14 Aralık 2020 Pazartesi

Kaynaştırma Yazı Dizisi - 6



Merhaba, bu hafta yazı dizimin altıncısını sizlerle paylaşıyorum. Bu hafta kaynaştırma sürecinin tipleri hakkında konuşacağız. Hadi başlayalım.

Kaynaştırma; kaynaştırma eğitimine devam eden özel gereksinimli öğrencinin genel eğitim sınıfında bulunduğu zamana göre tiplere ayrılmaktadır.

Kaynaştırma eğitimine devam eden özel gereksinimli öğrencinin kaynaştırma okulunda bulunma süresine göre kaynaştırma tipleri şu şekildedir:

  • Tam zamanlı kaynaştırma: Genel eğitim okullarında özel gereksinimli öğrencilerin tam zamanlı olarak eğitim almalarını sağlayan kaynaştırma şeklidir. Bu uygulamaya 2000 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayınlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği temel oluşturmaktadır.

    Bu yönetmelikte kaynaştırma uygulama ilkeleri şu şekilde sıralanmıştır:
     Özel gereksinimli her öğrenci kendi akranları ile birlikte eğitim alabilmelidirler.
     Özel eğitim hizmetleri öğrencilerin gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir.
     Hizmetler okul merkezlidir.
     Tanılama, değerlendirme, izleme gibi süreçler ekiple yapılmalıdır.
     Bütün öğrenciler öğrenebilir ve öğretebilir.
     Kaynaştırma bir program dahilinde verilen bir özel eğitim uygulamasıdır.

    Yine aynı yönetmelikte kaynaştırma uygulamalarının önkoşulları da sıralanmıştır. Kaynaştırma okullarında gerekli düzenlemelerin yapılması, özel gereksinimli öğrencilerin birden fazla yetersizliğinin olmaması, kaynaştırma okullarındaki her bir öğrencinin kaynaştırma hakkında bilgilendirilmesi, genel eğitim sınıflarındaki hedeflerin özel gereksinimli öğrenciye göre uyarlanması önkoşullardır.

  • Yarı zamanlı kaynaştırma; birden fazla yetersizliği olan öğrencilere belirli derslerde genel eğitim sınıfında bulunabilmeleri konusunda imkan veren bir kaynaştırma tipidir. Burada özel gereksinimli öğrencinin ihtiyaçlarına göre destek eğitim hizmetlerinden yararlanmasına, bireysel özelliklerine göre kaynaştırma sınıfındaki eğitim hizmetlerinden yararlanmasına fırsat verilir.

Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

Kaynaştırma Yazı Dizisi - 5



Merhaba, iki yıllık bir aranın ardından kaynaştırma yazı dizime kaldığım yerden devam ediyorum. Birkaç yazı sonra son bulacak olsa da tamamlamanın haklı gururunu yaşayacağım.

Bu hafta sizlerle kaynaştırma sürecinin dünyada ve Türkiye'de nasıl olduğu, nasıl geliştiği hakkında bilgi vereceğim. Şimdiden iyi okumalar.

Dünyada özel eğitim; 1700’lü yıllardan sonra önem kazanan, 1900’lü yılların sonuna doğru gelindikçe “normalleştirme” vurgusu yapılan bir süreç izlemiştir. Normalleştirme vurgusu beraberinde kaynaştırmaya verilen önemi de arttırmıştır. Günümüzde, Amerika Birleşik Devletleri’nde özel gereksinimli öğrenciler genel eğitim okullarına kabul edilmektedir. Yapılan uyarlamalar, müdahaleler ve programlar sonrasında özel gereksinimli öğrencinin kaynaştırmadan yararlanamadığı durumlarda öğretmenler ve aileler iş birliği ile, özel gereksinimli öğrencinin kendi özelliklerine benzer özellikler gösteren öğrencilerle aynı özel eğitim okullarında eğitim almasını isteyebilmektedirler.

İngiltere’de 1993 yılında çıkan Eğitim Yasası ile kaynaştırmanın çerçevesi belirlenmiştir. Bu çerçeve belirlenirken bazı ilkelerden yararlanılmıştır. Bu ilkeler: Özel gereksinimli öğrenciler eğitim sisteminin hangi basamağında olursa olsun belirlenmelidir. Özel gereksinimli öğrenciler olabilecek en kapsamlı sistemle eğitim almalıdırlar. Kaynaştırma sisteminin içine olabildiğinde fazla özel gereksinimli öğrenci 35 alınmalıdır. Değerlendirmenin kaliteli olması için okul ve aile işbirliği içinde olmalıdır.

Dünyada yapılan diğer uygulamalarda; tanı alma öncesi süreçler, tanılama süreci, tanı sonrası kaynaştırma sistemine yerleştirme süreci olmak üzere üç farklı süreçten bahsedilmektedir. Türkiye’de de bu süreçler uygulanmaktadır.

Türkiye’de ilk olarak 1983 yılında yürürlüğe giren 2916 sayılı yasa ile kaynaştırmadan bahsedilmiştir. Kaynaştırma uygulamalarına başlayan ülkeler ile Türkiye arasında 12 yıllık bir fark olduğu görülmektedir. Bu yasanın dördüncü maddesi özel gereksinime ihtiyaç duyan bireylerin normal gelişim gösteren bireylerle aynı ortamda eğitim alabilmeleri için gerekli tedbirlerin alınmasından bahsetmektedir.

1992 yılında kaynaştırma, Kırcaali-İftar tarafından gerekli destek eğitim hizmetleri verilmesi koşuluyla özel gereksinimli öğrencilerin normal gelişim gösteren çocuklarla aynı okulda eğitim almaları, olarak tanımlanmıştır.

1997 yılında çıkan 573 sayılı kanun hükmünde kararnamede kaynaştırma şu şekilde tanımlanmıştır: “Özel eğitim gerektiren öğrencilerin eğitimleri, hazırlanan bireysel eğitim planları doğrultusunda akranlarıyla birlikte her tür ve kademedeki okul ve kurumlarda uygun yöntem ve teknikler kullanılarak sürdürülür.”

2000 yılındaki Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde ise daha ayrıntılı bir şekilde kaynaştırmanın tanımı yapılmakta ve öğretim kademelerine vurgu yapılmaktadır. Kaynaştırmanın tanımının giderek ayrıntılı hale geldiği görülmektedir. Bu tanımlar ile kaynaştırmanın alanda uygulanma oranı ve başarısı da artmıştır.

Öğrencilerin kaynaştırma programlarına dahil edilmesinden önce tanı alma öncesi süreçler, tanılama süreci, tanı sonrası kaynaştırma sistemine yerleştirme süreci olmak üzere üç farklı dönemden bahsedildiği önceki bölümde bahsedildiği gibi Türkiye’de uygulanmaktadır.

Tanı alma sürecinden önce yapılması gerekenler şu şekildedir:

  • Sınıf öğretmenleri, sınıflarında özel desteğe ihtiyaç duyan öğrencilerini belirlemelidir.
  • Daha sonra sınıf öğretmeni, bu öğrencilere hangi davranışları kazandırmayı hedeflediğini belirlemelidir.
  • Sonrasında değiştirilmesi hedeflenen davranışa müdahaleyi kapsayan programın ne kadar süre alacağını planlamalıdır.
  • Bu planlamanın sonrasında da sınıf öğretmeni müdahale programını hazırlamalı ve uygulamalıdır.
  • Sınıf öğretmeni bu süreç boyunca programda, öğretimsel süreçlerde, sınıf yönetiminde ve sınıf çevresinde uyarlamalar yapmalıdır.

Tanı alma sürecinden önce yapılan bütün müdahale ve uyarlamalar sonuç vermediğinde öğrencinin yönlendirilme işlemine başlanmalıdır.

Yapılması gereken ilk iş tanı alma sürecinden önce yapılan bütün müdahalenin raporlaştırılmasıdır. Bu rapor ile birlikte öğrenci, en yakın eğitim ve araştırma hastanesinden bir sağlık raporu alırlar. Bu sağlık raporunda öğrencinin özel gereksinimi net bir şekilde ifade edinirler. Alınacak olan bu sağlık raporu ile öğrenci ve ailesi bağlı bulundukları Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne başvururlar.

Bu merkezde öğrenci alanında uzman öğretmenlerden oluşan Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu’nca ayrıntılı şekilde değerlendirilir ve bir rapor hazırlanır. Bu rapor Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu Raporu’dur. Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu Raporu, Özel Eğitim Değerlendirme Kurulu tarafından yapılan değerlendirme sonucunda özel eğitime ihtiyacı olduğu belirlenen öğrenciler için düzenlenen rapordur.

Bu rapor sonrası öğrencilere, ücretsiz olarak eğitim alabilmelerini sağlayacak bir rapor verilir. Bu rapor ile öğrenciler destek eğitim hizmetlerinden ve uygunsa kaynaştırma hizmetlerinden yararlanırlar.

Tanılama süreci, Rehberlik ve Araştırma Merkezi’nin yönlendirmesi ile son bulur ve tanı sonrası yerleştirme dönemi başlar.

Bu dönemde Rehberlik ve Araştırma Merkezi öğrencileri hiçbir destek özel eğitim hizmeti olmaksızın öğrencinin devam ettiği okulda devam edilmesine karar verebilir, gerekli destek eğitim hizmeti alması sağlanarak öğrencinin devam ettiği okulda devam edilmesine karar verebilir ya da öğrencinin kendisiyle aynı yetersizliğe sahip öğrencilerle ayrı okulda eğitim almasına karar verebilir. Bu karar, sıklıkla yetersizliği olan öğrencinin ya da ailesinin fikri alınmaksızın uygulanmaktadır.

Bu sürecin ardından öğrenciye yerleştiği okulda bulunan Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Geliştirme Birimi tarafından Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı (BEP) hazırlanır. Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı Geliştirme Birimi özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin okullarındaki BEP’lerini hazırlamak amacıyla oluşturulan birimdir.

BEP; bir yıl içerisinde özel gereksinimli öğrenciye ne kazandırılacağını, nerede ve nasıl çalışılacağını belirleyen plandır. Bu eğitim planını hazırlamak kaynaştırma sürecindeki unsurlarının tamamının göreviyken; uygulamak, okuldaki öğretmenlerin ve okul yönetiminin görevidir. Ancak bireyselleştirilmiş eğitim planını hazırlama sürecinde aile, sıklıkla bu sürecin dışında kalmaktadır.

Eğitim programı hazırlandıktan sonra özel eğitim okullarında, kaynaştırma sınıflarında yapılan çeşitli uyarlamalar ve düzenlemelerle program uygulanır. Program uygulanırken; öğretim bireyselleştirilir, fiziksel düzenlemeler yapılır, sürece ve sınıf iklimine ilişkin düzenlemeler, öğretim süreçlerinde ve işleyişte çeşitli uyarlamalar yapılır. Bu uyarlamalarla öğrencinin hedeflenen becerileri edinmesi sağlanmaya çalışılır.

BEP’in son bulduğu dönemde öğrenciler yeniden Rehberlik ve Araştırma Merkezleri’ne giderler. Öğrencilerin ilerlemelerinin takip edilmesi Rehberlik ve Araştırma Merkezleri’nin görevlerindendir.

...

Kendi tezimden olduğu gibi buraya aldım bölümü aslında. Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

23 Kasım 2020 Pazartesi

Çocukların Oturuş Şekilleri ve Etkileri



Merhaba, bu hafta birçok kez üzerine okuma yaptığım, deneyimlerim ile bilgi biriktirdiğim bir konuyu konuşmak istiyorum. Üzerine çok düşünülmeyen, ihmal edilen bir konu olduğu için ayrıca önemli. İki kişi arasında kurulan iletişimin %35'inin sözel, %65'inin sözel olmayan/beden dili ile kurulduğu bilgisi çok kıymetli (5). Bu bilgi ışığında çocuklarımız ile kurduğumuz iletişimin sözel olmayan kısmına da biraz eğilmekte fayda var.

Son dönemde hayatıma sporu almamla birlikte oturuşumun, yürüyüşümün değiştiğini ve bu değişimin psikolojik etkileri olduğunu fark ettim. Dokuz yıllık deneyimim sırasında da çocuklarımın masada, yerde oturuş şekillerinin birçok konuda ipucu verdiğini gördüm. Bu ipuçlarına dayanarak dersi şekillendirmek dersin verimliliğini arttırdı, bunu da fark edince neden yazmıyorum, dedim. Hadi başlayalım.

Oturuş şekilleri ve bu şekillerden okumamız gerekenleri sıralıyorum:

  • Yerdeki oturuşlara devam edelim:
    • Öncelikle W oturuştan bahsedelim. Bu oturuşun olumsuz etkileri gazetelere bile çıkmış (1), o nedenle yeniden bahsetmeyeceğim. Olumsuz etkilerini konuşmak yerine ben kısaca, çocuğunuzda bu oturuş varsa bir fizyoterapist değerlendirmesi önereceğim. Bu oturuşta psikolojik bir çıktı okumuyorum ben. 
    • Bağdaş kurarak oturan çocuğumuz eğer dik bir oturuşa da sahipse hem fiziksel hem psikolojik olarak güvende, güçlü hissediyor diye düşünebiliriz. Bağdaş kurmak beden dilinin bize açık olduğunu gösterir, dik oturuş ise güven ve güç gösterir (2,7).
    • Eğer çocuğunuz geriye doğru yaslanarak ya da kolları üzerine yaslanarak oturuyor ise yine güvende olduğu bilgisini edinebiliriz. Bir kaynağımda (4) bunun analitik düşünceyi yansıttığı bilgisi verilse de bilimsel temelini bulamadığım için herhangi bir bilgi veremeyeceğim. 6,7 ve 8 numaralı kaynaklarımda bu konuda farklı bilgiler edindiğim için kafam biraz karıştı. Bu kaynaklarda bu tür oturuşun destek arama çabası olduğunu okuduğum.
      Benim gözlemlediğim, yaslanarak ya da uzanarak ders yapan çocuklarımın daha ağır kanlı ve sakin çocuklar olduğuydu (3). Bu durumla ilgili derste bireyselleştirme yapmak, dersin temposunu ayarlamak yeterli.
  • Gelelim sandalyedeki oturuşlara:
    • Dizlerini birbirine yapıştırmış ve bacakları sandalyeyi kavramış çocuklarımı hep daha gergin ve hatadan korkan çocuklar olarak gözlemledim (3,7). Bu nedenle onların derslerinde hata yapmanın normal olduğu vurgusunu yaptım. Çocuklarımın özgüvenlerini destekleyerek bu oturuşun yerini giderek daha serbest ve rahat bir oturuşun aldığını gördüm.
      Yine çok güvenemediğim kaynağımda da (4) bu konuya vurgu yapılmış, dizleri birbirine yapışmışsa ve kollar kolçaklardan tutuyorsa "Dikkat!" diyor kaynağım.
      2,6,7 ve 8 numaralı kaynaklarım da benimle aynı fikirde.
    • İyice arkaya yaslanmış, koltuğun tamamını kaplamış ve başını, boynunu çok açarak oturan çocuk ile aranızda olumsuz bir iletişim olduğunu söyleyebiliriz (6,8). Çocuğunuz ya önceki dersten size kızgın gelmiş ya da evde bir sorun yaşanmış olabilir. Bu bilgiyi alıp, konuşup, eğer seans içerisinde çözülemeyecek bir sorun ise gerekli kişilere yönlendirme yapıp derse öyle başlamak doğru olacaktır.
    • İlk görev yerimdeki fizyoterapist arkadaşlarımdan öğrendiğim önemli bir bilgi vardı. Çocukların ayakları yere değdiğinde daha güvende hissederek daha katılımcı oluyorlar (3,8). Ayakları yere değmediğinde güvende hissetmediklerinden farklı problem davranışlar, dikkat dağınıklığı gibi konular oluşabiliyor. Bu nedenle uzun sandalyelerde, ayakları yere değmeyen çocuklarda, masa altına bir tabure eklemek ve ayaklarını koymalarını sağlamak iyi bir fikir olabilir (3).
    • Çocuğunuz ders sırasında ellerini saklıyor, bacaklarının arasına alıyor ya da poposunun altına alıp oturuyorsa sizden ya da dersten çekindiğini söyleyebiliriz (2,3,4,6,7). Ben böyle oturan çocuklarımın dersinde daha sıcak ses tonunu tercih ediyorum. Onların benden ya da dersten çekindikleri noktaları bulup, bu konuları konuşmalarını sağlıyorum. Daha açık bir iletişim oluşturarak hem özgüven hem iletişim hem de nezaketi edinmelerini sağlıyorum.
    • Çocuğunuz derste ayaklarını sandalyenin altına topluyorsa sizden çekindiği ve size söylemekten çekindiği konuların olduğu bilgisini edinebiliriz (6). Yine konuşmak, kendini açmasına fırsat vermek ve sıcak, kabullenici bir sınıf ortamı oluşturmak iyi olabilir.
    • Sadece grup derslerinde değil bireysel derslerde de beden dilimiz ile çocuklara birçok mesaj veriyor ve birçok beceriyi öğrenmelerini, deneyimlemelerini sağlıyoruz. Kaynak 5'te bu konuda yapılmış değerli bir çalışma var. Buraya özetlemek yerine sizlere okumanız için aşağıya link bırakıyorum (Instagram fenomenleri gibi.).
    • Sandalyenin ucunda oturan çocukların bir an önce dersi bitirmek istediği, bulunduğu yerde rahat etmediği mesajını alabiliriz (6,7,8). Bu gibi durumlarda çocuğun dersten sonraki planını öğrenmek, dersle ilgili kaygılarını bilmek, dersi bu durumlara göre şekillendirmek ve sürdürmek, birey olarak öğrencimize verdiğimiz değeri göstereceğinden kıymetli bir adımdır.
    • Eğer çocuklar derslerinizde ayakları ile bir yere dayanma, dokunma, tutunma eğilimi gösteriyorsa bu çocuklarınız ile iletişiminizi gözden geçirmeniz ya da çocuğunuzun psikolojik durumu hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmeniz gerekebilir. Bu oturuş sıklıkla yüksek bir iç gerilimi göstermektedir (6,7).
    • Bir de, tamamen deneyimlerime dayanarak ve net bir şekilde söyleyebilirim ki, bir çocuğu sevmek üzere elinizi başına uzattığınızda çocuğunuz irkiliyorsa yüksek ihtimalle şiddet gören bir çocuktur (3). Acilen aile ile görüşmeli ve gerekli desteği almalarını sağlamalısınız. Bu güne kadar bunu yaşadığım hiçbir çocuğumda yanılmadım, maalesef. 
    • Çocuklarınızın yaş grubuna ve çalışılan beceriye göre oturuş düzeninizi ayarlamakta da fayda var (6). Ergenlerle karşı karşıya değil de hafif çapraz oturmak onlara daha iyi bir alan sağlar. Küçük çocuklarla model olmak istediğiniz davranışın niteliğine göre karşılıklı ya da yan yana ders yapabilirsiniz. Bu da sınıf yönetimi becerilerinize, uyguladığınız öğretim yöntemine ve alışkanlıklarınıza göre değişiklik gösterebilir.
Umarım fikir veren, farklı konularda düşünmenizi sağlayan bir yazı olmuştur. Kaynaklarımın linklerini aşağıda bulabilirsiniz.

Görüşmek üzere.

Kaynaklarım:

  1. https://www.e-psikiyatri.com/cocugunuz-boyle-oturuyorsa
  2. https://www.dr.com.tr/Kitap/Beden-Dili/Egitim-Basvuru/Kisisel-Gelisim/urunno=0000000283807
  3. Deneyimlerim.
  4. https://littlethings.com/lifestyle/sitting-positions-personality-test/3031046-4
  5. https://www.researchgate.net/profile/Sueda_Oezbent/publication/315797748_Sinifta_beden_dili/links/5bf648f3a6fdcc3a8de8cabd/Sinifta-beden-dili.pdf
  6. http://acikerisim.nku.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/20.500.11776/868/0037361.pdf?sequence=1&isAllowed=y
  7. https://remzi.com.tr/files/books/1689/dosya/bedenin-dili-on-izleme.pdf
  8. https://www.kitapyurdu.com/kitap/basarili-ve-etkin-ogretmenin-beden-dili/67753.html

27 Ekim 2020 Salı

Özel Gereksinimli Bireylerde Beslenmenin Sosyal Boyutu

Merhaba, geçtiğimiz günlerde okuduğum bir kitabı sık sık Instagram hesabımdan paylaştım, takip edenler biliyorlardır. Bu kitapta çocukların beslenmeleri hakkında bilgilendirici bir bölüm de vardı. Bu bölümde bir cümle benim birçok konuyu düşünmemi sağladı. Bu cümle "beslenmenin sosyal boyutu" hakkındaydı.

Günlük yaşantımda kendi beslenme düzenim, beslenme şeklim ve alışkanlıklarım üzerine çok düşündüğüm, "sofra" kültürünü sosyalleşme için değerli bulduğum, salgınla birlikte kalabalık sofraların değerini daha iyi anladığım bir dönemden geçerken çocuklarımız için "sofra"nın önemini uzun uzadıya düşünmemiştim.

Düşününce birkaç önemli nokta buldum. Bu noktalarda herhangi bir atıf sunamayacağım, kendi düşüncelerim ve deneyimlerim ile vardığım fikirler. Eleştiriye her zaman açık ve her zaman olduğu gibi güncellenmeye de hazır.

...

Beslenme sürecinin çocuklar için sosyal boyutu denince ben şu noktaları düşündüm:

  • Öncelikle yemeğin bir ödül olması sorunu, özellikle ilerleyen dönemde kendi yemeğini kendi hazırlayabilecek her çocuk için çok tehlikeli.
    Okulumuzda bir öğrencimiz var. Yaşına göre oldukça kilolu ve maalesef artık "obez" sınıfında. Bu çocuğumun ailesi çocuğumu sık sık yemekle ödüllendiriyor. Bu ödüller yaş büyüdükçe, minik sakızlardan, çikolatalardan; hamburgerlere pizzalara dönüyor. Bir çocuğun alması gereken kalori ve besinlerin miktarı belliyken her gün bu şekilde ödüllendirilmek sağlık açısından da duygusal açıdan da çok tehlikeli.
    Sağlık açısından tehlikesi ortada. Duygusal açıdan ise durumu özetlemeye çalışayım. Her olumlu durumun büyüklüğünü algılama şeklimiz yaşımızla birlikte değişir ve hayatımızda olan olumlu olayların büyüklüğü de farklılaşır. Okulda bir sınavdan yüksek not aldığımızda bir gofret yeterli olur ama işimizde terfi ettiğimizde duygusal olarak bir gofret değil büyük bir ziyafet isteyebiliriz. Sadece olumlu durumlarda da değil olumsuz durumlarda da yemek yiyerek rahatlamaya gidebiliyoruz, ancak rahatlamak için daha sağlıklı seçenekler var.
    Unutmayalım, pekiştirmede nihai hedef içsel motivasyonu oluşturmak ve kendi kendini, içsel pekiştirmeyi sağlamaktır.
    (Burada yetersizliğinin şiddeti yoğun olan çocuklarımı ayrı tutuyorum.)
  • Günümüzde sık sık ayrı yemek yiyen çocuklar görüyorum. Sofraların ayrı olmasını geçtim yemek vakitleri de başka başka oluyor. Çocuk tek başına, gezerek yemek yerken ailenin diğer fertleri sofrada, hep birlikte ve aynı saatte yiyorlar.
    Bu, birçok davranışın model alınması, ev kurallarının oluşması, sosyal kurallara alışma ve deneme için büyük bir kayıp.
    Benim önerim, oturarak yemek yemeye başlayan her birey (Yaşı yeterince büyükse oturma davranışı bir önkoşul değil bana göre.) aile ile birlikte, aynı zamanda ve aynı yerde yemek yemelidir. Sofrada o kadar çok beceri, çocuğumuz ve biz farkında olmadan çalışılır ki! Sıra alma, bekleme, sosyal kurallara uygun yemek yeme, nezaket kuralları, ailenin kültürünü edinme, gelenek aktarımı...
    Sofra değerli, sahip çıkalım.
  • Bu madde için kısaca şöyle yazmak istedim: Yeme bozuklukları vardır! Lütfen bir beslenme uzmanından yardım alın. Çocuğunuz belirli besinler dışında yemiyorsa, belirli saatlerde belirli besinler onu rahatsız ediyorsa, çok yiyorsa, yediklerini midesinden ağzına getirebiliyorsa... Daha birçok farklı durum var.
    Yolunda gitmeyen bir durum varsa mutlaka bir beslenme uzmanından yardım alın. Bu kişiler, bizlere bu konuda yardımcı olmak için eğitim aldılar, sadece "zayıflatmak" ya da "şişmanlatmak" için değil.
    Örneğin bizim okulumuzun anlaşmalı bir diyetisyeni (Diyetisyen Yağmur Ölmez, iyi ki var.) var, zorlandığımız çocuklarımızı ve ailelerini ona yönlendiriyoruz. Mis gibi bir süreç oluyor. Bu madde için söyleyeceğim son cümle: Yardım almaktan korkmayın.
  • Evde bir yemek kültürünün olması, sağlıklı beslenmenin seçilmiş olması da kıymetli. Bu nedenle ebeveynlerin kendi yaşam şekillerini de düşünmeleri ve değerlendirmeleri gerekiyor.
    Zaten abur cuburu çok fazla tüketen bir yetişkin, çok fazla tüketen bir ebeveyn olacaktır ve çocuğuna miras bırakacağı yeme düzeni de bu şekilde olacaktır.
    Evet, televizyon karşısında abur cubur yiyerek herhangi bir şey izlemenin dinlendirici olduğunu düşünüyor olabilirsiniz ancak burada bu davranışın her gün yapılmamasının önemini vurgulamak istiyorum. Düzenli spor, vücuduna aldığın besinin sağlığını etkilemesi gibi bilgiler ebeveynlerden çocuklara miras kalıyor.
  • Başka bir konuya daha değinip maddelerimi bitireceğim; çocuklara erken yaşta yemeklerini bitirmeleri öğretiliyor ancak yemek yedikten sonra tabağını kaldırmayla, özbakımını ve temizliğini kendi yapmasıyla, kendi sorumluluğunu kendi almayla, kendi porsiyonunu kendi belirlemeyle ilgili hiçbir öğretim yapılmıyor. Ebeveynleri bu konuyu da düşünmeye davet ediyorum.
Ben ara ara bu sayfaya girer, düşündüğüm şeyleri eklemeye devam ederim. Sizden gelecek olan önerileri de ekleyeceğim mutlaka. İlerleyen dönemlerde de bir uzman görüşü alıp buraya da taşırım bu yazıya atıfta bulunarak.

Haftaya görüşmek üzere.

21 Eylül 2020 Pazartesi

Fzt. Yaren Ayhan ile Röportaj

Yaren Hoca'm ile tek fotoğrafımızın geçtiğimiz yıl, yorgun bir cumartesi akşamında kahve içerken çekilmiş olması ve diğer her fotoğrafın her yerinde çocukların olması çok değerli bir ayrıntı.

Merhaba. Bu hafta uzun zamandır yapmadığım röportajlarımdan birini yaptım ve sizlerle paylaşmak için çok heyecanlıyım.
Son bir buçuk yıldır Hemdem Özel Eğitim'de, çocuklarımıza birlikte emek verdiğimiz değerli fizyoterapist arkadaşım Yaren Ayhan, sorularıma yanıt verirken sizlere de birçok bilgi verdi.
Geçtiğimiz günlerde Hemdem Özel Eğitim'in müdürlüğünü kendisine devrettiğim için çiçeği burnunda bir müdür olan Yaren Hoca'm, okulda çalışmaya başladığından bu yana birçok güzelliğe vesile oldu. Onun çalışmaları sonucunda kimi çocuklarımızın ilk adımlarını, kimi çocuklarımızın dik duruşunu kimi çocuklarımızın da sağlıklı hale geldiğini gördük. Sorular ve yanıtları ile sizleri baş başa bırakıyorum. Haftaya görüşmek üzere.

Merhaba Yaren Hoca'm, röportaj teklifimi kabul ettiğin için teşekkür ederim. Uzun zamandır özel eğitim sürecinde sık sık duyduğumuz ve uygulamaları artık çok genele yayılan fizyoterapinin ne olduğu ile ilgili hâlâ soru işaretleri olan uzmanlar, uzman adayları ya da ebeveynler görüyorum. Bize kısaca anlatır mısın, fizyoterapi nedir?

Fizyoterapi; kas islelet sistemleri problemleri, nörolojik hastalıklar, kronik ağrı gibi birçok akut ve kronik problemlere bütünsel olarak yaklaşan kişinin sağlık durumunun, yaşam kalitesinin iyileştirilmesinden sorumlu sağlık alanıdır.

Yaptığın tanımda bir "sağlık alanı" vurgusu görüyorum hocam. Özel eğitim sürecinde eğitim ne kadar gerekliyse sağlık alanında yapılacak desteklemeler de bir o kadar önemli. Peki özel gereksinimli çocuklara dönecek olursak, fizyoterapi özel gereksinimli bireylere nasıl uyarlamalar ile uygulanır?

Özel gereksinimli bireyler için; iyi bir değerlendirme sonrasında, kendisine özel hazırlanmış bir tedavi programı oluşturulur. Yapılan çalışmalar ile öğrenme becerileri, davranış gelişimi ve yaşam kalitesini arttırmak hedeflenirken; bireylerin motor gelişim, güç ve genel fiziksel işlevleri geliştirilmeye çalışılır.

Birçok aileden, sık sık duyduğumuz bir soru sormak istiyorum, bir aile çocuğunun fizyoterapiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorsa nelere dikkat etmelidir?

Ailelerin çoğu çocuğunun normal gelişim sürecinden geride olduğunu gözlemliyor, bazen gözlemleyemeyen aileler de oluyor. Mutlaka doktorlarının önerilerini dikkate almalılar. Bir terslik olduğunu düşünen bütün aileler, çocuklarının pediatri alanında çalışan, uzmanlaşmış fizyoterapistler tarafından iyi bir değerlendirilmesini sağlamalı ve değerlendirme sonrasında gerekli çalışmalara hemen başlamalıdırlar. Ne kadar erken tanı, o kadar iyi ilerleme!

Sen çok hareketli, mesleğini ve işini seven, bunun yanında çocukları da seven bir profesyonelsin. Çalışmalarında en çok zorlandığın ve mutlu olduğun alanlar/durumlar nelerdir?

En çok zorlandığım durum, ağır bedensel engeli olan bireylerde, sadece eklem hareketi çalışmak zorunda kalmak ve başka bir şey yapamamak. Elimden bir şey gelmediğini düşündüğüm bu tarz anlarım çok oldu. Ama aslında bunu yapmak bile çok kıymetli. Çünkü o eklemlerin donmaması için, mutlaka hareket ettirmek gerekiyor.
En mutlu olduğum anlar aslında o kadar çok ki, ama beni en derinden etkileyeni anlatacak olacaksam daha önce hiç adım atmamış çocuğumun yürümeye başladığı andı.

O anlar hepimizin motivasyonunu ve inancını arttıran anlar. Umarım sık sık yaşarsın hocam. Yaptığın çalışmalarla ilgili ailelere rehberlik ederken ne gibi yöntem ve teknikler kullanıyorsun?

Ders sırasında mutlaka nasıl çalıştığımı gösteren videolar çekiyorum. Özellikle evde de bu şekilde çalışmalarını ve bana video göndermelerini istiyorum. Ders bitiminde mutlaka dersin içeriğini anlatıyor, nasıl uygulamalar yaptığımı birebir gösteriyorum. Ailelerden bu şekilde çalışmasını istiyorum. Her ders sonrası eve mutlaka ödev veriyorum haftaya çocuğumda oluşan ilerleme ya da gerilemeden evde ne yapıldı, ne yapılmadı hemen anlıyorum zaten .

(Burada gülüyoruz.) Sen ilham veren ve fizyoterapi aklının ucunda bile olmayan insanları heveslendiren bir kişiliğe de sahipsin. Bu açıdan bakacak olursak bu soruyu mutlaka sormalıyım. Özel gereksinimli bireyler ile fizyoterapi sürecini yürüten diğer profesyonellere önerilerin neler?

Yeni bir şey denemekten korkmamalarını istiyorum. Her çocuk için ayrı notlar tutmak çok kıymetli, video çekmek keza öyle. Çocukla nasıl ilerlediğini gösteren harika kaynaklar elinizde oluyor. Günümüz teknoloji çağı, bunu olabildiğince iyi kullanmak adına çocuklarla yapılan oyun çalışmalarını modifiye ederek hem onlar hem kendileri için eğlenceli bir ortam oluşturabilirler. En azından ayda bir makale taramak, sempozyumlara, kongrelere katılmak kendini geliştirmek adına çok kıymetli.

Aslında bu her alan için geçerli sanırım. Yeni bilgiye her daim ulaşma çabası verdiğimiz destek hizmetini daha kaliteli hale getiriyor. Sen kendi mesleki gelişimin için ne gibi eğitimler aldın? Bu eğitimleri seçme sebebin neydi?

Ben pek çok eğitim aldım hâlâ da almaktayım. Manuel terapi, kinezyo bantlama, kuru iğneleme, çocuk pilatesi ve çocuk yogası eğitimlerini aldım. Manuel terapi ve kuru iğneleme eğitimlerini son sınıfta aldım. 4.sınıfta almak isteme nedenim ortopedik alanda kendimi olabildiğince geliştirmekti. Kinezyo bantlamayı ise mesleğimi uygulamaya başladıktan sonra almayı tercih ettim. Çünkü çocuklarımın ihtiyacı vardı. Bu eğitimi pek çok seansımda kullanma fırsatım oldu.
Çocuk yogası eğitmeni olma sürecimse şu şekilde gelişti Çocuklarla çalışan bir fizyoterapist olarak, öğrencilerime mesleğimin dışında, hayal güçlerini destekleyecek, özgüvenlerini arttıracak, çevreye ve kendilerine olan saygıyı ve sevgiyi geliştirecek bir şeyler yapmak istiyordum.  Çocuk yogası tam da aradığım şey oldu.
Buradan meslektaşlarıma tavsiyem açılan her kurs ve eğitime koşmamaları, gerçekten ihtiyaçları olan ve kullanacakları eğitimlere katılmaları.

Çok genel bir soru olacak ama görüşlerini merak ediyorum. Halihazırda Türkiye'de uygulanan fizyoterapi hizmetleri hakkında görüşleriniz nelerdir? Uluslararası uygulamalarla kıyaslayabilir misiniz?

Türkiye’de kendini geliştiren, gerçekten çok başarılı fizyoterapistler var. İşinin ehli olan mesleği seven, saygı duyan hak ettiği yerlere getirmek için çabalıyor fizyoterapistler. Ancak Türkiye’de fizyoterapistlik hak ettiği değeri görmüyor. Başta masör, BESYO mezunları, kırıkçı çıkıkçı, welness eğitmeni alan kişiler bile kendilerini fizyoterapist ilan edip bizim işimizi yapmak istiyorlar. Bunun için gerekli yasal tasarılar ya da odalar kurulmadığı sürece bu mesleğin sancılı süreci devam edecek gibi duruyor. Ve hâlâ fizyoterapistliğin ne olduğunu, ne ile ilgilendiğini bilmeyen maalesef çok fazla kişi var ülkemizde. Sürekli açılan okullar, kontenjanlar yüzünden çok fazla yeni mezun veriyoruz ve eğitimde gittikçe kalite düşüyor. Bunlar düzelmedikçe, önümüze engel olmaya devam edecek bir süreç bu.

Umarım, gelişen bilimsel bakış açısı ile Türkiye, en kısa zamanda bu sorunlarını halleder. Ben sorularıma yanıt verdiğin, bana zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim hocam. Eklemek istediğin bir şey varsa bu bölümde ekleyebilirsin.

Ben burada fizyoterapist adaylarına seslenmek istiyorum. Sevdikleri alanı keşfetmeleri en önemlisi. Sevmedikleri hiç bir alanda sadece "iş olsun da çalışayım" modunda olmamaları önemli. Bu tarz bir yaklaşım öncelikle kendilerinin meslek aşkını ve motivasyonunu düşürür. İkinci olarak da size tedavi için gelen kişileri hayal kırıklığına uğratırsınız. Sevmediğiniz bir işte ne kadar başarılı olabilirsiniz ki? Bu alanı bulduktan sonra bu alanda olabildiğince kendinizi geliştirmeniz. Sonrasında her şey çorap söküğü gibi halloluyor. Sevdikçe kendinize yol açarsınız.

31 Ağustos 2020 Pazartesi

Topluma Hizmet Uygulamaları İçin Uygulama Önerisi


Merhaba, bu hafta üniversite öğrencisi uzman adaylarına, topluma hizmet uygulamaları dersini seçmiş ve bu uygulamalarda neyi, nerede ve nasıl yapacağına karar verememiş öğrencilere öneri vereceğim bir yazı hazırladım.

Sosyal mesafelendirme öncesinde, bir üniversitenin PDR Bölümü'nden, psikolojik danışman adaylarının olduğu bir grup öğrenci Hemdem Özel Eğitim'e "Topluma Hizmet Uygulamaları" dersi kapsamında geldiler. Biz planımızı programımızı yapmışken bir anda hastalık ülkemize geldi ve öğrenci arkadaşlar uygulamalarına başlamadan kalakaldılar. Ben de pek hevesliydim. Onlarla hazırladığımız programı olmasa da benim aklımda olan, bir rehabilitasyon merkezinde uygulanabilecek bir program önermek istiyorum. Buyurun programa.

Programın süresi: 10 hafta (Haftalık 3 saat)

Programın uygulanacağı özel öğretim kurum: Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri

Programın uygulayıcıları: Üniversite öğrencileri

Programın süpervizörleri: Kurumda çalışmakta olan öğretmenler

Programın hedefi: Özel gereksinimli bireyler ile kütüphane kültürünü tanıştırma. Özel gereksinimli bireylerde kitap okuma merakı uyandırma. Özel gereksinimli bireylerde kitap okuma alışkanlığı edinme motivasyonu sağlama.

Programın içeriği:

1. hafta: Çocuklarla tanışma. Okul bahçesine küçük kütüphaneler kurma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

2. hafta:  Okul bahçesinde kütüphane alanlarına okuma alanları kurma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

3. hafta: Okul bahçesindeki kütüphanenin içine birlikte okul kütüphanesinden kitap seçme. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

4. hafta: Okul koridoruna öğretmenlerin okuduğu kitapların sergilendiği "Bu hafta aklımda bu var" köşesi kurma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

Fotoğraftaki panoyu örnek oluşturması için paylaşıyorum.

5. hafta: Okul kütüphanesine, her bir çocuğun okuduğu kitapları gösteren ağaç figürü yapma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

6. hafta: Okul kütüphanesine kitap okuma köşesi kurma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma. (Aşağıdaki fotoğraf benim hayalimdeki köşe. Eninde sonunda okula bundan bir tane yapacağım.)

7. hafta: Okul duvarlarına kitap okuma konusunda bilgilendirici afişler asma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

8. hafta: Gönüllü olan çocuklarla birlikte kitap ayracı yapma. Gün sonunda, okuldaki çocukların görebileceği şekilde kitap okuma.

9. hafta: Gönüllü olan çocuklarla etkileşimli kitap okuma etkinliği yapma. 

10. hafta: Çocuklara, ailelere ve okulda çalışan uzmanlara görüşlerini belirtebilecekleri anketi sunma. Çocuklarla vedalaşma etkinliği.

Bence ilk hafta çocuklara "Kitap okumayı seviyor musun?" diye sorup, son haftada aynı sorunun cevabının değişimini görmek eğlenceli olabilir.

Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.