30 Ekim 2018 Salı

Dil ve Konuşma Sorunsalı!

Fotoğraf, geçtiğimiz yaz çocuklarımın dil ve konuşma becerileri çalıştığım bir balkon etkinliğinden. Çamaşır sererek eğlendiğimiz nesne resmi isimlendirme etkinliği.
Güzeller güzeli, tupturuncu, Cumhuriyetimizin doksanbeşinci yılını kutladığımız bu güzel haftadan günaydın ve merhabalar.
Bu hafta konum; ailelerimizin çokça suistimal edildiği, ağzı olanın konuştuğu, bütün bu bilgi kirliliğine karşın hassas bir nokta olan "dil ve konuşma becerilerini destekleyebilen uzman"lar.
...
Bildiğiniz gibi; dil ve konuşma gelişimi, özel gereksinimli bireylerin erken yaşlardan itibaren desteklenmesi gereken önemli gelişim alanlarından biri. Bu alanda, çeşitli kurum ve kuruluşlarda çalışmakta olan, farklı prensiplerden gelen uzmanlar söz konusu. Bu uzmanlar dil ve konuşma terapistleri, özel eğitim öğretmenleri, odyologlar, çocuk gelişimi uzmanları ve okul öncesi öğretmenleridir. (Farkındaysanız sertifikalı sınıf öğretmenlerini ve psikologları dahil etmedim. Sertifikaya bakış açımı biliyorsunuz. Psikologların ise adı üzerine psikolog olmaları sebebiyle buraya eklemiyorum.) Peki kimin yetki alanı, neresi? Kimler, nerelerde çalışır? Kimler, hangi becerileri çalışabilir? Bu yazımda size, bu soruları yanıtlamak üzere çeşitli üniversitelerin, bölümlerinden mezun ettikleri kişileri tanımlama biçimlerini sunacağım.
...
Öncelikle dil ve konuşma terapistlerine bakalım: Biruni Üniversitesi "Dil ve konuşma terapistleri dil, konuşma, iletişim ve/veya yutma bozuklukları olan çeşitli yaşlardaki kişilerin gereksinimlerini değerlendirir ve yaşam kalitelerini arttırmaya yönelik destekleyici terapi hizmetleri sunarlar. " diyor. Burada benim gözüme çarpan şu: Çocuklarımızı, özel gereksinimli bireyleri ayrı tutan bir tanım yok. Dil ve konuşma becerilerinde sınırlılık yaşayan her bireye terapi uygulamaktan bahsediliyor. Altını çiziyorum; terapi, ders değil.
Buradan yola çıkarak dil ve konuşma terapistlerinin özel gereksinimli çocuklarla yapacakları çalışmaları şöyle sınırlandırmak mümkün:
  1. Her bireye
  2. Her dil ve konuşma sınırlılığı yaşayan bireye
  3. Değerlendirme
  4. Terapi, ders değil.
Odyologlara bakalım: Biruni Üniversitesi "İşitme, dil, konuşma ve denge bozukluklarının toplumsal olarak önlenmesi, bireysel olarak hastalıkların tanınması ve tedavisini sağlar." diyor. Dil ve Konuşma Terapistlerinden çok uzak bir tanım değil. O zaman neden bu branşa gerek var diye sorarken Üsküdar Üniversitesi'nin açıklamasına bakalım: "Odyoloji, işitme ve denge bozukluklarının öncelikle önlenmesi, gerçekleştikten sonra ise tanılanması ve rehabilitasyonu ile ilgilenen bir bilim dalıdır.  Odyoloji biliminin en temel hedefi işitme ve denge kayıplarının en erken dönemde tespit edilerek gerekli durumlarda uygun rehabilitatif yaklaşımın bir an önce sergilenmesini sağlamaktır. Bölüm mezunlarına Odyolog unvanı verilmektedir. Odyologlar eğitim ve bilgileri kapsamında işitme ve denge bozukluklarını belirleme, rehabilitasyon kapsamında uygun işitme cihazı, koklear implant, yardımcı dinleme cihazlarını uygulama, takibini üstlenerek gerekli durumlarda özellikle bebek ve çocuklarda işitsel eğitim yaklaşımları ile bireylerin rehabilitasyonunu gerçekleştiren kişilerdir." Burada ise Dil ve Konuşma Terapistlerinden ayıran önemli bir nokta var: İşitme engelli bireyler odak noktada.
Buradan yola çıkarak odyologların özel gereksinimli çocuklarla yapacakları çalışmaları şöyle sınırlandırmak mümkün:
  1. İşitme ve denge bozuklukları olan bireylere
  2. Hastalık tanılama, önleme ve tedavi etme
  3. Rehabilite etme, yine ders değil.
Özel eğitim öğretmenlerinin durumuna bakalım: benim de mezunu olduğum Ankara Üniversitesi; "Özel Eğitim Bölümü, Özel gereksinimli çocukların ve ailelerinin gereksinimlerini karşılamak üzere çocuklar, aileler, öğretmenler ve yöneticilerle çalışacak olan “özel eğitimciler” yetiştirmekte olup Lisansüstü düzeyde de eğitim vererek alana katkı sağlamaktadır." diyor. Bu üniversitede, iletişim becerilerinin gelişimi ve desteklenmesi konusunda seçmeli ve zorunlu olmak üzere 6 adet ders verilmektedir. Gazi Üniversitesi "Bu anabilim dalının özel eğitim öğretmeni yetiştirme programı yetersizlikten etkilenmiş çocukların eğitim ve öğretim hizmetlerini sağlayacak öğretmen yetiştirmeye odaklanmıştır." diyor. Burada ise eğitim vurgusu yapılıyor.
Buradan yola çıkarak özel eğitim öğretmenlerinin, özel gereksinimli çocuklarla yapacakları çalışmaları şöyle sınırlandırmak mümkün:
  1. Terapi değil, eğitim
  2. Dil ve konuşma becerilerini eğitimle destekleme, öğretme
  3. Bütün engel alanlarına.
Çocuk gelişimcilere bakacak olursak; Hacettepe Üniversitesi; "Çocuk Gelişimi Bölümü, 0-18 yaşlar arasındaki normal gelişim gösteren, özel gereksinimi olan, korunmaya muhtaç (normal/özel gereksinimli kurumda yaşayan, çalışan, mülteci ve suça itilmiş çocuklar) ve hastanede yatan çocukların tüm gelişim alanlarını (zihinsel, dil, motor, öz bakım, sosyal ve duygusal) destekleyici programlar geliştirmenin yanında çocuğa, aileye, profesyonellere ve topluma hizmet sunan çocuk gelişimcisi yetiştirmek ve çocuk gelişimi alanında bilimsel çalışmalar yapmak amacıyla kurulmuştur." diyor. Oldukça geniş kapsamlı ve net bir ifade, ne dersiniz?
Buradan yola çıkarak çocuk gelişimcilerin özel gereksinimli çocuklarla yapacakları çalışmaları şöyle sınırlandırmak mümkün:
  1. 0-18 yaş arasındaki her bireye
  2. Destekleyici programlar oluşturmak
Okul öncesi öğretmenleri için ODTÜ "Okul Öncesi Öğretmenliği program mezunlarının uzmanlık alanı 0-6 yaş arası çocukların eğitimidir." diyor. 9 Eylül Üniversitesi ise sitesinde Okul Öncesi Öğretmenleri'nin bölümlerinin öğrencilerine kazandırdıkları becerileri şöyle sıralıyor: "Okul öncesi eğitim çağındaki çocukların eğitimini destekleyecek fen, matematik gibi farklı, temel bilim alanlarını bilme ve bu alanlarda etkinlik tasarlayabilme, Okul öncesi eğitim çağındaki çocukların müzik, edebiyat, resim, spor, dans gibi farklı alanlardaki yeterliliklerini tanıyıp bunları geliştirecek uygun ortamları hazırlama, Okul öncesi çağdaki çocukların ailelerinin özelliklerini, beslenme, sağlık ve eğitim alanlarındaki ihtiyaçlarını bilme, Okul öncesi eğitim çerçevesinde çocuğu, aileyi ve okulu/öğretmenleri destekleyecek materyal ve eğitim programları hazırlama, uygulama ve bilişim araçları ile iletişim teknolojilerini kullanma becerisine sahip olma.". 
Buradan yola çıkarak okul öncesi öğretmenlerinin, özel gereksinimli çocuklarla yapacakları çalışmaları şöyle sınırlandırmak mümkün:
  1. 0-6 yaş arası çocuklarla çalışma
  2. Çocukları değerlendirebilme
  3. Materyal tasarlama
  4. Eğitim
Bütün bu bilgiler ışında genel bir çerçeve çizecek olursak:
  • Okul öncesi öğretmenleri 0-6 yaş, Çocuk Gelişimciler 0-18 yaş aralığındaki bireylerden sorumludurlar.
  • Dil ve konuşma terapistleri, dil ve konuşma sınırlılığı olan her bireye terapi vermekle sorumludurlar.
  • Odyologlar işitme yetersizliği ve denge problemleri olan bireylere tedavi hizmetleri sunmakla sorumludurlar.
  • Özel eğitim öğretmenler, okul öncesi öğretmenleri eğitim verirlerken; odyologlar, dil ve konuşma terapistleri terapi yaparlar.
Bu bilgi sizin ne işinize yarayacak?
  • İşitme kaybı olmamasına rağmen Down Sendromlu çocuğunuzun seansına odyolog girdiğinde karşı çıkmanıza,
  • on iki yaşındaki öğrenme güçlüğü tanılı çocuğunuzun dil ve konuşma becerilerinin desteklendiği seanslarına okul öncesi öğretmeninin dahil olmasına karşı çıkmanıza, 
  • artikülasyon problemleri yaşayan otizmli çocuğunuzun seanslarında özel eğitim öğretmeninizin terapi verdiğini iddia etmesine karşı çıkmanıza,
  • çocuğunuzu otizmli olduğu için seansa almayı reddeden dil ve konuşma terapistlerine karşı çıkmanıza,
  • ve daha nice suistimale karşı çıkmanıza fayda sağlayacak.
Yanlış bir bilgi vermiş isem, kaynaklarımı yanlış yorumlamış isem uzman arkadaşlarımdan öneri, eleştiri ve düzeltmeler bekliyorum. Böylelikle elbirliği ile ailelerimizin bilinçlenmesine katkı sunmuş oluruz. Sevgilerimle.

25 Ekim 2018 Perşembe

Üstün Yetenekli Bireyler ve Uluslararası Bir Bakış



Güzeller güzeli bir haftadan merhabalar. Bu hafta benim için oldukça yoğun ve yorucu geçtiğinden, tarihime sadık kalamadım ve pazartesi yazımı yayınlayamadım. Gecikme sebebim ortada: IV. Uluslararası Çocuk Gelişimi Kongresi!

Katıldığım konferanslardan biri Prof. Dr. Albert Ziegler'in "Erken Çocuklukta Üstün Yetenek" başlıklı konferansıydı. Planlanandan olabildiğince geç başlayan konferansta oldukça keyifli bilgiler edindim. Sizinle paylaşmak için haftaya pazartesiyi beklemek istemedim.

Yani dostlar kısaca, bu yazımın kaynağı bu değerli konferans.
...
Ziegler'in üzerinde durduğu ilk nokta "tanılama"ydı. Eğitim için her şey önce "tanı" alma ile başlıyor malumunuz. Bu nedenle tanılama yaparken süreç nasıl işlemeli, nelere dikkat edilmeli, bunun üzerinde durmak mühim. Zaten seminerin konusu da buydu: Erken dönemde yapılan tanılama, doğru yönlendirme ile devam ederse üstün yetenekli bireylerin lehine çok değerli sonuçlar doğurabilir. Türkiye başta olmak üzere, bizim gibi bazı konularda geriden gelmek durumunda olan ülkelerde, tanılama konusunda neler oluyor bunları konuştu Ziegler.

Tanılama sürecinde beş önemli nokta söz konusu:
  1. Batı kültürlerini baz alan zeka testleri: Zeka, çevresel etmenlerle de nitelenebilen ve değer görebilen bir "olgu". Batılı kültürleri baz alan zeka testlerini Türkiye gibi, Malezya gibi, Çin gibi daha farklı kültürlere sahip ülkelerde uygulamak; bu ülkedeki zeka düzeyini ölçmek için doğru bir adım değildir.
    Ziegler çok değerli bir fotoğraf paylaştı bizimle. Benim tasvirime göre denizin altında balıkların yüzdüğü ve birkaç otun olduğu bir resimdi. Ancak bunu her kültür farklı şekilde yorumladığından bu resim ile zekayı ölçmek, zeka düzeyi hakkında fikir sahibi olmak doğru olmayacaktır. Örneğin bu balığı kültürü sebebiyle tanıyan çocuk üstün, deniz olmayan bir ülkede bu balığı tanımayan çocuk yetersiz olmalı bu fotoğrafa göre. Bu nedenle uygulanan ölçekler ya kültürler üstü olmalı ya da kültüre özgü olmalı.
    Maalesef araştırmalar, ağırlıklı olarak Batı ülkelerinde yapılmakta. Bu nedenle bolca Batı kültürlerini baz alan zeka testleri var. Eğer bir zeka testi uygulanacaksa kültürü de içerisinde alan bir test olmalıdır. Bu nedenle Türkiye'ye özgü bir zeka testinin olması daha doğru olacaktır.

  2. İçsel ve çevresel nitelikler: Eğitim psikolojisinde gün geçtikçe çevrenin etkisinden daha büyük bir önemle bahsedilmekte. Zekamızı içsel niteliklerimiz olduğu kadar sahip olduğumuz çevre de etkiliyor. Bu nedenle sadece içsel niteliklerle üstün yeteneğe karar vermek; potansiyeli buna göre değerlendirmek doğru bir görüş değildir. 
    Yine burada Ziegler, Richard ve Paula örneklerini verdi. İhmal edilen, çok kısıtlı bir çevrede yetişen Paula ile; daha zengin bir ortamda ve daha özenle büyüyebilen Richard arasındaki fark yıllar geçtikçe daha fazla ve kabul edilmez olabiliyor. Halbuki her ikisi de belki de aynı IQ seviyesine sahipler?!

  3. Zekaya yapılan vurgu: Zeka düzeyi bulunduğumuz ortam, yorgunluğumuz, çevresel koşullarımız, yaşımız gibi konularda (çok keskin olmasa da) dalgalanma gösterir. Zeka düzeyine çok fazla vurgu yapınca, aslında hiçbir şeyi uzun süreli açıklayamayan ve yordayamayan bir kavramın üzerinde fazla durmuş oluruz. Bunun yerine zeka ile birlikte bireysel özellikler, yetenekler de ön planda tutulmalıdır.
    Yani çocuğunuzun sadece IQ'sunu ölçerek onun üstün yetenekli olduğuna karar vermek yanlış. Üç yaşında üç dil öğrenmiş olabilir, bütün telli çalgıları destek almadan çalıyor olabilir, doğaya karşı sizin anlamlandıramadığınız üstün bir hakimiyeti olabilir vs. Bunlar da üstün yetenek için yeterli özellikler olabilir.

  4. Profesyonel kişilerce belirlenme: Profesyonel kişilerin tanılama yaparken, çocuğun çevresel faktörlerini bilen ve değerlendirebilecek kadar yetkin ve çok yönlü olması önemli.
    Burada bir de uzmanın bütün çocuklara ulaşabilmesi önemli. Yani sadece hastaneye gidebilen çocuklara üstün yetenek tanısı konuyorsa, hastaneye gidemeyen ve değerlendirme alamayan çocukların tanılanması imkansız demektir. Bu nedenle ülke politikası olarak bütün çocuklara ulaşmak ve taramalar yapmak önem taşımaktadır.

  5. Etiketleme/Tanılama: Maalesef çoğu ülkede tanılama yapıldıktan sonrası ihmal ediliyor. Bir çocuğa üstün yetenekli dedikten sonra onun alabileceği eğitimleri de düşünmek, tasarlamak ve aileleri yönlendirmek önemli bir boyutu oluşturuyor. İyi bir üstün yetenekli bireyler politikası izlenmesi isteniyorsa bu nokta ihmal edilmemelidir.
Peki üstün yetenekli çocuklarımızın sayısını arttırmak ve daha çok çocuğa, kaliteli eğitim sunabilmek için neler yapmalı?
  • Üstün yetenekli bir çocuğunuz olmasını istiyorsanız çevrenizi, yaşamınızı buna göre düzenlemeniz ve buna göre yaşamanız önemli. Eğer çocuğunuzun var olan içsel özelliklerinde buna yatkınlık varsa, siz elinizden geleni yaptığınızda potansiyelini ortaya koymak için herhangi bir engeli kalmayacaktır. Ancak herhangi bir potansiyeli yokken sizin zenginleştirdiğiniz çevre ona zarar vermek yerine potansiyelini en iyi şekilde ortaya koymasını sağlayacağından daha değerli olacaktır. Her zaman zenginleştirilmiş çevre önemli!
    Konferanstaki şu cümle çok değerliydi: Bazen bazı şeyler enerjiyle başlar.

  • Üstün yetenekli bireyler için ülkenin belirli bir stratejisi ve belirli bir planı olmalıdır. Tanılama stratejileri, tanılama sonrası verilecek eğitime ilişkin derinlemesine planlar bir ülkenin olmazsa olmazı olmalıdır.

  • Eğer bir bireyde üstün yeteneklilik konusunda sınırlı bir durum varsa;
    öncelikle başarılarına bakılmalı. Yukarıda da bahsettiğim gibi; üstün yeteneğe sahip olduğu alanları, başarıları ortaya koyabilir. Örneğin harika yemek yapmak, yaşından beklenmeyecek bir hitabet özelliğine sahip olmak gibi.
    Sonrasında öğrenme performansına bakılmalıdır. Erken çocuk döneminde bir bireyin nasıl öğrendiği tespit edilirse ilerleyen dönemde daha kolay öğrenmesini sağlamak aileler için çok da zor olmayacaktır. Bu da öğrenme yaşantılarını arttırarak olumlu bir çevre sağlayacaktır.
    Bu üç adımdan sonra ise IQ'ya bakılabilir. Burada en az işe yarayan seçenek budur. Bir bireyin üstün yetenekli olup olmadığını IQ tek başına belirleyemez.
Konferans sırasında Profesör Ziegler, Birleşik Arap Emirlikleri'nde uyguladıkları bir çalışmadan bahsetti. Üstün yetenekli bireyleri tespit ederken neler yaptıklarını ve sonrasında nasıl bir yol izlediklerini özetledi. Sonra da sordu: Neden Türkiye için olmasın?

Ben ise konferans sonrası şunu düşündüm: Bireyselleştirilmiş eğitim programlarının, planlarının hazırlandığı bir eğitim sistemimiz olursa; arada kaynayan, özellikleri fark edilmeyen, ihtiyaçları anlaşılmayan hiçbir birey kalmayacaktır. Bunların yaşandığını umut ettiğimiz güzel günlere dua olsun bu yazım.

Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.

14 Ekim 2018 Pazar

Büyüklük Eşleme Becerisi

Hepimize güzel bir hafta başından, keyifli bir Ankara sabahından günaydınlar ve güzel haftalar diliyorum.
Geçtiğimiz hafta konuştuğumuz kavram öğretimi sonrası nedendir bilinmez, en çok ilgi çeken nokta "büyüklük eşleme" oldu. Sanırım hiçbir ailemiz ve uzmanımız daha önce duymamıştı.
Bu konuyu biz özel eğitim öğretmenleri, kavram öğretimi dersinde, yani üniversite hayatımızın üçüncü yılında öğreniriz ve uygulamaya başlarız. Özel eğitim uzmanı arkadaşlarımın bile bu konuda soru sorması ürkütmedi değil. Ancak kullanılmayan bilgi unutulabilir, o nedenle hatırlamak için bol bol eski notları okumakta fayda var. Ahkam kesmiyorum, ben öyle yapıyorum, bu nedenle söylüyorum. Ki şöyle bir noktanın farkındayım: Bırakın büyüklük eşlemeyi, temel eşleme becerilerini dahi bilmeden yüksek lisans bitirip kendilerine uzman özel eğitim öğretmeni diyenler de var, kavram öğretimi eğitimi almadan doktorasını tamamlayıp doktor özel eğitim öğretmeniyim diyenler de... Bu nedenle özgeçmiş önemli, özgeçmiş mühim. Yine konuyu mu dağıttım ben?
...
Büyüklük eşleme; çocuklarımıza büyük/küçük kavramlarını öğretmeden önce öğretmemiz gereken en önemli kavramı öğrettiğimiz basamak: Büyüklük. Nesnelerin bir büyüklüğü, ebatı olduğunu öğrettiğimiz basamak bu basamak. Büyüklük eşleme çalışırken amacımız büyük ya da küçüğü öğretmek değil, büyüklük algısını vermek, ebat duygusunu oluşturmak.

Büyüklük eşlerken hangi yönergeleri kullanabiliriz?
"Bununla aynı büyüklükte olanı eşle!", "Hangisi elimdekiyle aynı büyüklükte? Eşle.", "Bununla aynı büyüklükte olanı bul, üzerine koy!". Yönergelerimiz çocuklarımızın özelliklerine göre sadeleşip karmaşıklaşabilir. Burada standart bir dil dikte etmek doğru değildir. Önemli olan "büyüklük" kelimesinin kullanılması. Örneğin "Bunu en büyük ile eşle!" dediğinizde işler karışır. Çünkü siz orada büyük kavramını kullanmış olursunuz. Altını çizelim; amacımız büyük ya da küçük kavramını öğretmek değil.

Büyüklük eşleme çalışırken çocuğunuza uygun olan herhangi bir öğretim yöntemi ile öğretiminizi şekillendirebilirsiniz. Ben sıklıkla eşzamanlı ipucuyla öğretim yöntemini, etkinlik temelli öğretim yöntemini ve doğrudan öğretim yöntemini kullanıyorum. Böyle olmasının sebepleri var: Kendimi daha rahat hissettiğim öğretim yöntemleri bunlar, çocuklarımın özelliklerine göre bireyselleştirdiğimde de sıklıkla karşıma bu üçü çıkıyor.

Peki ya materyaller?
Eşleme materyallerinin çoğunda olduğu gibi burada da materyalleri kendimiz yapmak durumundayız. Maalesef piyasada büyüklük eşleme materyalleri bizim basamaklarımıza uygun olarak satılmıyor. Ben kendime bir set yaptım. Bu setten siz de isterseniz benimle iletişime geçebilirsiniz. Seve seve yapıp size de göndermek isterim.

Büyüklük eşleme beceri analizinde çeşitli noktaları dikkate alıyoruz: Çocuğumuz, ilişkili uyaranları ve ilişkisiz uyaranları dikkate almadan büyüklük eşleyebilsin diye tamamını dengeli şekilde kullanıyoruz. Renk, doku gibi noktaları dikkate almadan sadece büyüklük eşleyebilsin diye tamamını dengeli şekilde kullanıyoruz. Bu noktalar önemli.

Hadi öğretim basamaklarına geçelim:
1-  Aynı tür, renk ve dokudaki, iki farklı büyüklükteki iki nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.

Çok karmaşık gelmesin, resimlere bakarak kendiniz de yapabilirsiniz. Ben bunları öğretmenliğimin ikinci yılında, bir Ramazan ayında, annemin artık kumaşlarından dikmiştim. Böyle böyle dikiş makinesi kullanmayı dahi öğrendim.


2- Aynı tür, renk ve dokudaki, üç farklı büyüklükteki üç nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.


3-Aynı tür, renk ve dokudaki, dört farklı büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.

Burada renkli mukavvadan farklı büyüklükler keserek, pratik şekilde basamağı oluşturdum.


4-Aynı tür ve dokudaki, iki farklı renk, dört farklı büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.


5-Aynı tür ve dokudaki, üç farklı renk, dört farklı büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.


6-Aynı tür ve dokudaki, dört farklı renk ve büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.


7- Aynı türdeki,iki farklı doku, dört farklı renk ve büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.

Burada örneğin iki farklı dokuda kumaş var. Kot ve penye.

8-Aynı türdeki, üç farklı doku, dört farklı renk ve büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.

Fotoğrafta çok belli olmasa da burada üç farklı doku var: Keçe, el işi kağıdı, karton.



9-Aynı türdeki, dört farklı doku, renk ve büyüklükteki dört nesne arasından aynı büyüklükte olanı eşler.

Burada da etrafında zımbanın telleri de doku oluşturacak şekilde dört farklı doku var. Keçe, penye kumaş, karton, zımbanın teli olan keçe.


İlk başta bu basamakları anlamlandırıp oluşturmak zor gelebilir. Ancak hazırlayıp, poşetlere dağıttıktan sonra kullanımı çok kolay. Her bir basamağı ayrı bir poşete koyduğunuzda ve denemeleri de arkalarına isimlendirerek düzenlediğinizde kullanmanız daha da kolay olacaktır. Her bir basamak için en az dört deneme hazırlamakta fayda var bence.

Karmaşık geldiyse, bir kavram öğretimi seminerine beklerim. Ne dersiniz?

Şimdiden kolaylıklar diliyorum. Sevgilerimle.

Kaynakçam: Ankara Ünversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi ÖZE 2010-2011 Yılı Bahar Dönemi Özel Gereksinimli Bireylere Kavram Öğretimi Dersi Öğrt. Grv. Dr. Bahar Keçeli Kaysılı'nın ders notları. Canım hocama sevgilerimle.

8 Ekim 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireylere Kavram Öğretimi



Güzeller güzeli bir hafta başladı. Hepimize huzur, bereket ve mutluluk getirecek bir hafta olacak gibi duruyor şimdiden, ne dersiniz?!
Bu hafta, okullar açılmış ve dersler başlamışken ve maalesef özel gereksinimli çocuklarımızın sınıflarına özel eğitim alan mezunu öğretmenler dışındaki öğretmenler yerleştirilmişken acilen değinilmesi gereken bir konuya değinmek istedim. Sizden gelen sorulara yönelik yazılarım devam edecek, orası ayrı.
...
Özel gereksinimli çocuklarımıza dünyayı algılamaları ve öğrenmeyi öğrenmeleri için ilk yapılması gereken şey dünyadaki nesneleri ve kavramları ayırt etmelerini, fark etmelerini, isimlendirmelerini sağlamaktır. Bu nedenle yeni tanı alan ya da henüz değerlendirdiğiniz çocuğunuzda, ilk bakmanız gereken şey öğrenmeye hazırlık becerileridir. Eğer bir okula kayıt yaptırdıysanız ve değerlendirme alınırken size hiç öğrenmeye hazırlık becerilerinden bahsedilmediyse, ortada kocaman bir soru işareti var demektir. Bu soru işareti olmasın diye bu yazıyı yazıyorum.
...
Öğrenmeye hazırlık becerileri hakkında bir yazı yazmıştım daha önce. Yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Öğrenmeye hazırlık becerileri çocuğunuzu öğrenmeye hazırlar. Bu becerilerin içinde eşleme becerileri de vardır. Eşleme becerileri hakkında ayrı ayrı ve ayrıntılı yazılarım da var. Onları da okumanız için bağlantılar yazının içinde olacak.

Öncelikle çocuğumuza nesnelerin üç boyutlu olduğu algısını vermemiz gerekli. Bu da nesne-nesne eşleme becerisi ile olacaktır. Bu beceriyi çalıştığınızda çocuğunuz nesneleri algılayabilir durumda olacaktır.
Üç boyut algısının ardından nesnelerin bir de ikinci boyutta göründüğü algısını vermek için nesne ile nesne resmi eşleme çalışılması gerekmektedir. Burada çocuğumuza "Gördüğün bütün nesnelerin bir de resimleri var." demiş oluyoruz. Böylece çocuğumuzu, kitaplardan öğrenmeye hazırlamış oluyoruz.  Bu basamaktan sonra da resim-resim eşleme becerisini çalışarak çocuğumuza iki boyut algısını tamamen veriyoruz. Bildiğimiz eşleme kartları işte bu basamakta devreye giriyor. Artık kitaplarla, resimlerle çalışmalara başlayabiliriz.

Tabi bu esnada, nesne-nesne eşleme becerisi edinildikten sonra nesne ayırt etme ile alıcı ve ifade edici dil becerileri desteklenmelidir. Resim-resim eşleme becerisinden sonra da nesne resmi ayırt etme becerisi çalışılmalı ve desteklenmelidir.

Resim resim eşleme becerisinin ardından renk eşleme becerisi çalışılarak çocuklarımıza öncelikle "renk" kavramı öğretilmelidir. Renk eşleme çalışılan çocuklar ilerleyen dönemde mavinin bir renk, kırmızının bir renk olduğunu öğrendikleri için daha kalıcı ve işlevsel öğrenme sağlarlar. Renk eşleme becerisinden sonra renk kavramları çalışılmalıdır.

Daha sonra şekil eşleme becerileri çalışılmalıdır. Burada da çocuğumuza nesnelerin şekilleri olduğu algısı verilmelidir ve böylece ilerleyen dönemde öğrenilen yeni kavramların temelleri atılmış olmalıdır. Şekil eşleme becerisinin ardından da şekil kavramları çalışılabilir.
Şekil kavramlarının ardından önce eşleme sonra kavrama basamaklarına dikkat ederek büyük, küçük, kalın, ince gibi kavramları yine belirli bir hiyerarşi çerçevesinde çalışmanız gerekmektedir. Böylelikle bütün kavramlar bittiğinde dünyayı algılayan, çoğu kavramı bilen ve konuşarak kullanan bir çocuğunuz olacaktır. Biraz emek, biraz organizasyon ve bolca bilimsel bilgi!

Minik püf noktalarında sıra:
  1. Her kavramın edinim-kalıcılık-genelleme basamağından sonra, önceki kavramlarla birlikte değerlendirmesini almak kafa karışıklığını gidermek için iyi bir adımdır. Örneğin; çocuğunuz önce kırmızıyı sonra maviyi öğrendi. Maviden sonra kırmızı ve maviyi birlikte değerlendirmekte fayda vardır. Böylece kırmızı-mavi ayrımı da çalışılır. Sarı kavramından sonra da kırmızı, mavi ve sarı birlikte değerlendirilmelidir. Kalıcılık böylelikle sağlanmış olacaktır.
  2. Kavram öğretimi ile dil becerileri paralel gitmelidir. Çünkü kavram, beyinde şemalar oluştururken dil girdisi ve çıktısı artacaktır. Desteklendiği takdirde daha kalıcı ve işlevsel bir konuşma ortaya çıkacaktır.
  3. Burada önemli olan her bir becerinin/kavramın öğreniminden sonra kalıcılık ve genelleme oturumlarının da alınmasıdır. En az üç oturum (yani üç ayrı derste) çocuğunuz bu kavramı/beceriyi öğrendiğini size göstermelidir. Ardından da başka bir öğretmen/başka bir materyal/ başka bir sınıf/ başka bir yönerge ile genelleme basamağı da en az üç oturum çalışılmalıdır. Bu konu hakkında bir yazım daha var; buradan okuyabilirsiniz.
  4. Her bir beceri için ayrı ayrı kutular yapmak, ayrı materyal setleri oluşturmak eğitiminizin kalitesini arttıran bir unsurdur. Benim sınıfımda her bir kavram ve eşleme basamağı için ayrı bir kavram kutusu vardır. Sık sık yenilerini yapıp öğretmen arkadaşlarıma hediye ederim, bence en güzel hediye.
  5. Bütün bu becerilerin basamaklarını ezberlemek zor olabilir. Uyguladıkça ve mantığı zihninizde oturdukça pratikliğiniz, uygulama kalite ve hızınız artar. Bu nedenle çalışmakta olduğunuz kavramların basamaklarını sınıfınızın duvarına asabilirsiniz.
  6. Evde anne ve babaların, öğretmenlerinin okulda çalıştığı bu becerileri, evlerinde oyunla çalışmaları ve desteklemeleri gerekmekte. Ben sıklıkla eve şöyle ödev veriyorum: "Biz bugün içeride kavramının ikinci basamağını çalıştık. Resimler üzerinden, evde kitap okurken, çaktırmadan "içeride" kelimesini duymasını sağlayın. Bu hafta buna yoğunlaşalım ama çaktırmadan.". Bu, bence ev için yeterli bir ödev.
  7. Sayfanın başındaki benim el yazımla yazdığım basamaklandırmayı kendi sınıfınıza asarsanız daha kolay öğrenmiş olursunuz.

Özel eğitim birbiri üzerine yığılarak devam eden, organizasyon ve deneyim gerektiren, incelikli bir alandır. Şimdi bence daha net anlaşıldı.
Kavram öğretimi hakkında ayrıntılı bilgi almak, soru sormak ve fikir vermek için iletişim yollarımın hepsi sayfanın en üstünde yazıyor.
Sevgilerimle.

1 Ekim 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireylerde Akılcı İlaç Kullanımı



Merhabalar. Acilen yazıma geçiyorum çünkü bu konuda alarm zilleri çalıyor!
...
Her yazımda olduğu gibi bu yazıyı yazmak nereden aklıma geldi onu anlatayım hemen. Birçok sosyal paylaşım sitesinde özel gereksinimli çocukların ailelerinin yer aldığı gruplara üye oluyorum ya da üye olarak kaydediliyorum. İsteyerek ya da istemeyerek ailelerin soru ve sorunlarını görmüş ve paylaşmış oluyorum. En sık gördüğüm sorular ise şöyle: ... ilacı kullanacağız, sizinkinde nasıl etkisi oldu? / Arkadaş şöyle bir ilaç önerdi. Başladık, iyi geldi. Siz kullandınız mı? / Ergoterapi vermek istiyor özel eğitim, para tuzağı mı? / Çocuğumuza okulundaki öğretmeni ilaç önerdi, kullansak mı? / Doktor bir ilaç yazdı ama biz kullanmıyoruz. Kullanan var mı? ... Daha bu liste uzar gider. Farkındaysanız hep bir deneyim arama ihtiyacı var ailelerimizde. Daha deneyimli, görmüş geçirmiş ailelerden fikir almak tabi olağan bir durum ancak ilaç çok başka bir konu. Bu nedenle acilen bu konuyu ele almak istedim. İlerleyen dönemde bir uzman ile söyleşi yapmakta da fayda görüyorum.
...
İlaç kullanımı; otizm, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, epilepsi gibi tanılara sahip çocuklarımıza sıklıkla önerilen ve ailelerimizin sıklıkla yaşadıkları bir durum. Birçok araştırma özel gereksinimli bireylerde ilaç kullanımı ile birlikte çocuklarımızın davranışlarında gözle görülür istendikleşme/olumluya yönelim olduğunu ortaya koyuyor. Yani ilaç aslında o kadar korkunç değil.

Peki ilaç ne zaman korkunç?
  • Uzmanınızın haberi olmadan aldığınız ilaçlar "korkunç" bölümünde. Komşunun oğlunun, teyzenin kızının kullandığı ilaçlar herkese iyi gelmez. Her bünye farklıdır. Nasıl ki her çocuğa Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı hazırlıyorsak, ilaçta da bu durum söz konusudur. Bu nedenle herhangi bir alanda uzman değerlendirme yapıp ilacı önermeden ilaç kullanımı "korkunç"!
  • Okulların yeni açıldığı dönemde dikkat dağınıklığı, dikkat eksikliği gibi sebeplerle öğretmenler ailelere ilaç kullanımının salık verebiliyor. Burada kıstas şu olmalı: Biraz geriden geliyor olması, arada sırada dikkatinin dağılması yaşına uygun mu? Sınıfta ve ders işlenişinde yapılacak değişikliklerle buna son verilebilir mi? Her iki sorunun cevabı da evetse neden çocuklarımızın ve ailelerinin akıllarını karıştırıyoruz? Burada anne ve babalara iş düşüyor yine. Çocuğunuzun bireysel özelliklerini öğretmene anlatmak ve uyarlamalar talep etmek en doğal hakkınız.
  • Bir sosyal paylaşım sitesinde çok fazla aile önerdi diye çocuğunuz üzerinde bir ilacı denemek de "korkunç" bölümünde. Buradan sonra ilk maddeyi yeniden okuyabilirsiniz.
  • Bütün bunlara ek olarak; doktora gittiniz ve sağlıklı bir değerlendirme alındığından emin olamadınız. İlaç önerildiğinde bu ilacı sorgulama hakkına sahipsiniz. En doğru değerlendirme ve muayene yapılana dek denemekte ve ilacı sorgulamakta direnmek en doğrusudur. Burada maalesef doktorlarımızın iş yükleri devreye giriyor. Bunu göz önünde bulundurarak hareket etmek mühim.
  • Uzmana gittiniz, güzel bir değerlendirme yapıldı ve ilaç önerildi. Herhangi net ve doğru gerekçeniz yokken ilacı çocuğunuza vermemek, çocuğunuza farklı dozlarda ve şekillerde vermek ya da düzensiz vermek net bir şekilde "çocuk istismarı"dır. Çocuk Hakları Evrensel Bildiri'sinde yazan sağlık hakkının kapsamında bu da vardır. Çocuğunuz, sizin çocuğunuz olduğu için bu hakkı kendinizde görmek çok yanlıştır ve bu konuda keyfiyet değil çocuğunuzun hakları ve sağlığı ön planda olmalıdır. 
  • Öğretmenler ilaç öneremez. İlaç yazamaz. Şu ilaç şu çocuğa iyi geldi siz de deneyin diyemez. Öğretmenler eğitim verir, tedavi değil. Bu tür yaklaşımları olan öğretmen ve okullardan uzak durmakta fayda var.
İlaç kullanımına başlamadan önce neler yapılmalı?
  1. A'dan z'ye çocuğunuzun değerlendirildiğinden ve uzmanların çocuğunuz hakkında doğru bilgi aldığından emin olun.
  2. Çocuğunuzun hayatındaki her bir öğretmenin görüşünü alarak uzmanlarınıza bu bilgileri iletin.
  3. İlaca sahiden kimin ihtiyacı olduğunu belirleyin. Sizin mi, çocuğunuzun mu? (Burada şunu demek istiyorum. Evde ve günlük yaşamda minik yapılandırmalarla üstesinden gelinebilecek bir durumsa ilaca başlamak yerine çaba sarf etmekte fayda olabilir.)
  4. İlacın yan etkileri olumlu yönlerinden fazla mı? Bu ilaç hakkında yeterince bilginiz var mı? Bu soruları cevaplayın.
  5. İlaç kullanımına başladıysanız saat ve dozajlara sadık kalın ve özenli olmaya gayret edin. 
  6. Süreç boyunca toplumsal çevrenizden gelecek "çok bilmiş" cümlelere kulak asmayın. Sahiden bir şeyler bilen insanlar siz sormadan size akıl vermezler zaten, ne dersiniz?
Bu yazıyı okuduktan sonra umarım birkaç küçük değişiklik olabilir hayatlarımızda. Çünkü son dönemde görüyorum ki ailelerimiz bilimsel bilginin değil de hurafelerin, akıl dışı inançların, kulaktan dolma bilgilerin daha önemli olduğuna inanıyor. Bu çok kaygı verici. Bu blog, ailelerimiz bilimsel bilgiye anlaşılır şekilde ulaşsın diye var, lütfen sonuna kadar istifade edin. Bu yazıyı bol bol paylaşın ve bilinçsiz ilaç kullanımına, bilim dışı bilgilerin dağılmasına birlikte dur diyelim. Akılcı ilaç kullanımının yaygınlaşmasına vesile olalım!

Haftaya görüşmek üzere.

Burada makaleleri kaynakçama ekliyorum:
  • Öztürk, M., Sayar, K., & Tüzün, Ü. (2000). Asperger bozukluğu olan çocuklarda risperidon kullanımı: Olgu sunumu. Psikofarmakoloji Bülteni-Bulletin of Clinical Psychopharmacology10, 51-55.
  • Karabekiroğlu, K., Cakin-Memik, N., Ozcan-Ozel, O., Toros, F., Öztop, D., Özbaran, B., ... & Aydın10, C. (2009). DEHB ve Otizm ile İlgili Bilgi Düzeyleri ve Damgalama: Sınıf Öğretmenleri ve Anababalarla Çok Merkezli Bir Çalışma. Klinik Psikiyatri12, 79-89.
  • Özdemir, D. F., Karabacak, N. I., Akkaş, B., Akdemir, Ö., Ünal, F., & Şenol, S. (2009). Otistik Bozukluğu Olan Çocuklarda Risperidon Tedavisinin Beyin Kan Akımı ile Değerlendirilmesi. Turk Psikiyatri Dergisi20(4).
  • Özdemir, P. G., Selvi, Y., & Aydin, A. (2012). Dürtüsellik ve Tedavisi/Impulsivity and Its Treatment. Psikiyatride Guncel Yaklasimlar4(3), 293.
  • Erdem, A. P., Yaman, E., Sepet, E., & Aytepe, Z. (2012). ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ YÖNETİMİ VE TEDAVİ YAKLAŞIMLARI-Behavior Management and Treatment Considerations For Children With Intellectual Disability. Journal of Istanbul University Faculty of Dentistry46(2), 66-73.
  • Akbaş, S., Karabekiroğlu, K., Pazvantoğlu, O., & Böke, Ö. (2009). Özel eğitim ve ilaç alan otistik bozukluklu çocukların otistik belirtiler açısından sekiz haftalık izlemi ve ek tanı özellikleri. Klinik Psikiyatri Dergisi12(3), 134-140.
  • Ekinci, Ö., & Toros, F. (2013). Epilepsi Tanılı Çocuk ve Ergenlerde Ruhsal Bozukluklar. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar5(1).
  • UĞUR, Ç., DUMAN, N. S., BEKTAŞ, Ö., & GÜRKAN, C. K. Landau-Kleffner Sendromunda Antiepileptik Tedavi: Bir Olgu Sunumu.