göre adımlar atarsanız göreceksiniz ki çocuğunuz da sizi taklit ediyor ve sizi izliyor. Bu, sürecin daha kaliteli ve keyifli olmasını sağlayacaktır. Böylece hedeflediğiniz her davranışı farkında olmadan çalışmış olacaksınız.
  • Çocuğunuzun çıkardığı her ses önemli. Çıkarılan her sese uygun ve içten tepkiler vermek de önemli. Henüz konuşmayan ya da tek tük kelimelerle konuşan çocuğunuza verdiğiniz tepkilerle “Seni dinliyorum. Seni önemsiyorum.” mesajı verirsiniz ve çocuğunuz konuşmak için heves duyar. Burada tutarlı olmak ve her fırsatı kullanmak önemli.
  • Doğal öğretimi benimseyen her yetişkin; sesinin, ses tonunun, mimiğinin, hareketlerinin önemini unutmamalı. Vereceğiniz en ufak tepkiler birçok güzel sonuç oluşturabilir. Bu nedenle bebeğinizle/çocuğunuzla etkileşimde bunları kullanmayı unutmayın.
  • Bol bol yüz yüze oyun oynamak hem size hem bebeğinize oldukça güzel deneyimler sunacaktır. Parmak oyunları, şarkılar, şakalar buna örnek olarak verilebilir. Şarkıları eksik bırakıp çocuğunuzdan bir tepki bekleme, her zaman söylediğiniz bir tekerlemenin bir yerinde durup sözü çocuğunuza verme gibi birçok değişik yöntemle dil ve iletişim becerilerini geliştirebilirsiniz.
  • Çocuğunuzla oyun oynarken, artık yavaş yavaş konuşmaya başlayan çocuğunuza fırsat vermek için daha az konuşabilir ya da onun konuşmasını gerektirici ortamlar hazırlayabilirsiniz. Her örneği dil becerileri için verdim ancak bunu her beceri alanında kullanabilirsiniz.
  • Yukarıda bahsedilen bütün bu etkinlikleri, önerileri yaparken çocuğunuzun gelişim dönemini, gelişim özelliklerini iyi bilmeniz önemli. Henüz tek kelime çıkarabilen çocuğunuza üç kelimelik cümle çıktısı vermesi gereken oyunlarla eşlik etmek çocuğunuz için pek keyifli olmayabilir. Bu konuda da bir çocuk gelişimi uzmanından yardım alarak çocuğunuzun gelişim takibini yapabilirsiniz.

Umarım sizler için anlamlı ve kullanışlı bir yazı olmuştur. Soru, öneri ve görüşlerinizi her zaman bekliyorum. Şimdiden kolaylıklar. Sevgiler.





8 Mayıs 2017 Pazartesi

OSB Olan Çocukların Ailelerinin Aile İşlevlerinin Bozulma Nedenleri ve Alınabilecek Önlemler



Merhabalar. Gelişim Yetersizliği Sempozyumu süresince edindiğim bilgileri paylaşmaya devam ediyorum. Bu haftaki kaynak seminerim Yardımcı Doçent Doktor Avşar Ardıç’ın sunduğu “Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocukların Ailelerinin Aile İşlevlerinin Bozulma Nedenleri ve Alınabilecek Önlemler” konulu seminer.

Benim ikinci alanım psikolojik danışmanlık ve rehberlik olduğundan, geçtiğimiz dönemlerde ilgimi çeken bir konu olan aile danışmanlığı ile ilgili bir seminer programına katılarak aile danışmanı olmuştum. Avşar Hoca'nın sunduğu seminer, birçok açıdan bana, özel eğitimi ve aile danışmanlığını nasıl harmanlarım sorusunun cevabını verdi.

Özel eğitim ailelerin desteği olmadan bir hiçtir. Bu iddialı bir cümle gibi dursa da alanda senelerce çalışmış ve benimle hemfikir olmayan bir öğretmen arkadaşım yoktur. Bu blogu kurma sebebim bile bu cümle. Okulda ne kadar mükemmel dersler yaparsanız yapın; eğer aile sizi anlamıyor, yaptıklarınızı anlamlı bulmuyor ve evde de uygulamak için heveslenmiyorsa bütün emekleriniz boşa gidiyor demektir. Bu nedenle ailenin, sizin yaptığınız çalışmaları anlaması ve gerekli görmesi gerekmektedir. Bunun da yolu aile eğitiminden geçmekte. Aile işlevlerini ne kadar iyi yerine getiriyorsa eğitime de katkısı o kadar iyi olacaktır.

Ailenin dört temel işlevi vardır: Duygusal alışveriş, eğitim, üreme ve ekonomi. Görüldüğü gibi aile, ailede bulunan her bir bireye duygusal olarak bir temas, eğitim, çoğalma imkanı ve ekonomik rahatlık sunmak durumundadır. Eğitimin ailede başladığı prensibi bu işlevlere dayanmakta.

Aileler, yetersizliğe sahip çocukları olduğunda etraflarında daha önce böyle bir model görmediklerinden oldukça zorlanıyorlar. Süreç boyunca birçok farklı ve yanlış uygulama ile karşılaşan ailelerin hem özel eğitime hem de yetersizliğe karşı olumsuz tutumları oluşuyor. Bu tip ailelerle çalışmak oldukça zor, bu tip bir ailede bulunmak daha da zor olmalı diye düşünüyorum. İsterseniz yetersizliğe sahip bir çocuk dünyaya geldiğinde ailede neler oluyor bunlara bakalım:
  • Yetersizliğe sahip bireyin eğitim ve tedavi masrafları bazen ailenin kaldıramayacağı bir seviyeye ulaşabiliyor. Kendine, eşine, hobilerine vakit ayıramayan aile fertleri daha çok içe kanık ve kendi kişiliğini yetersizliği olan birey üzerinden tanımlar hale geliyor. İşte burada yapılması gereken şu:
    • Aile fertlerinin ulaşabilecekleri sosyal imkanlara ulaşmalarını sağlamak ve her birinin ayrı ayrı bir birey olduklarını, kimsenin kimseye bağımlı olmadığı algısını vermek gerekiyor. Hepsi bu. Böylelikle daha sağlıklı bir bakış açısı ve daha sağlıklı bir aile oluşturulmuş oluyor.
  • Aileler olumsuz gibi görünen bu haberi (Yani yetersizliğe sahip bir çocukları olduğu haberini.) aldıktan sonra farklı tepki gösteriyorlar. Bu tepkilerden biri de pazarlık yapmak. Şok aşamasını atlatıp pazarlık aşamasına gelen çoğu aile burada kalıyor. Burada yetersizliği kabul söz konusu değil. “On saat eğitim verirsem evde ödev yapmaya gerek kalmaz. Oh tamam! / Yarım saat fazla derse girsin ben de o arada şurada el işimi yapayım. ” gibi fikirler dönebiliyor düşüncelerinde. Bunlar yargılanabilecek, yadırganabilecek düşünceler değil. Çünkü yaşanan travma ile bireyler bu şekilde mücadele ediyor.
    • Burada yapılması gereken nedir? Aileyi bilgilendirmek! Tek yapılması gereken bu. Özel gereksinimi olan çocuğun gereksinimi hakkında bilgi vermek, ilerleyen dönemde neler olabileceği ile ilgili billgi vermek, haklarını öğretmek. Bunlar pazarlık aşamasından kabul aşamasına geçmelerini sağlacaktır.
  • Seneler geçiyor, yetersizliği olan birey büyüyor ve aile alınan yanlış ve yetersiz eğitimlerle durumu kanıksıyor ve daha iyi bir durumda olabilecekken daha olumsuz bir duruma boyun eğiyor. Bu da ülkemizde çok sık karşılaştığımız bir durum. Halbuki daha süreç başlamadan gerekli bilgiyi alsa aileler, eğitim alacağı kurumu servis durumuna, aileye verilen hediyelere ya da okul müdürünün ne kadar iyi arkadaşı olduğuna göre değil de sadece ve sadece verilen eğitime ve sunulan imkanlara göre seçse ne kadar güzel olurdu, değil mi? İşte bu süreçteki aileler en dirençli olan aileler. Yeni bilgiye, fikre kapalı ve durumu benimsemiş aileler maalesef çocuklarına en büyük zararı veren aileler.
    • Peki bu durumda bir öğretmen ne yapabilir? Aileyi her fırsatta bilgilendirmek, yeniliklerden haberdar etmek ve yeniden umut etmesini sağlamak.

Avşar Hoca ailelerin daha sağlıklı olması ve dolayısıyla eğitime daha olumlu katkılar sağlamaları için ise şunları önerdi:
  • Bol bol, sürecin en başından aile eğitimleri verilmeli. Bilgileri kaliteli olan bir aileyi kimse kandıramaz.
  • Özel eğitim konusunda uzman olan insanlar bu sorumlulukla yetiştirilmeli. Eğitim programları buna izin vermiyorsa uzman adayları kendilerini bunun sorumluluğu ile yetiştirmeliler.
  • Ailelerin sivil toplum kuruluşlarına katılmaları desteklenmeli. Kendileri ile aynı süreci yaşayan ailelerle duygusal ve bilgi alışverişinde bulunmak bütün ailelere iyi gelmektedir, süreci daha olumlu algılamalarını sağlamaktadır.
  • Temelde her bireyi dirençli ve olumsuz durumlara karşı esnek yetiştirmek hem bireylerin hem de toplumun özel gereksinimli bireylere bakış açısını olumlu yönde değiştirecektir. Burada her bireye görev düşmektedir. Güçlü birey güçlü toplum!
  • Aileler, uzmanlardan gereken yardımı almalı ve uzmanlar bu yardım konusunda bonkör olmalılar.


Umarım sizler için anlamlı ve kullanışlı bir yazı olmuştur. Soru, öneri ve görüşlerinizi her zaman bekliyorum. Şimdiden kolaylıklar. Sevgiler.

1 Mayıs 2017 Pazartesi

Bir Alternatif ve Destekleyici İletişim Mobil Uygulaması: Dokun Konuş



Merhabalar. Gelişim Yetersizliği Sempozyumu süresince edindiğim bilgileri paylaşmaya devam ediyorum. Bu haftaki kaynak seminerim Doç. Dr. Onur Kurt ve Dr. Derya Genç Tosun’un beraber sundukları “Bir Alternatif ve Destekleyici İletişim Mobil Uygulaması Dokun Konuş”.

Hocalarımız sunumlarına otizmin tanısını yaparak başladılar ve önemli iki noktanın altını çizdiler. Birincisi otizmin tanı kriterlerinden olan “dil ve konuşma becerilerinde güçlük” ifadesi artık tanı kriteri olmaktan çıkarıldı. Ancak “sosyal becerilerde yetersizlik” tanı kriteri olmaya devam ediyor. Bu beceri ise tamamen dille ilgili. Bu önemli bir bilgiydi. İkinci bir bilgi ise otizmli bireylerin %25-30 civarındaki kısmı etkili ve yeterli eğitim almalarına rağmen konuşma becerilerinde ilerleme kaydedemiyorlar ve konuşmuyorlar. Bu ilkinden daha da önemli bir bilgi. (Ancak otizmli bireylerin velileri bu yazıyı okuyup umutsuzluğa kapılmamalı. Nedeni ise şu: Her birey farklıdır ve konuşma oldukça göreceli bir ifadedir.)

İşte bu %25-30 gibi aslında ciddi bir kesimin ihtiyacı olan şey alternatif ve destekleyici iletişim olabilir. Bu iletişim yöntemlerine hepimizin bildiği işaret dilini örnek olarak verebilirim. Bu seminerde ise bize “Dokun Konuş” isimli bir mobil uygulama tanıtıldı.

Peki nedir bu Dokun Konuş? Bir mobil uygulama. Çocuğunuzun kullanmasını istediğiniz kelimelerin fotoğraflarını yükleyerek ve isimlerini kaydederek, çocuğunuzun örneğin “Su istiyorum.” resimlerine tıklaması ile kendisini ifade etmesine dayanan bir uygulamadır. Örneğin çocuğunuz makarnayı çok seviyor ve siz de mobil uygulamaya bununla ilgili bütün kelime, resim ve sesleri yüklediniz. Çocuğunuz yemek kategorisine girip makarnayı seçerek mobil cihazın sesli şekilde “Makarna yemek istiyorum.” demesini sağlar ve siz de ona makarnasını verirsiniz. Ya da başka bir örnek; basketbol oynamayı çok seven bir çocuğunuz var ve bunu sözel olarak ifade edemiyor. Uygun kategoriden basketbol resmini bulup üzerine dokunduğunda “Basketbol.” kelimesi sesletilir ve siz de çocuğunuza basketbol oynaması konusunda yardımcı olabilirsiniz. Bu örnekler saymakla bitmez. Kısaca dil ve konuşma becerilerini ne yapılırsa yapılsın edinememiş bireylerin bizimle iletişim kurması için oluşturulmuş bir mobil sistem karşınızda.

Dokun Konuş isimli uygulamanın özellikleri ise şöyle:
  • Bireyselleştirilmeye açık. Yazılımı; yetişkin, kendi düzenlediği için özel gereksinimli bireyin özelliklerine göre yapılandırmak mümkün.
  • Birden fazla çocuk için tek cihaz kullanımını destekliyor. Bu da demek oluyor ki okullarda, grup seanslarında bu uygulama kullanılabilir.
  • Kategoriler, fotoğraflar, ses kayıtları eklenebilir ve bunlar çocuğunuzun beğenilerine göre şekillendirilebilir.
  • Ayrıca özel gereksinimli bireyin uygulamadan çıkmasını engelleyen bir kilit sistemi de mevcuttur. Çocuğunuzun uygulamadan çıkıp cihazın istemediğiniz bölümlerine ulaşmasını engeller.
  • Sadece otizmde değil diğer farklı yetersizlik alanlarında da eğer bireylerin ihtiyacı varsa kullanılabilir.

Dokun Konuş uygulamaları sonucunda %80 başarı elde edilmiş. Üç ay içerisinde de bu mobil uygulama ile iletişim becerileri öğretilen çocukların iletişim davranışları kalıcı hale gelmiş. "Miş" diyorum ama hocalarımız uyguladıkları deneyimlerini birinci ağızdan bize sundular ve bu müthiş bir başarı.

Şimdi aklınıza gelen soru şu olabilir: Eğer ilerde çocuğum konuşacaksa bu engel olur mu? Hocalarımızın cevabı net bir şekilde “Hayır.”. Çünkü yapılan araştırmalarda bu uygulama ve benzeri uygulamaları kullanan bireylerde dil ve konuşma becerilerinde de bir ilerleme olduğu gözlemlenmiştir.

Burada vurgulamam gereken önemli nokta var: Böyle bir alternatif ve destekleyici iletişim yönteminin uygulanmasına aile ve öğretmen beraber karar vermelidir. Öğretmenin haberi olmaksızın birkaç yazı okuyarak ve uygulamayı indirerek, ailelerin bu uygulamayı kullanmaya başlaması yararlı olmayacaktır. Çocuğunuzun yaşamının her alanında, kayıtlar tutularak, öğrenimin gerçekleşip gerçekleşmediğini görerek uygulamak mühim. Birbirinden bağımsız olarak kullanan yetişkinler kalıcı sonuçlar elde edemezler. Bu bilgiyi ihmal etmemek gerek.

Umarım sizler için anlamlı ve kullanışlı bir yazı olmuştur. Soru, öneri ve görüşlerinizi her zaman bekliyorum. Şimdiden kolaylıklar. Sevgiler.