25 Haziran 2018 Pazartesi

Kaynaştırma Yazı Dizisi - 2



Merhabalar. Bu hafta kaynaştırma konusunda açtığımız dosyamızın ikinci yazısı için, kaynaştırmanın temel unsurları nelerdir ve bu unsurlar neler yapmalıdırlar sorularına yanıt aradım. Kaynaştırmayı a'dan z'ye masaya yatırdığım yazı dizim devam edecek.
Kaynaştırmanın tanımını ve temel ögelerini şu yazımda bulabilirsiniz. Bu yazıyı okuduktan sonra şimdiki yazımı okumanız daha sağlam ilerlemenizi sağlayacaktır.
Kaynaştırmanın temel ögeleri derken, kaynaştırma sürecinde bulunan, bu süreci yaşayan ve bu süreçten etkilenen herkesi kast ediyorum. Sırası ile bu kişilere ve sorumluluklarına göz atalım istedim. Böylece kimler sorumluluğunu sahiden yapıyor kimler yapmıyor daha net bir şekilde ortaya koymuş oluruz.
  1. Kaynaştırma öğrencisi: Kaynaştırma öğrencisinin olmazsa olmazı, doğal olarak, kaynaştırma öğrencisidir. Bir birey herhangi bir yetersizliğe sahipse genel eğitim ortamlarından yararlandığı sürece kaynaştırma, bireye de kaynaştırma öğrencisi denmektedir.
  2. Kaynaştırma sınıfı sınıf öğretmeni: Kaynaştırma öğrencisinden sonraki en önemli unsur kaynaştırma sınıfından sorumlu olan sınıf öğretmenidir. Kaynaştırmanın temelini oluşturan kişidir. Kaynaştırmanın diğer unsurlarını kaynaştırmaya hazırlamak, süreci yönetmek ve organize etmek gibi sorumlulukları vardır. Kaynaştırma öğrencisinin kaynaştırmaya dahil olup olamayacağı kararını vermek, kaynaştırma öğrencisinin sınıftan verim almasını engellemek, kaynaştırmaya engel olmak gibi sorumlulukları yoktur. Kaynaştırma, çocuklarımızın hakkıdır ve bir kişinin iki dudağı arasında değildir. (Üslubumun sertliği için özür diliyorum.)
  3. Kaynaştırma öğrencisinin ailesi: Kaynaştırmaya devam eden bireyin ailesinin sorumlulukları ise çocuğunun kaynaştırmaya hazırlığına ve eğitim sürecine dahil olmaktır. Ailelerin; çocuklarının kaynaştırma uygulamalarına katılacağı okulların yönetimlerini ve öğretmenleri ikna etmek gibi bir sorumluluğu yoktur.
  4. Kaynaştırma öğrencisinin destek eğitim aldığı rehabilitasyon merkezindeki öğretmen/leri: Bu öğretmenler, kaynaştırma öğrencisinin kaynaştırma öncesi eğitim süreçlerini tek başlarına devam ettirirler. Bu nedenle kaynaştırmaya hazırlıkta en büyük sorumluluk aslında özel eğitim merkezlerindeki öğretmenlerimizdedir. Kaynaştırmaya bilişsel, fiziksel ve psikolojik hazırlık bu süreçte sağlanmalıdır. Kaynaştırma sürecinde de gereken yerde gereken desteği vermeleri gerekmektedir.
  5. Kaynaştırma sınıfındaki diğer öğrenciler: Kaynaştırma öğrencisi sınıfa gelmeden önce, kaynaştırma ve özel gereksinim kavramları hakkında bilgi sahibi olmaları gereken öğrencilerdir. Bu kavramları bilir ve arkadaşlarını o şekilde sınıfa dahil ederlerse, kaynaştırmanın asıl hedefi olan sosyal becerilerin edinimi için büyük bir adım atılmış olur.
  6. Kaynaştırma sınıfının bulunduğu okulun yönetimi: Okul yönetiminin tek görevi kaynaştırma öğrencisinin ihtiyaç duyduğu bütün destekleri sağlamak ve uygulamaktır. Okul yönetiminin kaynaştırmaya verdiği destek kaynaştırmanın kalitesini etkilemektedir. Günümüzde çoğu okul yönetiminin kaynaştırma hakkında olumlu görüşleri yoktur ancak ilerleyen dönemlerde bunun değişeceği umulmaktadır. Buna karşın; okul yönetiminin kaynaştırma hakkında bilgisinin olup olmaması, olumlu düşüncelerinin olup olmaması kaynaştırma kararını etkilemez. Okul müdürleri, kaynaştırma kararı verilen her bir bireye hizmet etmekle görevlidir.
  7. Kaynaştırma sınıfının bulunduğu okuldaki diğer personel: Bu gruptaki meslek elemanları, kaynaştırma öğrencisinin ve ailesinin sosyal çevrede sıkça karşılaştığı gruptur. Bu gruptaki bireylerin dışarıda olduklarını sanmaları olağandır. Ancak kaynaştırma sürecinin içindedirler. Gerekli bilgi ve becerileri edindikten sonra kaynaştırma sürecine olumlu katkıda bulunabilecekleri ihmal edilmemelidir.
  8. Kaynaştırma sınıfındaki diğer çocukların aileleri: Öncelikle bu gruptaki aileler bilgilendirilmeli ve aileler bilgilenmeye açık olarak en önemli sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Bu bilgilendirme sonrası hiçbir ailenin kaynaştırma sürecini reddedeceğini düşünmüyorum. Bilgi ile; acıma, yok sayma, üzülme gibi duygular ve davranışlar yok olacaktır. Her aile, her çocuğun özel olduğunu anladığı an kaynaştırma daha keyifli bir süreç olmaktadır.
  9. Kaynaştırma öğrencisinin destek eğitim aldığı rehabilitasyon merkezinin yönetimi: Rehabilitasyon merkezlerinin okul yönetimleri, öğretmenlerin görüşmesini sağlamak, çocukların doğru ve yeterli destek eğitim almalarını sağlamak ve bütün süreci koordine etmek gibi görevleri vardır. Maalesef günümüzde çocukların haklarının savunuculuğunu yapmak bu gruba düşmektedir.
  10. Kaynaştırma öğrencisinin destek eğitim aldığı rehabilitasyon merkezindeki diğer personel: Bu gruptaki meslek elemanları da, kaynaştırma öğrencisinin ve ailesinin sosyal çevrede sıkça karşılaştığı gruptur. Bu gruptaki bireylerin dışarıda olduklarını sanmaları olağandır. Ancak kaynaştırma sürecinin içindedirler. Gerekli bilgi ve becerileri edindikten sonra kaynaştırma sürecine olumlu katkıda bulunabilecekleri ihmal edilmemelidir. Tıpkı kaynaştırma okulunda olduğu gibi, rehabilitasyon merkezlerindeki yardımcı personel de büyük önem taşımaktadır.
  11. Çevredeki bireyler: Sen, ben, o. Herkes. Kaynaştırmanın ne olduğunu ve neden önemli olduğunu öğrenerek işe başlayabiliriz. Ardından kaynaştırma gerektiren ve gerektirmeyen çocuklara nasıl doğru davranırız bunu öğrenmeliyiz. Tek yapmamız gereken bilgilenmek. Sonrasında zaten kaynaştırma ya da özel eğitim konusunda üzerimize düşeni yapmış oluyoruz. Çok kolay, değil mi?
Kaynaştırmanın ögeleri bu şekilde karşımıza çıkıyor literatürde. Birkaçını da ben ekledim, farkındalık yaratmak ve çok da uzak olmadığını göstermek için. Umarım sizler için yeni fikirler veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

18 Haziran 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireylerde Uyku Problemleri



Merhabalar. Geçtiğimiz dönemlerde birkaç Instagram mesajı ile aldığım sorulara yönelik olarak uyku problemleri ile ilgili bir yazı paylaşmak istedim sizlerle. Genel olarak uykunun ne çeşidi uyku problemi olarak adlandırılabilir, uyku problemleri yaşandığında ailenin yöneteceği süreç nasıl olmalıdır gibi soruların cevabı bu yazımda olacak. Şimdiden iyi okumalar.

Geçtiğimiz dönemde yalnız uyku ile ilgili bir yazı yazmıştım. Eğer zorlandığınız konu uyku problemleri dışında ise ve bu konuya daha yakınsa, "buradan" o yazıma ulaşabilirsiniz.

Uyku problemlerini üç ana başlık altında inceleyebiliriz. İnsomnia, parasomnia ve sirkadiyen uyku ritmi bozuklukları.

  • İnsomnia uykuya dalma ve uyku öncesi problemleri ifade eder. Düzensiz uyku, uyku öncesi gece korkuları, uykuya dalma güçlüğü hep insomnianın içerisindedir.
  • Parasomnia ise uyku esnasında yaşanan problemleri anlatır. Gece yaşanan ani uyanma ile öfke nöbetleri, uyurken diş gıcırdatma, uyurken yürüme gibi davranışlar parasomniadır.
  • Sirkadiyen uyku ritmi bozuklukları ise gece ve gündüz uyku saatlerinin karışması anlamına gelir.
Uyku problemlerinin sebepleri de aslında geniş açıdan bakmamız gerektiğini bize hatırlatır:
  • Biyolojik sebepler: Sağlık problemleri olan bireyler, olmayan bireylere göre daha fazla uyku problemleri yaşamaktadırlar. Biyolojik sebeplerle uyku problemi yaşayan bir bireye yapılabilecek en büyük iyilik öncelikle sağlık problemlerini tedavi ettirmektedir.
  • Gelişimsel sebepler: Bireylerin yaşları ilerledikçe öğle uykusu uyumaya ihtiyaçları azalacaktır. Örneğin ergenlik çağına gelen bir birey yaşadığı psikolojik ve biyolojik değişikliklerle farklı bir uyku rutinine yönelebilir. Bu gibi etmenler ihmal edilmemelidir.
  • Psikolojik sebepler: Kaygı bozuklukları, ailede yaşanan stres durumları, gün içerisinde yaşanan farklı süreçler gece uykularına etki etmektedir. Bu nedenle günü sonlandırırken günü arkada bırakmayı öğrenmek, uyku problemleri için önemli bir adım olabilir.
  • Çevresel sebepler: Anne-babanın uyku rutini, yatak odasının ya da yatağın uyumaya uygun olmaması gibi sebepler uyku problemlerine sebep olabilir.
  • Kültürel sebepler: Örneğin bizim ülkemizde bebeklerin anneleri ile uyumaları kültürel bir durumdur ve uyku problemlerine ve bozukluklarına sebep olabilir. Kültürün parçası olan uygulamalar da uyku problemlerine sebep olur, bu asla ihmal edilmemeli.

Gece yaşanan öfke nöbetleri
Birçok özel gereksinimli birey geceleri aniden uyanıp çeşitli sorunlar yaşayabilmekteler. Bu sorunlardan biri de öfke nöbetidir. Öfke nöbeti olduğunda ilk yapılması gereken bu nöbetin problem davranış olup olmadığını anlamaktır. Eğer bu durum bir problem davranış ise; öncesinde mutlaka çocuğunuzun rahatsız eden bir durum söz konusu olmuştur. Bu  nedenle öfke nöbeti öncesi olan her şeyin gözlemlenmesi önemlidir. Koku ya da ışık değişimi bile gözlemlenmelidir. Bu değişiklik tespit edilerek nöbete neden olan uyaran tespit edilir ve uyarana müdahale edilerek problem davranış söndürülmüş olur.
Çocuklarımızın hassas noktalarını çeşitli fırsatlar sunarak öğrenebilir, hangi uyaranın çocuğunuza nasıl etkide bulunduğunu kendiniz de gözlemleyebilirsiniz. Bu gözlem, gece yaşanan zor durumları da size açıklayacaktır.
Herhangi bir olumlu ya da olumsuz değişiklik olmadan, sebebi olmaksızın ortaya çıkan öfke nöbeti ise problem davranış olarak nitelendirilemez. Bu durumun altında fizyolojik ve psikolojik sebepler aranmalıdır ve bu konularda uzman olan doktorlara başvurulmalıdır. Beyin dalgaları, ruhsal durum gibi konular uzmanlar tarafından incelenmeli, değerlendirilmeli ve ortaya konulan duruma göre müdahale edilmelidir.

Düzensiz uyku
Özel gereksinimli bireyler kendini rahat ifade edemem, yetişkinliklerin onların duygularını ihmal etmesi, uyaranları anlamlandıramama gibi sebeplerle daha fazla endişelidirler. Bu endişe sıklıkla uyku düzensizliğine de sebep olmaktadır. Bu gibi durumlarda yapılması gerekenler:

  • Özel gereksinimli bireyi bir birey olarak değerlendirerek fikir ve duygularına değer verilmeli, sosyal çevredeki her bir birey tarafından bu hissettirilmelidir. Örneğin çocuğumuzun elinden tutup yürürken bir şey ilgisini çektiğinde zorla çekip başka bir yöne götürmek, bu önerinin tam tersi hareket etmektir.
  • Özel gereksinimli bireylere, erken yaştan itibaren dil ve konuşma becerileri ağırlıklı olmak üzere bütün gelişim alanlarını destekleyen bir eğitim süreci sunulmalıdır. Her bir bireyin erken yaşlardan aldıkları eğitimler kendilerini ve duygularını erkenden ifade edebilir olmalarını sağlayacaktır. Bu da endişeyi azaltırken uykunun düzenli olmasına da yardımcı olacaktır.
  • Özel gereksinimli bireyin yaşamında maruz kaldığı uyaranları bir bir açıklamak, bu açıklamaları idrak etmesini sağlamak oldukça önemlidir. Gök gürültüsü, araba farı, kolonya kokusu gibi aslında hepimizin aşına olduğu uyaranlar bizim çocuklarımıza açıklanmalıdır. Bu açıklama ile çocuğunuz uyaranları daha iyi anlamlandıracak ve bu anlamlandırma sonrası endişeleri azalacaktır.
  • Endişe durumlarında, çocuğunuzun kaygılandığını hissettiğinizde sebebini öğrenerek önce sebebine müdahale edebilir ardından çocuğunuzun yanında olarak ve fiziksel teması sağlayarak yanında olduğunuz algısını verebilirsiniz. Bu gibi durumlarda üstesinden gelemediğiniz bir süreç yaşanırsa psikologunuzdan ve oyun terapistinden yardım alabilirsiniz.
Gece korkuları
Hepimizin üç altı yaş arasında sıklıkla yaşadığı, kimi bireyin sağlıklı bir şekilde alt edebildiği ancak kimi bireyinse yetişkinliğe varana dek sorunları ile boğuştuğu bir durumdur gece korkuları. Çocuğumuzda gece korkusunun olması belirli bir psikolojik ya da fizyolojik sorun olduğunu göstermemektedir. Gelişimsel bir durum olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Bu nedenle gece korkularının sebepleri az önce belirttiğim şekilde bulunarak buna göre müdahale edilmelidir.
Fizyolojik bir sebebi var ise buna uygun müdahale, psikolojik bir sebebi varsa buna uygun olan oyun terapisi ya da diğer psikolojik destek süreçleri ile gece korkuları çalışılmalıdır.

Uykuya dalma güçlüğü
Uykuya dalma güçlüğünün en sık rastlandığı grup anne ve babasından gün içerisinde ayrı kalmak durumunda kalan bebeklerin ve çocukların olduğu gruptur. Anne ve babadan ayrılma kaygısı ile bireyler uykuya dalmada zorlanabilirler. Burada atılabilecek en güzel adım uyku öncesi belirli bir rutin belirleyerek bu rutin ile birlikte uykuya gitmek. Baba ile diş fırçalamak, anne ile pijamaları giymek ve sonra yatağa geçmek gibi... Burada en mühim nokta mümkün olan her gün boyunca aynı saatte uykuya gidebiliyor olmak. Örneğin her gün akşam sekize odasında olması gerektiği ve uyku öncesi egzersiz yapması (burada ağır egzersizlerden değil gevşeme çalışmalarından bahsediyorum) gerektiği rutini yerleştikten sonra uykuya dalması daha kolay olacaktır.

Kaliteli uyku için neler yapılmalı?
  1. Uyku ve uyanma zamanı rutinleri oluşturulmalı. Her gün aynı saate kalkıp aynı saatte uyuyan bir çocuk daha kaliteli uyur.
  2. Uyunan oda salon ya da oturma odası gibi odalar ya da onlara yakın odalar değil daha sessiz ve hareketten uzak odalar olmalıdır.
  3. Uyunan odalarda uyku bölümü oyun oynanan bölümden ayrı olarak tasarlanmalıdır.
  4. Uyunan bölümde turuncu, sarı gibi canlı renkler yerine yeşil ve mavi gibi daha dingin ve sakin renkler tercih edilmelidir.
  5. Uyku öncesi rahatlatıcı egzersizler ve masajlar rutin olarak uygulanabilir.
  6. Uykudan en az iki saat önce gazlı içecekler, ağır yemekler ve abur cubur tüketilmemelidir.
  7. Uykudan en az bir saat önce telefon, tablet ve televizyon (zaten hiç kullanmıyorsunuz biliyorum ama not alayım) ile temas kesilmelidir.
  8. Yatakta oyun oynanmaması konusunda yönlendirmeler yapabilirsiniz.
  9. Mevsim değişikliklerinde bu durumların zarar görebileceğini ihmal etmeyin. Buna göre mevsim geçişlerinde perde ya da nevresim değişiklikleri ile önlemler alın.
Bu önerilere ek olarak daha ayrıntılı teknikler ve uygulamalar öğrenmek isterseniz 24 Aralık 2018 tarihinde yayınlayacağım/yayınladığım yazımı okuyabilirsiniz.

Umarım yararlı bir yazı olmuştur hepimiz için. Uygulayacak olan herkese kolaylıklar diliyorum. Görüşmek üzere.

11 Haziran 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireyler ve Kütüphane Kültürü



Merhabalar. Geçtiğimiz perşembe günü, Dr. Gökçe Karaman Benli'nin Etkileşimli Kitap Okuma ile ilgili, Küçük Ağaç Psikolojik Danışma Merkezi'nde düzenlenen seminerine katıldım. Hocamızın bu konuda verdiği seminere ikinci kez katılmış oldum. Katılma sebebim, uygulama esnasında alışkanlıklar kazanmanın verdiği alışılmış hatalarım var mı yok mu anlayabilmekti. Bu açıdan değerli bir seminer oldu benim için.
Bu amacıma ek olarak Gökçe Hoca'nın üzerinde durduğu bir konu ile ilgili seminer sonrası biraz araştırma yaptım ve kütüphane kültürümüz olmadığını fark ettim. Kendimden pay biçecek olursam, okuduğum kitapları genellikle sahaflardan satın aldığımı gördüm. Kütüphane üyeliği ve ödünç alma kültürümün çok gelişmediğini anladım. Oysaki lise yıllarımda, çok eski yıllardan bolca kitabı bulunan lise kütüphanesinden çıkmazdım ve o kütüphaneyi talan ederdim. (Öğretmenlerimiz okumaya özendirmek için en çok kitap okuyan öğrenciye kitap hediye edeceklerini söyleyince azmedip birçok kitap okumuş ve birinci olmuştum. Hâlâ ödül kitabım evdeki kütüphanemde durur. Buradan öğretmenlerime selam olsun.) Bu alışkanlığımı nasıl kaybettiğimi şaşkınlıkla düşündüm. Kendimi bir kenara bırakıp günümüz çocuklarının kütüphane kültürünü araştırdığımda ise ilginç veriler elde ettim. Benim önem verdiğim noktalar ise şunlar oldu:

  1. Çocuklarımız kütüphaneye aileleri ile değil okullar ile gidiyorlar. Bu gidişler genellikle gezi için oluyor ve gezi sonrası bu ziyaretler olmuyor.
  2. Çocuklarımız kütüphaneye üye olmuyorlar. Oluyorlarsa da, bu üyelik okullar kanalıyla oluyor. Anne ve babalar üyelikleri teşvik etmiyor.
  3. Çocuklarımız ücretsiz olsa dahi kütüphanelerin etkinliklerine katılmıyorlar.
  4. Maalesef çocuk kütüphanesi sayısı çok az. (Nicelik öyle düşük ki niteliğini sorgulayamıyorum bile!)
Her çarşamba çocuklarımız için, her cuma da ailelerimiz için kitap okuma önerileri yayınlıyorum ve sloganım #senokursanodaokur. Bu nedenle aslında kütüphane kültürü hakkındaki bu yazım sadece benim biricik özel gereksinimli çocuklarım için değil, bütün çocuklar ve aileleri için. Bu yazımı bu şekilde okursanız çok mutlu olurum.

Kütüphane kültürü neden önemli?
  • Toplumsal uyum becerilerinden biri de bence "bilgiye kendi kendine ulaşmak". En iyi bilgi kaynağı ise kitaplar. Kitaplara her defasında para ödeyerek ulaşmak yerine kütüphanelerden ödünç almak daha iyi bir çözüm. Çocuklarımız bu alışkanlığı edindiğinde, bağımsız olarak yaşadıkları dönemde bilgiye ulaşıp, bu bilgiyi edinip hayatlarında uygulayabilirler.
  • Toplumun bir parçası olan kuralların en net ve güzel uygulandığı yerler kütüphaneler. Kütüphane kurallarını edinen bir birey, toplumdaki diğer kuralları edinme, uygulama ve hatta sorgulama becerileri edinir. Bu da önemli bir sosyal beceridir, değil mi?
  • Küçük yaşlarda ise yararlı ve keyifli bir hobi edinimi için kütüphaneler bulunmaz bir vahadır. Kütüphanelerin çeşitli etkinlikleri ve uygulamaları ile çocuklarımız kitap okuma alışkanlığı ve yararlı hobiler kazanma yolunda adımlar atabilirler.
  • Özel gereksinimli bireylerin toplumun bir parçası olması için yapılabilecek uygulamalar kütüphanelerde yapılabilir ve bu daha da kolay uygulanabilir.
  • Okula uyum konusunda da kütüphanede var olan kurallar sıklıkla kullanılabilir.
  • Kütüphane medeniyettir. Yurt dışında ya da yurt içinde yaptığımız seyahatlerde görürüz ki kütüphane sayısı ve niteliği yüksek olan şehirler her zaman daha medenidir. (Medeni kelimesini "kentlileşme" anlamında değil, "uygar" anlamında kullanıyorum. Yani kültürlü, eğitimli, görgü kurallarına uyan anlamında kullanıyorum.) Medeniyetin temeli olan kütüphaneleri yaşatan ve geliştiren nesiller ise bir toplumun en beklenen unsurlarıdır. Bu duruma hizmet etmek için de kütüphane kültürünü çocuklarımız ve biz edinmeliyiz.
Kütüphane kültürünün unsurları nelerdir?
  • En başında yazılması gereken; bir kütüphaneye üye olmak!
  • Üye olunan kütüphaneye düzenli gitmek.
  • Kütüphaneden düzenli kitap ödünç almak.
  • Kütüphane kurallarına uyabilmek.
  • Kütüphanede gereken sosyal becerileri sergilemek.
  • Kütüphane ve çevresini korumak.
  • Kütüphanede çeşitli sorumluluklar almak.
  • Kütüphanecilik mesleğine değer vermek ve onu yaşatmak.
  • Gönüllü olarak kütüphanelerde görev almak.
  • Kütüphanelerin büyümesine ve tanıtılmasına yardım etmek.
Peki kütüphane kültürümüzü geliştirmek ve çocuklarımıza bu kültürü aktarmak için neler yapmalıyız?
  1. Evde düzenli bir kitap okuma alışkanlığı edinerek işe başlayın. Bu alışkanlığın zamanla çocuğunuzda da olacağını göreceksiniz.
  2. Evde kitap okuma alışkanlığını destekleyen en güzel olgu kitaplıktır. Küçük bir kitaplık kurarak alışkanlığı kalıcı hale getirin. (Bir sepete kitapları doldurup bir köşeye koyarak da bunu sağlayabilirsiniz.) Sonra çeşitli sebeplerle kütüphaneye gitme "bahaneleri" uydurmak daha kolay olabilir. "Bu kitap bizde yok, çok pahalı ve bütçemizi zorluyor. Hadi o zaman kütüphaneye gidip bakalım, oradan ödünç alabiliriz." güzel bir bahane olur ilk kez kütüphaneye gitmek için.
  3. Belirli aralıklarla gidebileceğiniz bir kütüphane belirleyin ve bunu alışkanlık haline getirin. Yine göreceksiniz ki çocuğunuz da bu alışkanlığı edinecek.
  4. Gidilen bu kütüphaneye üye olun ve çocuklarınızın sizin kanalınız ile üye olmalarını sağlayın.  Sadece okulla değil anne ve babası ile de kütüphaneye giden bir bireyin sosyal çevrenizde yarattığı farkı görün.
  5. Üye olunan bu kütüphaneyi yaşatmak için adımlar atın ve yapılan etkinliklere katılmaya çaba sarf edin. Kitap bağışlamak, üye olmaları için insanları teşvik etmek gibi adımlar yeterli olacaktır.
  6. Kitap satın almak evet güzel, ama ödünç almayı da kendinize öğretin. Çocuklarınızı da bu konuda teşvik edin.
  7. Bakın "Patofizyoloji" adlı blog yazarı ne diyor? "Ben rahat ve sükunet içerisinde kitap okuyabileceğim, binasıyla ve iç dizaynıyla insanı ferahlatan ve okumaya teşvik eden, tatmin edici bir saate kadar açık olmasıyla çalışan insanların da kullanmasına fırsat sağlayan, bir kütüphanede olması gereken bütün kaynakların bulunduğu; güler yüzlü, çalışkan, bilgili, kültürlü ve okuyan amatör - profesyonel ekibi ve müdavimleriyle cazibe merkezi olmuş, insanlarda yaşam tarzı haline gelmiş kütüphaneler hayal ediyorum ve buna ihtiyaç duyuyorum." Kütüphanelerin böyle nitelikte kütüphaneler olması için gerekli girişimlerde  ve taleplerde bulunun. Yerel ve genel yöneticilerden bu konuda taleplerde bulunmadığımız sürece herhangi bir adım atılmayacaktır, bunu ihmal etmeyin. Toplum ihtiyaç duyarsa uygulayıcılar bu konuda adım atmak zorunda kalırlar, bu en çok istediğimiz şey!
  8. Girdiğiniz sosyal ortamlarda kütüphaneler ile ilgili konuşun ve insanları bu konuda teşvik edin. En güzel reklam kendi aramızda yaptığımız sohbetler, bunu unutmayın.
  9. Çocuklarınıza, yakınlarınızın çocuklarına ya da herhangi bir yakınınıza (yaşı fark etmeksizin) doğumgününde ya da özel bir günde kütüphane üyeliği hediye edin. Bu çok farklı, keyifli ve değerli bir hediye olacaktır. Böylece bir kişinin kütüphane alışkanlığı kazanmasına vesile olursunuz, ne keyif!
Peki hedeflediğimiz kütüphane nasıl bir kütüphane? 2008 yılında yapılmış bir çalışmadan (Çalışmada Monroe County Public Library örnek olarak verilmiş, yani bizim ülkemizden değil.) yola çıkarak örnek bir kütüphaneyi şöyle sunabilirim size:
  • Örnek bir kütüphanenin yaşam boyu öğrenmeyi, medya okuryazarlığını, kültürel gelişimi ve okuma gelişimini destekleyici bir amacı olmalı.
  • Kütüphaneler çocuk bölümleri başta olmak üzere, kütüphanenin geliştirilmesi için ciddi boyutta bütçelendirilmiş olmalıdır.
  • Çocuk kütüphaneleri, çocukların gelişimini destekleyici materyallere sahip olmalıdırlar. Belirli bir bölümde kitap dışında materyaller de olmalıdır.
  • Kütüphaneye yerleştirilmek üzere seçilen kaynakların kaliteli, nitelikli ve kültüre uygun olması önemli kriterlerdir. Kütüphaneleri oluşturan komitelerin bu kriterleri oluşturması önemlidir.
  • Kütüphaneler merkezden uzak muhitlerde ve ulaşımı zor yerlerde değil, merkezi konumda ve merak uyandırıcı görünümde olmalıdır.
  • Kütüphaneler çocuklara ciddi olarak planlanmış hizmetlerde bulunmalıdır. Masal saatleri, okuma atölyeleri gibi planlamalar yapılmalıdır.
  • Kütüphaneler bulundukları sosyal çevre ile işbirliği içinde olmalıdırlar. Bu, kütüphanelerin halk ile bütünleşmesini sağlar ve nihai hedef budur.
Peki bütün bu konuların sonunda özel gereksinimli bireyler için kütüphane nerede, neden önemli? Toplumsal becerileri deneyimleyebileceğimiz en mikro ortam kütüphaneler. Bağımsız yaşamayı öğrenen her özel gereksinimli birey bilgiye ulaşmayı da öğrenmelidir. En temiz ve doğru bilgi kütüphanelerden elde edilmektedir, günümüzde her ne kadar tercih edilmese de bu böyle. Medeni, kendi kendine yetmeyi bilen, kitap okuma alışkanlığı olan ve dolayısıyla gereksiz alışkanlıklar edinmemiş bireyler, özel gereksinimli olsun olmasın bu kültürü edinmelidir.
Benim çocuğum olsa, bu yazıyı okur okumaz onu şehrimde bulunan bir kütüphaneye götürürdüm, ufak ufak alışma etkinlikleri yapardım. Hemen oturup saatlerce kitap okumasını beklemezdim tabi. Bahçesinde boyama yapıp dönsem bile bana yeterdi. Çocuğum okuma yazma bilmiyorsa kütüphanede sessizce oyuncakları ile oynamasını hedeflerdim. Yani onu kütüphanenin bir parçası haline getirmek hedefim olurdu. Bence bunu her anne baba yapmalı.

Ben bu fikirlerle okulumuza küçük çaplı bir kütüphane kurmuştum okulumuz açılmadan önce. Şimdi bu kütüphaneyi büyütmek hedefindeyim. Öte yandan farklı planlarım da var. Okulumuzda yaz kampı oluşturduğumuzu söylemiştim sanırım. Bu kampta, bu konuyu da ele alacağız. Hayalim, Ankara'da bulunan tek çocuk kütüphanesi Ali Dayı Çocuk Kütüphanesi (Görseldeki fotoğraf o kütüphaneye ait.) ile çalışmalar yapmak. Bu hayallerim gerçek olursa mutlaka size yazarım.

Umarım faydalı ve fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere. sevgiler.

4 Haziran 2018 Pazartesi

Yaz Tatilinde Çocuğumuz Fark Etmeden Ders Yapalım ama Nasıl?




Herkese merhabalar. Okulların kapandığı ve koskoca üç aylık tatilin başladığı şu dönemde, rehabilitasyon merkezlerinde çalışan biz öğretmenler için acıklı günler geldi sanabilirsiniz. Ancak biz bu yaz tatillerinin gelmesini farklı algılayan öğretmenler olarak kendimizi şanslı görüyor ve çocuklarımızla kesintisiz eğitimin tadını çıkarıyoruz. Kesintisiz eğitim olunca neler mi oluyor? Hadi madde madde sayayım size:

  • Herhangi bir kesinti olmadığı için alışma günleri ya da ayları olmuyor. Böylece boşa giden bir süreç hiç olmuyor.
  • Öğrenci unutmuyor, unutmadığı bilgilerin üzerine sürekli yenisini ekliyor.
  • Uygulamaların yapıldığı süre uzadığı için edinilen beceriler de artıyor ve kalıcılık daha iyi sağlanmış oluyor.
  • Her dönem okulda geçmiş olduğu için yaz ile ilgili, kış ile ilgili her konuda etkinlikler yapılabiliyor.
  • Özbakım becerileri her bir mevsim için rahatlıkla çalışılabiliyor.
Daha onlarca sayabilirim ancak konumuz bu olmadığı için dönelim konumuza.

Bu kadar uzun uzun saydım, sürekli eğitimin yararları ve gerekliliği artık özel eğitimde tartışma konusu bile değil. Herkes hemfikir ve sürekli bir eğitimin içinde. Eğitim uygulama okullarına, kaynaştırmaya giden çocuklarımızın hayatlarının büyük bir bölümünü okula geçirdiğini düşünürsek yaz ayları büyük bir boşluk oluşan ve uyaranların azaldığı bir dönemdir. Bu dönemi en verimli şekilde geçirmek ise rehabilitasyon merkezleri rehberliğinde ailelerin sorumluluğu. Verimli geçirmek için ise aileler ne yapacaklarını bilmiyorlar. Benim ise en güzel önerim: gömülü öğretim ve oyun temelli öğretim.

Gömülü öğretim; hedeflerin, çocuklarımıza fark ettirmeden çalışıldığı, oyun içerisinde öğretimin yapıldığı süreçlerin tamamıdır. Örneğin bahçede ayrık otlarını toplama çalışırken el-göz koordinasyonu çalışmak, evcilik oynarken ev eşyalarını ayırt etme çalışmak, sohbet ederken iletişim sürdürme çalışmak gömülü öğretimdir.

Oyun temelli öğretim ise oyunu temel alan, oyun içerisinde öğretim oturumları sunan bir öğretim yöntemidir. Sıklıkla okul öncesi öğretmenleri kullanırlar ancak biz özel eğitim öğretmenleri de gömülü öğretim başlığı altında sık sık bu yöntemi kullanıyoruz. Bu öğretim yönteminde de çocuğumuzun öğretimi fark etmiyor olması önemli. Bu öğretim yönteminde, tek bir etkinlik içinde birden çok gelişim alanı desteklenir ve çocuklarımız eğlenerek farkında olmadan öğrenirler de.
Oyun temelli öğretimi (OTÖ'yü) herkes rahatlıkla kullanabilir çünkü oyun içerisinde hedefi gömdükten sonra sadece oyun oynamak ve oyun esnasında hedef becerinin edinimini sağlamak yeterlidir.

Biz özel eğitimde sıklıkla OTÖ'yü edindilen becerilerin genelleme ve kalıcılık basamaklarını çalışırken kullanıyoruz. Örneğin sağ-sol kavramlarını edindikten sonra kalıcılık oturumlarını oyun organize ederek alıyoruz. Buna dayanarak yaz tatili boyunca, okulda öğrenilen becerilerin evde oyunlarla desteklenmesi ve hatırlatılması oldukça kolay ve rahat olduğunu söyleyebilirim.

OTÖ'yü evde uygulamaya karar verdiniz. İşte size uygulama ipuçları:
  • Bence evde ebeveynler, kardeşler ve akrabalar yeni beceriler öğretmek yerine var olan becerilerin kalıcılığını çalışmalıdırlar. Çünkü ev informal bir alan olduğu için bireylerin burada öğrenmeye açık olmasını beklemek doğru olmayacaktır. İlk hedefiniz, OTÖ ile çalışacağınız becerilerin önceden öğrenilen becerilerin kalıcılığını sağlamak olmalı.
  • Oyunu çocuğunuz kursa da oyun aslında sizin belirlediğiniz sınırlarda gitmeli. Bu, "Oyunu yönetin, şekil verini, oyun esnasında çocuğunuza yönergeler yağdırın." demek değil. Çocuğunuz oyun oynuyor, unutmayın. Yapacağınız küçük dokunuşlarla çocuğunuzun istediğiniz hedefe gelmesini sağlayın.
  • Çocuğunuz sizinle oyun oynamaya, evdeki kurallar çerçevesinde ayak uydurduktan sonra yavaş yavaş oyun başlatmalarını siz de yapabilirsiniz. Bir anda balkona bir leğen su ile dalmak gibi, yemek esnasında her kaşıktan sonra "Oh mis!" diyerek yansıma ses taklidi fırsatları sunmak gibi...
  • İlerleyen dönemlerde, artık OTÖ'nün prensiplerini edindikten sonra yeni beceriler hedeflenebilir ancak ben evde yeni becerilerin sadece özbakım ve günlük yaşa becerilerinde öğretilmesi gerektiği taraftarıyım. Bu beceri alanlarında yeni yeni hedefler çalışabilirsiniz.
Nasıl uygulamalıyım sorusunun cevabı için ise sizlere yine minik minik önerilerim var:
  • Tatil bitmiş olsa da çocuğunuzun hâlâ okulda olan öğretmeninin yanına uğrayın ve bu sene çocuğunuzun edindiği becerilerin bir listesini isteyin. Bu isteği aynı zamanda rehabilitasyon merkezinde öğretmeninden de isteyebilirsiniz.
  • Bu listedeki becerileri haftalara bölün. Çocuğunuz, yaz tatili bitene dek edinilen her beceriyi bir hafta oyun esnasında deneyimlemiş olsun.
  • Oyunları bir hafta önceden planlayın. Zaten ilerleyen dönemlerde o haftaki amacınızı bildikten sonra çocuğunuzun halihazırda oynadığı oyunlara bu oyunları gömebildiğinizi fark edeceksiniz.
  • Oyunlarınıza katılma ihtimali olan kişilerle önceden bu konuyu konuşun ve bu kişileri süreçten haberdar edin. Bir anda bütün organizasyonunuz boşa gidebilir.
  • Oyun oynadığınızı unutmayın ve aksiliklerde sinirlendiğinizi, kızgınlık duyduğunuzu fark ettiğiniz anda oyundan çıkın ve çocuğunuzun oyununa müdahale etmeyin. En önemli uyarım bu olabilir.
  • Her ortamda oyuna becerileri gömebileceğinizi unutmayın. Aman tatile giidyoruz diyerek bütün bir hafta çocuğunuzun yalnız kalmasına göz yummayın, tatillerde dahi bol bol birlikte oyun oynayın, göreceksiniz tatil daha keyiflik geçecek.
  • Sık sık özbakım fırsatları sunun. Bunları el yıkama, tişört değiştirme, yemek yeme bile olabilir. Bu yaz, çocuğunuz bir miktar bağımsızlaşsın, ne dersiniz?
Umarım sizler için yazınızı şekillendirecek değerli bir yazı olmuştur. Uygulama konusunda yardıma ihtiyacı olan herkes ekranın en üstündeki iletişim bilgilerinden bana kolaylıkla ulaşabilirler.
Haftaya görüşmek üzere, sevgiler.