21 Şubat 2021 Pazar

Mola

Merhaba. Bu hafta her zamankinden biraz farklı olarak kişisel deneyim ve görüşlerimle oluşturduğum bir yazı yazmak istedim. 6 Şubat 2021 cumartesi günü, akşam üzeri, saat 17.57'de, sakin bir hafta sonundan yazıyorum bu yazıyı.

Son dönemde birkaç kreş yöneticisi ile tanışma ve fikir alışverişinde bulunma fırsatım oldu. Zaten mesleğimin gereği, her gün birçok ebeveyn ile çocuklarımızın gelişimleri ile ilgili görüşüp fikir alışverişinde bulunabiliyorum. Bütün bu bilgiler, görüşmeler, tanışmalar ışığında birkaç önemli nokta fark ettim. Bana düşen, fark ettiğim bu durumu ortaya koyan bir yazı ile "ilgilenenlerin" dikkatini çekmek. Hepsi bu.

Biz öğretmenler, bağımsız yaşam becerilerine ulaştırmaya çalıştığımız çocuklarımızın hayatlarına belirli bir noktaya kadar müdahale edebiliriz. Bir aileye, çocuklarının olumlu davranışlarını arttırıcı öneriler verip, uygulanmasını takip etmekten başka yapabileceğimiz uygulama, kısmen de olsa yok. Aile zorlanıyor ise önerileri değiştirerek, aileye uygun ödevler ya da fikirler vermek de buna dahil. Ancak kasıtlı olarak önerilere uymayan, bilgi edinmeyi reddeden ya da sadece aile sisteminde yer bulamayan konuları çalışmak bizler için imkansız olabiliyor. Burada ailenin içine "dalıp", "O öyle olmaz böyle yap! Şunu da şöyle yap!" diyemeyiz. Çünkü her aile biricik ve tek, her sistem başka, her işlev düzeyi farklı seviyede. Bu nedenle ailelerin, uzmanlarına güvenip aile düzenlerini, günlük rutinlerini değiştirmeleri gerekebilir. Bu karar yine aileye kalır. Değiştirip, çocuğunun iyiliği için adım atan ailelere ne mutlu!

Bu bilgi cepte.

Son dönemde çocuklarının sorumluluğunu almak istemeyen, onları birer "sorumluluk" gibi gören ebeveynler görüyorum. "Olumlu ebeveynlik" becerileri hakkında fikri olmayan ebeveynler görüyorum. En kötüsü de doğruyu bilerek kendi yaşam şeklinden fedakarlık yapmamak için çocuklarını ve eşlerini kendilerine uyuma zorlayan ebeveynler görüyorum. Cinsiyet fark etmeksizin, bu bencillik bütün süreci mahvediyor. Burada kısa bir not: Yapamayan ebeveyn demiyorum, yapmayan ebeveyn diyorum.

Bu bilgi de cepte.

Kreş yöneticileri ile yaptığım görüşmelerde şu cümleyi duydum "Son dönemde kayıt olan çocuklar biraz farklı...". Bu cümle birçok yönetici tarafından aynı şekilde dile getirilince benim için ilginç oldu. Çocukların, sorumluluk almak istemeyen, kural tanımayan, bencil, oldukça zeki, hızlı karar verebilen ancak kaba olduklarından bahsetti kreş yöneticileri. İnanamadım. Sonuçta o kişiler, gelecek nesli şimdiden tanıyan, gören ve şekillendiren kişiler. Ve hepsinin da ortak kabulü; son dönemde değişime direnen ve kendi "rahatını" dayatan ebeveynler ile, bu dayatma sonucunda kural tanımaz hale gelen çocukların büyük bir problem oluşturduğu.

Bu bilgi de cepte.

Bir de her anne ve babada gördüğüm bir telaş var. Her anı ağzına kadar doldurup, durmadan bir etkinlik ve oyun kurma çabası! Bu oyunu sıklıkla çocuk değil, ebeveyn kuruyor ve oyun sürecinde ebeveyn oyuna katılmak yerine dışarıdan yönerge veriyor, kaptanlık yapıyor. Hatırlatmak isterim ki her Instagram hesabında görülen uygulamalar doğru değil. Durmadan yönerge verdiğinizde o oyun değil "ders" olur benim kanaatimce. Herkesin eğlendiği, başka hiçbir beklentinin olmadığı süreçtir oyun. (Evet biz derslerde oyunu kullanırız ancak yine çocuğumuz için oyunda ders beklentisi yoktur, o keyifle oyununu oynarken biz, eğlenirken öğretiriz. Bu başka bir konu.) Bir oyun reklamına denk geldim. Çocuk pasif şekilde oyuncağın içindeyken ebeveynler bu oyuncağı boyuyordu. Oysaki o oyuncak çocukların boyaması için tasarlanmıştı?! Oyuncağın pazarlanma şekli bile sıkıntılı! Boş kalınmasın, çocuk her an bir şey öğrensin, mutsuz olmasın, ağlamasın... Oysaki mutsuzluk, sakinlik, durgunluk da güzel öğretmenlerdir. Bu da bir diğer cephe.

Bu bilgiyi de cebe alınca tamamladık çıkınımızı.

Şimdi gelelim ürüne:

Her anı doldurmaya çabalamak ya da çocukların yalnız oyun kurmasına, biraz durmasına izin vermemek; durmadan "oyalanma" ihtiyacı duyan, kendi özbakımını yerine getirmeyen, zihinsel süreçlerinin ya da bedeninin farkında olmayan ve dikkat süresi çok sınırlı bireylere dönüşüyorlar. Ebeveynler de yorgun, tahammül sınırı çoktan aşılmış, stresli ve sorumluluk reddeden pozisyonda kalıyorlar.

Oysaki sessizlik güzeldir. Çocuğunuzun kendi kendine oyun kurması için fırsat vermek, mola vermek (Burada "mola paspası" vari bir şey önermiyorum, moladan kastım dümdüz mola, ara.), her an öğrenme yaşantısı sunmaktansa; bazen de dinlenmesine fırsat vermek çocuğunuza birçok açıdan iyi gelecektir. Kendinize vakit ayırmak, durmak, biraz sakin kalmak, mola vermek size birçok bakımdan iyi gelecektir. Maalesef kültürümüzde bakımlı bir anne görünce "Yüzündeki makyajı yapana kadar çocuğuna baksaydı!" ya da yemek yapmaya düşkün bir baba görünce "O yemeği yapana kadar çocuğuna baksaydı!" gibi tuhaf bir "feda" algısı olduğu için bunu kabul etmek zor gelebilir. Ama denemeye değer. Denediğinizde birçok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Daha sakin, daha toleranslı, daha ılımlı olmanızı sağlayacaktır bu süreç.

Özel gereksinimli bireylerin ailelerine verilen ödevler, sorumluluklar her an yapılması gereken bir sorumlulukmuş gibi gelebilir, evet, aslında öyle. Yemek yerken kaşıkla yemek yeme çalışmanız gerekebilir. Dört gün, üç öğünün tamamında desteklediyseniz, beşinci gün bir öğünde dinlenin. Bu dinlenme, mola, hem size hem çocuğunuza iyi gelecek.

Evdeki sessizliklerden korkmayın

Son dönemde kasıltı olarak evimde bütün ışıkları, sesleri, görüntüleri kapatıp sadece duruyorum. Kendime dönmem; duygularımı, bedenimi ve sınırımı fark etmemi sağlıyor. Bana iyi gelen bu durumu ebeveynlerime de öneriyorum. "Durun." diyorum. "Biraz molayı herkes hak eder." öyle değil mi?

Haftaya görüşmek üzere.

14 Şubat 2021 Pazar

Kaynaştırma Yazı Dizisi - 7


Merhaba. Yazı dizisinin yedinci yazısı kaynaştırma hakkında görüşleri içeriyor. Hadi başlayalım.

Kaynaştırmaya devam eden özel gereksinimli öğrencilerin kaynaştırmaya ilişkin görüşü

Kaynaştırma eğitimine devam eden özel gereksinimli öğrencinin kaynaştırma hakkındaki görüşlerinin ortaya konduğu bir çalışma 2015 yılında Türkiye’de yapılmıştır. Gül ve Vuran’ın yaptıkları çalışmada 14 zihinsel yetersizliği ya da öğrenme güçlüğü olan ve kaynaştırma uygulamalarına devam eden öğrenciye ulaşılmıştır. Öğrencilere belirlenen sorular sorulmuş ve ses kaydı alınarak görüşmeler kayıt altına alınmıştır.

Yapılan görüşmelerin tümevarım yöntemiyle analizinin ardından şu sonuçlara ulaşılmıştır: Öğrencilerin çoğunluğu “Okulda ne öğreniyorsun?” sorusuna cevap verebilmiştir. Öğrendikleri konularda neden zorlandıklarına ilişkin soruya ise not alamama, konuların zor olması, öğretmenin anlatımına yetişememe gibi cevaplar verilmiştir. Ne öğrenmek istedikleri sorulduğunda ise çoğunluğu bu soruya cevap vermezken geriye kalan kısımdaki öğrencilerin çoğunluğu da var olan derslerinden memnun olduklarını, yeni bir şey öğrenmek istemediklerini belirtmişlerdir. Ödevlerle ilgili yöneltilen soruya ise katılımcılar sıklıkla ödevleri tek başlarına yapmaya çabaladıklarını ancak yardıma ihtiyaç duyduklarında, ebeveynlerinden ya da kardeşlerinden yardım aldıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilere uygulanan sınavlar hakkında sorular sorulurken, soruyu soran gözlemci tarafından öğrencilerin oldukça utandıkları ve başarısızlık duygusu yaşadıkları gözlemlendiği söz konusu araştırmada sunulmuştur. Buna ek olarak kaynaştırmaya devam eden öğrencilerin okulda uyulması gereken kurallar hakkında bilgi sahibi olduğu da bulgular arasında yer almıştır. Öğrencilerin çoğunlu sınıflarında ödülün kullanılmadığı ancak cezanın çeşitli türlerinin kullanıldığı bilgisini vermişlerdir. Görüşmeleri yapan uygulayıcı araştırmasında; cezanın öğrencilerde pekiştirici bir etkisi olabileceğinden bahsetmiştir. Çalışmaya katılan öğrencilerin çoğunluğu okuldaki sosyal etkinliklerden haberdar değildir. Katılımcıların çoğunluğu arkadaşlarıyla ilişkisini “iyi” olarak nitelendirmektedir.

Normal gelişim gösteren öğrencilerin kaynaştırmaya ilişkin görüşü

Alanda yapılan çalışmalar sonucunda; erken yaşlardan itibaren öğrencilerin özel gereksinim durumlarını fark edebildiğini ortaya koymuştur. Tufan ve Swadener’ın yaptığı çalışma (2016) da bu durumu kanıtlar nitelikte olmuştur.

Bu çalışmadaki bulgular şu şekilde özetlenebilir:

 Söz konusu çalışmada normal gelişim gösteren öğrencilerin yetersizlikleri isimlendirilirken zihinsel yetersizlik, bedensel yetersizlik gibi kavramları kullanmadıkları görülmüştür.

 Normal gelişim gösteren öğrencilerin, özel gereksinimli öğrencilere ilişkin görüşleri çoğunlukla olumlu olarak görülmüştür.

 Normal gelişim gösteren çocuklar korku ve yetersizliği ilişkilendirmemişlerdi.

 Özel gereksinimli öğrenciler, normal gelişim gösteren öğrenciler tarafından en iyi arkadaşları arasında gösterilmiştir.

 Kabullenici bir görüş gözlemlenmiştir.

 Bütün bu olumlu görüşlere karşın ezici oyun, dışlama, göz ardı etme ve düşük beklenti geliştirme davranışları sergiledikleri de araştırmada ortaya konmuştur.

Bir başka çalışmada ise ilköğretim kademesinde öğrenim gören çocukların özel gereksinimli öğrencileri kabul ettiği ve farklı olarak algıladığı bulgusuna ulaşılmıştır. Normal gelişim gösteren öğrencilerin, kaynaştırmaya ve özel gereksinimli öğrencilere bakış açısı üzerinde ailelerinin ve çevrenin etkisi olduğu görülmektedir.

Normal gelişim gösteren öğrencilerin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri, yaşları büyüdükçe olumsuz yönde değişmektedir. Bu nedenle kaynaştırma uygulamalarına okul öncesi dönemde başlamanın önemi alanyazında sıkça vurgulanmaktadır. Lise ve üniversite yıllarında yapılan araştırmalarda ise bu olumsuz görüşlerin değişmediği, dolayısıyla alınan eğitimin bu görüşleri değiştirmediği sonucuna ulaşılmıştır.

Kaynaştırma sınıfı sınıf öğretmenin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri:

Literatürde yapılan taramalarda öğretmenlerin kaynaştırmaya ilişkin görüşlerinin olumsuz olduğu görülmüştür. Özel eğitim ile ilgili bilgi almış sınıf öğretmenlerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşlerinin olumlu yöne yöneldiği görülmüştür.

Yapılan başka bir araştırmada öğretmenlerin kaynaştırmayı uygun ve gerekli gördükleri, ancak öğretmen için zor ve yorucu olduğunu düşündükleri bulgularına ulaşılmıştır.

Farklı bir çalışmada, öğretmenlerin kaynaştırmayla ilgili duyguları şu şekilde görülmüştür:

  • Özel gereksinimi olan insanlarla iletişimi kısa tutma ihtiyacı, ağır bedensel yetersizliği olan öğrencilerle karşılaşınca ilk şoku atlatamama,
  • özel gereksinimli bir öğrenciyle karşılaşınca ona bakmaktan korkma,
  • kendisinin özel gereksinimli olması durumunda bundan üzüntü duyacak olma. 
  • Aynı çalışmada sınıf öğretmenlerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri ise özel gereksinimli öğrencilerin genel eğitim sınıflarında bulunmaları gerektiği yönünde ortaya konmuştur.
Sınıf öğretmeni adaylarının görüşlerinin incelendiği bir çalışmada şu sonuçlara ulaşılmıştır:

  • Öğretmen adayların kaynaştırmaya ilişkin görüşleri mezun oldukları lise tipi ve okudukları bölüm, aile ve/veya çevrelerinde özel gereksinimli bir bireyin olup olmaması durumuna göre farklılık göstermemektedir.
  • Buna karşın kaynaştırma ile 40 ilgili ders almaları kaynaştırmaya ilişkin görüşleri olumlu ve anlamlı yönde etkilemiştir.
  • Başka bir çalışmada ise alınan eğitimin görüşleri etkilemediği bulgularına ulaşılmıştır.
Kaynaştırma uygulamalarının yapıldığı okulun rehber öğretmenin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri:

Türkiye’deki rehber öğretmenler kaynaştırma konusunda kendilerini yeterli görmemektedirler. Bu yetersizlik duygusu kaynaştırmaya ilişkin görüşlerini de olumsuz yönde etkilemektedir.

Okul rehber öğretmenlerinin kaynaştırma sürecinde karşılaştıkları sorunlar; okulların fiziksel koşullarının yetersizliği, sınıfların kalabalık olması, sınıflarda tek öğretmenin bulunması, ağır çalışma koşulları, öğrenci takiplerinin yeterince yapılmaması, merkezlerle iletişim kopukluğu şeklindedir.

Rehber öğretmen adaylarıyla yapılan bir çalışmada, kaynaştırmaya ilişkin görüşlerinin olumlu olduğu sonucu bulunmuştur. Engelli bir yakını olan rehber öğretmen adayları, olmayanlara göre daha olumlu görüş belirtmiştir.

Kaynaştırma uygulamalarının yapıldığı okulun yönetiminin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri: 

Kaynaştırma okulunun yönetiminin kaynaştırma ile ilgili bilgi sahibi olması ve bu bilgileri süreçte kullanması kaynaştırmanın verimliliğini önemli ölçüde etkilemektedir. 

Yıkılmış ve Pınar’ın yaptığı çalışmaya göre okul müdürlerinin kaynaştırmayla ilgili tutum ve davranışları şu şekildedir: Kaynaştırma uygulamalarını yönetmelikte olduğu gibi uygulamamaktadırlar, gerekli destek eğitim hizmetlerini sağlamamaktadırlar, kaynaştırma konusunda bilgi sahibi değillerdir, kaynaştırma öncesinde kaynaştırmanın diğer unsurlarını hazırlamamaktadırlar

Okul müdürlerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşlerini etkileyen etmenler şu şekilde literatürde yer bulmaktadır:

  • Okul müdürlerine verilen hizmet içi eğitimler kaynaştırmanın başarısını arttırmaktadır.
  • Müdürler olumlu deneyimler yaşadıkça kaynaştırmaya ilişkin daha olumlu görüşler belirtmektedir.
  • Kaynaştırma eğitimine devam eden özel gereksinimli öğrencinin özel gereksinimi ne kadar hafifse, okul müdürleri kaynaştırma sürecini o kadar olumlu algılamaktadırlar
Yine Yıkılmış ve Pınar’ın yaptığı çalışmada da okul müdürlerinin olumlu deneyimlerinin kaynaştırmaya ilişkin daha olumlu görüşler belirtmesini sağladığı görülmüştür.

Kaynaştırma sürecine alınan öğrencilerin profilini, okul müdürlerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşlerinin belirlediği de bu çalışmada ortaya konmuştur. Okul müdürleri kaynaştırma sürecinin daha verimli olması için çeşitli kaynaklara ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaçlar; kaynak temini, yönetmeliğin genişletilmesi ve bilgilendirilme üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışma sonucunda okul müdürlerinin okullarında kaynaştırmaya yer vermek istemedikleri görülmüştür.

Kaynaştırma eğitimine devam eden özel gereksinimli öğrencinin ailesinin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri:

Bu konuyu inceleyen ve olumlu sonuçlara ulaşan çalışmalar literatürde görülmektedir. Ancak aileler birçok değişkenin etkisiyle kaynaştırmaya ilişkin olumsuz görüşler de belirtebilmektedirler.

Ailelerin süreç öncesinde bilgilendirilmemesi kaynaştırmayla ilgili görüşlerinin olumsuz olmasına sebep olmaktadır.

Normal gelişim gösteren öğrencinin ailelerinin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri: 

Normal gelişim gösteren öğrencilerin aileleri, çocuklarının sınıfında kaynaştırma uygulamaları olduğunda kaynaştırmadan haberdar olmaktadırlar.

Kayhan ve arkadaşlarının yaptıkları çalışma sonucunda şu bulgular elde edinilmiştir:

  • Anneler çocuklarının kaynaştırma öğrencileri ile fiziksel olarak benzer olduklarını düşünmektedirler.
  • Görsel olarak yetersizliği belli olmayan, yetersizlikten hafif şiddette etkilenen kaynaştırma öğrencilerine karşı görüşleri daha olumludur.
  • Anneler, kaynaştırma sürecinin hem kendi çocuklarına hem de özel gereksinimli öğrencilere yararlı olduğunu düşünmektedirler.
  • Anneler kaynaştırma için herhangi bir çalışmada bulunmadıklarını ancak olası bir çalışmayı destekleyeceklerini belirtmişlerdir.
  • Katılımcı bazı anneler ise bazı çocukların ayrı okullarda eğitim alması gerektiğini savunmuştur.
Destek eğitim hizmeti veren okullardaki öğretmenlerin kaynaştırmaya ilişkin görüşleri: 

Özel eğitim bölümünde öğrenim gören öğrencilerle yapılan bir çalışmada şu sonuçlara ulaşılmıştır:

  • Özel eğitim bölümünde öğrenim gören öğretmen adaylarının kaynaştırma uygulamalarını, kaynaştırma sınıfı öğretmenlerinin olumsuz görüş sergileyecekleri bir durum olarak gördüklerini göstermektedir.
  • Kaynaştırma hakkında bilgi ve gözlem süresi arttıkça öğretmen adayları, kaynaştırma konusunda olumlu görüşler edinirken; kaynaştırma süreciyle ilgili olumsuzlukların daha çok farkına varmışlardır.
Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

7 Şubat 2021 Pazar

Özel Gereksinimli Bireyler ve Problem Çözme Stratejileri

Merhaba. Bu hafta editörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Oğuz Gürsel'in yaptığı "Özel Gereksinimli Öğrencilere Matematik Beceri ve Kavramlarının Öğretimini Planlama ve Uygulama" kitabından öğrendiğim problem çözme stratejilerini anlatacağım. Alıntı yapacağım bölüm ise Arş. Ör. Kadriye Uçar'ın yazdığı "Problem Çözme" bölümü. Bendeki Vize Akademik'in 2020 Kasım basımı. İlgilenenlere önerebileceğim, kapsamlı ve pratik bilgilerle dolu bir kitap. Lisans yıllarımda bu kitap elimde olsa, şimdi çok farklı becerilere sahip bir öğretmen olabilirmişim, diye düşünmedim değil.

Hadi başlayalım.

Problem çözme becerisi çalışırken aslında çocuklara "stratejiler" öğretiyoruz. Kitapta da bu stratejilerden dördü sıralanmış. 

1- Süreç Stratejisi

Benim sıklıkla kullandığım bu. Burada çocuklara, problemi çözerken izlemeleri gereken yol öğretiliyor. Örneğin şöyle bir basamaklandırma yapıp bu basamakları bir bir öğretebiliriz: Problemi oku. Verilenleri bul. İstenenleri bu. Hangi işlemi yapacağına karar ver. İşlemi yap. Sonucu yaz.

Ben bu stratejiyi bir tarif gibi yazarak öğretiyorum. Örneğin "problem kızartması yemek tarifi" ya da "problem bayıldı yemek tarifi" gibi. Bir de bu tarifi basamak basamak bir ajandaya/deftere dönüştürünce harika bir ipucu da oluşturuyor.

2- Sayı Ailesi Stratejisi

Ben bu stratejiyi neredeyse hiç kullanmıyorum. Benim için fazlaca karmaşık ve uzun süreli bellek problemi olan çocuklar için, bolca hafıza gerektirdiğinden, kullanışlı değil. Ayrıca kendim problem çözerken kullanmadığım bir stratejiyi öğretmem daha zor ve zaman alıcı olacağından tercih etmiyorum. (Tabi bir çocuğumun ihtiyacı olduğunu ve daha kullanışlı olacağını görürsem kullanmalıyım, o ayrı.)

Bu stratejide herhangi üç sayı verilerek dört farklı işlem organize etmeleri istenir ve bunun öğretimi yapılır. Sonra da problemlerde bunun uygulanması beklenir. Problemleri daha hızlı çözmek için ideal gibi görünebilir, ancak bu sayı ailelerini öğrenmek, akılda tutmak zor olabilir.

Kitapta 2,5 ve 7 verilmiş. Örnek işlemler ise şöyle:

2 + 5 = 7          5 + 2 = 7          7 - 5 = 2          7 - 2 =  5

3- Anahtar Kelime Stratejisi

Bu strateji öğretilirken çeşitli anahtar kelimeler, çeşitli işlemler ile eşleştirilir ve çocuğa bu eşleşmeler öğretilir. "Daha, daha fazla, aldı, ekledi, arttı, daha çok" gibi kelimeler görünce toplama, "daha az, kayboldu, azaldı, yedi, gitti, bitti" gibi kelimeler görünce çıkarma, "katı, kere, çarptım, her" görünce çarpma, "bölüşürse, paylaşırsa, pay ederse, bölerse" görünce bölme gibi. 

Bu strateji kullanışlı ama her zaman değil. Bu nedenle sorunun genel anlamını anlamayı desteklemekte de fayda var. Anahtar kelimelerden ipucu alıp, genel anlama bakmayı desteklemek daha işlevsel olabilir.

4- Şemaya Dayalı Öğretim Stratejisi

Burada hedef, soruları daha somut bir hale getirmek. Çocuğumuza bir şema çizmeyi öğretiyoruz. Bu şemaya bilgiler yerleştiriliyor. Ardından bilinmeyen bilginin bulunması sağlanıyor ve işlem tamamlanıyor.

Ben bu stratejiyi kullanırken şemayı bazen balon, bazen top bazen tren ile gösteriyorum. Çocuklar için ilgi çekici olabiliyor.

Aslında oldukça kullanışlı. Ben son dönemde, kendi problem çözme öğrenimim sürecinde öğrendiğim gibi "verilen/istenen/sonuç" şemalarını kullanıyordum. Geçtiğimiz günlerde bir öğretmen arkadaşım "işlem" şemasını da eklediğini gördüm. (Bir arkadaş dediğim de, bu alanda ilerlememe vesile olan öğretmen arkadaşım Meryem. Kulaklarını çınlatalım, bana öğrettikleri ve ilham oldukları çok kıymetli.) O günden bu yana "verilen/istenen/işlem/sonuç" şemalarını kullanıyorum.

...

Gelelim bu yazıdan benim çıkardığım sonuca. Ben şemaya dayalı strateji kullanırken, öte yandan süreç stratejisini de kullanıyorum. Böylece şema kullanmayı da öğretmiş oluyorum. Şemayı zamanla çekerken süreci öğretmiş oluyorum. Aynı zamanda anahtar kelimelerden de yararlanabileceğini de öğretiyorum ama sadece onlara güvenmesini de engelliyorum. Biraz daha eklektik bakıyorum diyebilirim.

Umarım sizlere fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.