26 Mart 2018 Pazartesi

Tanısına Epilepsi Eşlik Eden Çocuklarla Özel Eğitim



Herkese merhaba. Bugün 26 Mart Epilepsi Farkındalık günü. Farkında olmak için her yıl paylaşabileceğimiz, hepimizin bilmesi gereken önemli bilgileri bizler için derledim. Şimdiden iyi okumalar.

Öncelikle yazımı okumadan önce www.yeditepeepilepsisiz.com sitesini ziyaret etmenizi öneririm. Birçok yazım hatası olan bir site olsa da net ve anlaşılır bilgiler elde edebilirsiniz.

Epilepsi nedir?
Yukarıdaki internet sitesinden aldığım tanım şöyle diyor: "Epilepsi nöbeti (yada krizi), beyin normal aktivitesinin, sinir hücrelerinde geçici olarak meydana gelen anormal elektriksel aktivite sonucu bozulması ile oluşan klinik bir durumdur."

Epilepsinin nedenleri nelerdir?
Yine aynı kaynakta bu konuda şöyle bir bilgi sunuluyor: "Epilepsi hastalığının nedenleri çok çeşitlidir ve değişkenlik göstermektedir. Genel olarak özetlemek gerekirse epilepsi nedenleri arasında şu faktörler bulunmaktadır:
• Beyin tümörleri,
• Santral sinir sistemi enfeksiyonlar,
• Beyin dokusunun gelişimsel bozuklukları,
• Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
• Kalıtımsal hastalıklar ve genetik nedenler.

Ancak epilepsi hastalığının teşhis yöntemlerindeki tüm gelişmelere karşın yukarıda belirttiğimiz nedenlerin dışında hastalığın sebebinin ne olduğunu bilmediğimiz bir grup hasta da bulunmaktadır."
Epilepsi sırasında ne yapılmalıdır?
Üniversitedeyken aldığım acil yardım dersinin notlarında ise bu konuda şunlar yazıyor:

Nöbet geçiren bir kişi gördüğünüzde şunları mutlaka yapın:

  • Öncelikle sakin kalmak önemli.
  • Nöbet geçiren bireyin yanından ayrılmayın, ayrılmanız gerekiyorsa yalnız kalmamasını sağlayın.
  • Çarparak zarar görebileceği her şeyi nöbet geçiren kişiden uzaklaştırın.
  • Kıyafetlerinin sıkan, dar olan bölgelerini açın.
  • Etrafında kalabalık bir insan topluluğu varsa uzaklaştırın.
  • Nöbet geçiren bireyi sağ tarafına döndürün. (Burada hedef, ağzından gelebilecek olası sıvıların nefes borusuna kaçmasını engellemek.)
  • Acil yardım için 112'yi arayın.
  • Kendine geldikten sonra dinlenmesi için yardımcı olun.
Peki neler yapmamalıyız?
  • Nöbet esnasında kolonya, soğan gibi şeyleri koklatmayın.
  • Kollarından ve bacaklarından tutmaya çalışmayın.
  • Yüzüne, yanaklarına vurarak ayıltmaya çalışmayın.
  • Ağzını açmaya, kollarını tutmaya, sarsmaya çalışmayın.


Epilepsi tanısı olan çocuklarla derslerimizde ne gibi uyarlamalar yapmalıyız?
Bu kısım artık bizim alanımıza giriyor ve hem kaynaklardan, seminerlerden hem de kendi deneyimlerimden elde ettiğim bilgileri sizinle paylaşıyorum. Madde madde sıralayalım:

  • Öncelikle çocuğunuzun ne şekilde epilepsi geçirdiğini mutlaka aileden öğrenin. (Göz kırması mı, bilincini kaybederek mi, kol hareketiyle mi...) Derste geçirme ihtimali olup olmadığını bu şekilde öğrenerek sınıfınızda bu duruma göre önlemler alabilirsiniz.
  • Epilepsi nöbetlerini etkileyen durumları aileden, ailenin bilgisi yoksa çocuğunuzun doktorundan mutlaka öğrenin. Yemeklerden, ışığın gücüne kadar her şey çocuğunuzun durumuna göre derste yapılandırılmış olmalı.
  • Sınıfınızda olası nöbetler için sivri mobilyalar kullanmamaya dikkat edin.
  • Kaynaştırma sınıfında çalışan öğretmen arkadaşlarımız sınıftaki diğer çocukları da bu konuda bilgilendirmelidirler. Korkutmadan, normal bir durum olarak görülerek çocuklar bilgilendirilmelidir. Bilgi veren kişinin tavrı oldukça önemli.
  • Kaynaştırma sınıfınızda bu durumun bir provasını yapın. Minik bir drama etkinliği ile olası bir durumda neler yapılması gerektiğini sınıfınızdaki çocuklarınız ile birlikte deneyin. Bu sırada etkinliğe katılacak olan epilesi tanılı çocuğunuz da kendisi nöbet geçirirken neler olabileceğini görerek daha güvende ve anlaşılmış hissedecektir.
  • Bireysel derslerde ise ilk yapılması gereken çocuğumuzun dikkat süreçlerini değerlendirmek. Dikkati toplama, sürdürme, sonlandırma; seçici dikkat, örgütleme vs. gibi unsurlardan hangisini epilepsinin etkilediği tespit edilirse; dersler daha sağlam bir zemine oturacaktır. (Dikkat Testleri konusunda bir bataryanın eğitimini aldım. Bu konuda bilgi almak isteyen başvurabilir. Seve seve yardımcı olmak isterim.)
  • Önceki maddede uygulanan dikkat testlerinin sonucunda çocuklarımızla sık sık dikkat geliştirmeye yönelik etkinlikler uygulanmalıdır. Bu uygulamalar çocuğumuzun epilepsi nöbetlerinin şiddetine ve eğitsel performansına göre değişmelidir.
  • Epilepsi nöbetlerinin beynin hangi lobunu, ne derece etkilediği bilgisi de derslerimizin gidişatını etkiler. Dil ve konuşmadan sorumlu merkez ise dil ve konuşmaya, görsel uyaranlara hassas olan merkez ise işitmeye daha çok ağırlık verilmesini örnek olarak verebilirim.
  • Bol bol tekrar, evde bol bol tekrarın desteklenmesi oldukça önemlidir. Her nöbet beyinden bir şeyler alır götürür algısı evet doğru, ancak bol tekrar ile ve kalıcılık, genelleme basamaklarının doğru çalışılması "unutmalara" engel olabilir.
  • Her nöbet sonrası eve göndermek çocuklarımızın mahrum kalmasını, etiketlenmesini ya da okuldan hoşlanmıyorsa ödüllendirilmesini sağlayabilir. Nöbet sonrası dinlenmesini sağlamak önemlidir. Burada çocuğumuz farklı bir sınıfa alınabilir ancak dinlenme sonrası gelebileceği söylenerek bu yapılmalıdır.
Artık epilepsinin farkındasın, farkını göster.

Umarım sizler için kullanışlı bir yazı olmuştur. Görüş, katkı, öneri için nereden ulaşabileceğiniz sayfanın en başında yazıyor.
Şimdiden kolaylıklar.

19 Mart 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Çocuklar ve Babaları



Güzel bir hafta başladı, ilk günü geride bıraktık bile. Geçtiğimiz günlerde Instagram'da konuşup kararlaştırdığımız gibi, geçen perşembe katıldığımız "Otizmli Çocuklar ve Babaları" konulu seminerden edindiğim bilgi ve fikirleri sizinle paylaşacağım bu yazımda. Uzmanlara fikir vermek, ailelere ise öğretmenler odasında neler konuşuluyor tüyoları vermek için keyifli bir yazı olacağını düşünüyorum. Hadi başlayalım.

Seminerdeki babalardan edindiğim bilgiler

  • Genel olarak üç babanın üçü de erkek çocukların geç konuştuğu tabusuna takılmışlar. Bu nedenle tanı almadan önce, hastaneye gitmeden önce biraz vakit kaybetmişler.
  • Babalar genellikle doktorlara güvenmiyorlar. Birkaç uzmandan alınan bilgiler karşılaştırılıyor, kendi bilgilerinin süzgecinden geçiyor ve sonrasında bu bilgilere inanılıyor. Bir doktordan ya da uzmandan bilgi ailelerimize yetmiyor. Bu bilgi biz uzmanlar için oldukça önemli.
  • Çoğu baba, çocuklarının durumları ile ilgili bilgiyi internetten ve bilimsel kaynaklardan alıyorlar. İlk etapta başvurulan kaynak maalesef internet!
  • Kabullenme süreci için "altı ayda kabulleniliyor" gibi bir tabir kullanıldı. Aileler tarih belirlemek, bir sürece bağlı kalmak gibi çeşitli savunma mekanizmaları kullanmaktalar. Bu durum, seminerde de kendini gösterdi. Babalar arasında, altı ayda alışma gibi bir fikir söz konusu oldu.
  • Seminerdeki babalar sadece yaşadıkları sorunlardan bahsettiler. Oldukça karamsar bir seminer oldu maalesef. Bu sorunları, farkındalık oluşması açısından sizlerle de paylaşmak istiyorum. Sorunlar ise şu şekilde sıralanabilir:
    • Sosyal izolasyon: İnsanların etraflarından azaldığını, akrabalarının dahi artık görüşmekten kaçındığını bütün babalar vurguladı.
    • Uzmanlara ulaşım: Hastanelerden randevu alınamadığını, meşhur olarak bahsedilen uzmanlardan ücretler ve zaman azlığı sebebiyle randevu alınamadığını vurguladılar.
    • "Maliyetli hastalık": Otizmi bir hastalık olarak gören aileler maaliyetli olduğu ve atılan her adımın büyük meblağlarda para gerektirdiğini söylediler.
    • Sosyal çevrede yaşanan sorunlar: AVM'lerde insanların bakışları, tacizler, herkesin bir fikrinin olması gibi sebeplerle evden çıktıkları her ortamda sorunlar yaşadıklarını söylediler.
    • Kreş bulmada güçlük: Seminerde kreşlerle ilgili ilginç bir tespit ortaya kondu. Şikayet gelen kreşte çocuklarının diğer çocuklarla aynı ortamda olduğundan emin oluyormuş aileler. Şikayet gelmeyen kreşte çocuklarının farklı bir ortamda "tutulduğu" fikri olduğundan kreşe güvenmiyorlar. Bu bence çok ilginç bir tespit. Aileler nelere dikkat ediyorlar, değil  mi? İyi ki varlar.
    • Toplumun yardımcı olmaması: Yukarıda bahsettiğim sosyal izolasyon ve sosyal çevrede yaşanan sorunlar aslında toplumun yardımcı olmasıyla hallolabilecek problemler. Ancak toplum bu konuda bilgili ve farkındalığı olan bir tutum içinde değil. Bu da aileler için en büyük problem.
    • Çocuklarının onlar olmadan devam edemeyeceği korkusu her ailede söz konusu. Bu seminerde de bu konu konuşuldu.
    • Kaynaştırma sürecinde yaşanan sorunlar: Çocukları okul kabul etse bile hep bireysel eğitim almış olan çocuklar grupta zorlanıyorlar.
    • Yorgunluk: Babalar, ailelerin yorgun olduklarını ve bu yorgunluk için yardım almak istedikleri vurgusunu yaptılar.
  • Gelen bir soruda iyi bir öğretmen nasıl olmalı sorusuna babalar şu cevapları verdiler:
    • Özel gereksinimli çocuklara pozitif ayrımcılık yapılsın.
    • Öğretmenler güncel uygulamaları takip etsin.
    • Üniversitelerde yapılan çalışmalar öğretmenler kanalıyla ailelere yansısın.
    • Öğretmenler derslerde telefona ve saate bakmasınlar. Dakika sayıyormuş duygusu aileleri rahatsız ediyor.
    • Öğretmenler özel gereksinimli çocukları ve mesleklerini sevmiyorlarsa bu işi yapmasınlar.
    • Öğretmenler çocukları daha iyi tanısın.
    • Öğretmenler derslerden önce hazır olmalılar.
    • Öğretmenler işlerine saygı duymalılar.
    • Öğretmenler daha tatlı dilli olmalılar.
    • (Biz bu önerileri not aldık, okulda bir bir konuşup kendi sistemimizi gözden geçireceğiz. Diğer okullara da bunu öneriyorum. Bu yazıyı bu amaçla hazırlıyorum.)
  • Bu "sıkıntı"ların çok vurgulanması üzerine söz aldım ve "Hiç mi güzel yanı yok? Size otizm bir şeyler katmış olmalı." diye sordum. Ancak babalar ve seminerin moderatörü "otizm sadece bir sıkıntı" diyerek benim soruma net bir cevap verdiler. (Bu konuya yeniden döneceğim.) Aldığım yanıtlar ise şöyle oldu:
    • Samimi dostluklar edindiklerini söylediler.
    • Vakitlerini dolu dolu yaşamayı öğrendikleri konusunda hemfikir oldular.
    • Sabretmeyi öğrendiklerini söylediler. Diğer insanlara göre daha sabırlı olduklarını düşünüyorlar.

Seminerdeki babaların sunumlarına dair görüşlerim

Babaların bu denli karamsar olduğunu görmek beni büyük bir sarsıntıya uğrattı. Gün boyu bu seminerin etkisi ile düşünüp durdum. Sonrasında kendi velilerimle konuştuğumda rahatladım. Üç babanın üçünün de sunduğu kadar olumsuz bakmıyor aileler.
Babaların bu karamsarlıklarına rağmen süreç içerisinde söz sahibi olmaları, çabalamaları ve öğrenme istekleri beni çok mutlu etti. Bütün uzmanların aynı fikirde olduğunu düşündüğüm bir fikrim var; babalar genellikle sürecin dışında kalıyor. Seminere katılan üç babanın bu katılımı ve samimiyeti beni çok mutlu etti.

Özel gereksinimli çocukların babalarına dair bilimsel veriler
  • Yapılan çalışmalar babaların genellikle inkar aşamasından ileriye geçmekte annelere göre daha çok zorlandıklarını göstermekte.
  • Çoğu çocuk derslere, okula ya da sosyal etkinliklere anneleri eşlik etmekte; babalar dışarıda kalmakta.
  • Babalar, çocuklarını annelerden daha az ve yanlış tanımaktalar.
  • Özel gereksinimli çocuklara davranışlarında anneler daha kontrollü ve bilgiliyken; babalar daha fevri olabiliyorlar.

Özel gereksinimli çocukların babalarına öneriler
  • Süreçle ilgili bilgi sahibi olmak, sürece dahil olmanın ilk adımı.
  • Zaten yorulan annelere "yardımcı ebeveyn" olarak katılmak değil bir ebeveyn olarak katılmak daha doğru.
  • Sadece maddi bir destek olarak değil, manevi bir destek olarak da çocuklarımızın yanında olmalıyız.
  • Özellikle erkek çocuklarla özbakım, günlük yaşam, toplumsal uyum gibi beceriler çalışılırken babaların model olması oldukça önemli. Babaların bu konuda istekli ve ilgili olması herkes için çok güzel bir avantaj.
Bu seminerde "Hadi Oyuna" projesi tanıtıldı. Kesinlikle keyifli ve anlamlı bir proje. Ben buradan naçizane birkaç öneride bulunmak istiyorum. Moderatör arkadaşın karamsar cümleleri ve otizmi bir hastalık olarak nitelemesi oldukça yanlıştı. Ben bir özel eğitimci olarak diğer misyonumuzun ailelere anlamlı umutlar vermek olduğunu düşünürüm. Böyle projelere imza atan kişilerin "Otizm bir sıkıntı.", "Çekilecek dert değil." gibi ifadelerle bir seminerde bulunması beni çok kaygılandırdı. Projedeki hassas tavrı ve güzel fikri oldukça değerli olan bu kişinin böylesi bir hata yapması beni üzdüğü için buradan naçizane farklı bir yol göstermek istiyorum. Umarım o arkadaş görebilir ve bu fikrimi düşünüp haklı olduğumu görebilir.

Hadi Oyuna projesine geçeyim. Otizmli çocuklarla, gönüllü ablalar ve abiler haftanın belirli günlerinde oyunlar oynuyor. Herkes gönüllü. Bu projeye birçok şehirden birçok gönüllü ve otizmli aile katılmış durumda. Birçok seminerler düzenleniyor bu konuda. Fikir almak için sosyal paylaşım sitelerinden kendi hesaplarından takip edebilirsiniz.

Uzmanların daha çok işine yaraması ve fikir vermesi amacıyla hazırladım bu yazımı. Umarım amacıma ulaşabilmişimdir. Soru, görüş ve önerileriniz için şimdiden teşekkürler. Görüşmek üzere.

13 Mart 2018 Salı

Özel Gereksinimli Bireylerin Mutluluk İhtiyacı



Herkese güzel bir haftadan merhabalar. Çok keyifli bir yazı ile sizlerleyim. Birkaç çocuğumuzun annesi ve babası çocuklarını nasıl mutlu edebilecekleri ile ilgili sorular sorunca, üzerine bir de 20 Mart Dünya Mutluluk Günü'ne bir hafta kalınca hemen bu konuyla ilgili yazı yazmak istedim.

Mutluluk; bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (l), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik olarak tanımlanmakta Türk Dil Kurumu'nca. Burada benim dikkatimi çeken nokta "özlemlerine eksiksiz ve sürekli ulaşmak" olgusu. Yani geçici bir süre yaşadığımız şey mutluluk değil, haz. Bu nedenle birini mutlu etmek istiyorsak kalıcı bir şeyler yapmamız gerek. Çıkarım bence doğru oldu.

Mutlu insan ise "mutluluğa erişmiş olan, ongun, mesut, saadetli, bahtiyar, berhudar" olarak tanımlanıyor yine Türk Dil Kurumu'nca. Yani özlenen şeye kalıcı olarak ulaşan insan mutlu insan, mutluluğa erişmiş insan. Mutlu insanın tanımı mutluluktan daha kolay sanki!

Peki bizim çocuklarımızın mutluluğu? Çoğu aile maalesef birincil ihtiyaçlardan vakit bulamadığı için bu soruyu sormuyor bile. Çoğu öğretmende de aynı durum söz konusu. Biz Hemdem Özel Eğitim'i açtığımızdan beri temel hedefimiz unutulan bu konu; mutluluk. Çocuklarımızın yaşam doyumu önemli. Zaten mutlu olduğunu sandığımız çocuklarımızın aslında sahiden mutlu olmasını sağlamak küçük ve basit adımlardan geçiyor. Ben ise çeşitli kaynaklardan bizim çocuklarımızı nasıl mutlu ederiz konusunun ipuçlarını topladım ve sizlerle paylaşmak istedim. Belki 20 Mart Dünya Mutluluk Günü'nde bu önerilerle okulunuzda, evinizde, mahallenizde hiç fark etmediğiniz özel çocuklarımızın mutsuzluk hallerini durdurabilirsiniz.


  • İlk adım doğru okul, doğru sosyal aktivite. Çocuğunuzun güzel ve doğru bir eğitim aldığından ve sosyal etkinliklerde doğru yerlerde bulunduğundan emin olun. Bu emin olma durumu çocuğunuzun yaşam kalitesini ve doyumunu %60 oranında etkileyecektir. Mutlu okul, mutlu çocuk.
  • Hepimiz biliyoruz ki ülkemizin sınırlarının dışında da olsan bir savaşın içindeyiz. Bu savaş evlerimizden, okullarımızdan duyulmasa da birçok üzücü haberle televizyonlarımızdan yüreklerimizi dağlıyor. Bu haberleri özel gereksinimli olsun olmasın, çocuklarımızın hiçbirine izletmemeliyiz. Milli duyguları edinmesi amacıyla çoğu çocuğa bu haberler izletilirken, henüz ölüm, şehit, savaş gibi kavramları bilmeyen çocuklarımıza büyük travmalar yaşatıyor olabiliriz. En kesin çözüm çocuklarımızın olduğu ortamda bu haberleri ve görüntüleri izlememek. Milli duyguları çocuklarımız kendi tercihlerine göre ilerleyen dönemde de edinebilirler.
  • Büyük paketlerden, birçok oyuncaklardan oluşan hediyeler çocuklarımıza geçici bir "haz" sunar. Bunlar yerine deneyim elde etmelerini sağlayacak hediyeler vermek daha doğru. Bir lunapark bileti, günübirlik bir tur, bir sinema bileti, bir dergi aboneliği (Örneğin TÜBİTAK'ın Meraklı Minik dergisinin yıllık aboneliğinde kampanya varken kaçırmak olmaz.) gibi hediyeler daha anlamlı ve kalıcı olacaktır. Bu deneyimlerin fotoğraflarının, sadece sosyal medyada paylaşarak değil çıktılarını alıp bir albüm yaparak kalıcılığını sağlarsanız işte hedefi tam on ikiden vurmuş olursunuz.
  • Kendi mutluluk anlarınızı çocuğunuzla paylaşın. Yeni bir araba alınca, iş yerinden sizi almaya eşiniz gelince, o gün gittiğiniz kuaförde saçınızın rengini beğenince, beklediğiniz kitap o gün çıkınca bunu çocuğunuzla paylaşın. Böylece çocuğunuza mutlu bir insan nasıl davranır bunu göstermiş olursunuz. Ayrıca mutsuz olduğunuz anları çocuğunuzun ayırt etmesini ve ona göre davranmasını da sağlamış olursunuz.
  • Çocuklarınıza günlük selamlaşmaları sunmayı ihmal etmeyin. Ezbere "Merhaba! "Nasılsın?" "İyiyim!" "Sen nasılsın?" "Ben de iyiyim." demiyorum. Tamamen içten ve o güne özgü bir selamlaşmadan bahsediyorum. Günün nasıl geçtiği, gününün en güzel anı gibi konuları karşılıklı konuşarak ona verdiğiniz değeri hissettirebilirsiniz. İçten bir sarılma birçok şeyin üstesinden gelebiliyor.
  • Etrafınızda, hayatınızda hiçbir özel gereksinimli çocuk yoksa; araştırarak çevrenizdeki en yakın özel eğitim merkezine gidebilir ve çocukları mutlu etmek istediğinizi söyleyebilirsiniz. Örneğin bizim okulumuza bu taleple bir yetişkin, bir genç gelse hemen ona kollarımızı açar ve onun da katılabileceği bir kutlama organize ederdim. Bu taleple gelen iyi yürekli insan, çocuklarımızın her birine ayrı ayrı sarılır ve onlarla sosyal etkileşimde bulunurdu. Bu ise bizim çocuklarımız için paha biçilemez. Siz de bu taleple gidebilirsiniz. Maddi hediyeler ve yardımlar biraz geride kalabilir; bu iş sosyal devletin işi.
  • Çocuklarımız maalesef spor yapmıyor. Onlara düzenli spor yapma alışkanlığı kazandırarak mutlu birer birey olmalarına yardımcı olabilirsiniz. Bence bir ebeveynin çocuğuna verebileceği en değerli miras budur. Çocuklarımız spor yaptıkça daha sağlıklı olurlar. Ayrıca spor, mutluluk hormonlarının salgılanmasını da sağlar. Birçok olumlu etkisi olan sporun çocuklarımızın hayatında olması oldukça değerli ve önemli.
  • Çocuklarımıza bir hedef belirlemek de önemli bir adım. Örneğin "Bu yaz Dikili'ye tatile gideceğiz." ya da "Bu ayın sonunda anneannenizi ziyarete gideceğiz." ya da "Haziran ayının sonunda Mavi kavramını öğrenmiş olabilirsin." gibi hedefler çocuklarımıza seviyelerine göre anlatıldığında keyifli bir mutluluk aracı olabilir. Hedefler belirlemek, bir amaç için hareket etmek çocuklarımıza birçok beceri kazandırdığı gibi onları mutlu da eder.
  • Çocuklarımızı sık sık doğaya, yeşile ya da maviye ulaştırarak onların doğa ile bağlantıda kalmasını sağlayabiliriz. Bu bağlantı çocuklarımızın mutlu olmasına yardımcı olacaktır. Hele ki doğada bir hobi edinmesinin önünü açarsanız değmeyin mutluluğa! Şimdiden çocuklarınız için heveslendim.
  • Çocuklarımıza duyguları öğretmek de onların mutlu olmalarına yardımcı olur. Mutlu, üzgün, gururlu, şaşkın gibi duyguları anlamlandırdığında; çocuklarımız kendi mutlulukları ya da başkalarının mutlulukları için de çabalamayı öğreneceklerdir.
  • Düzenli oyun terapisi! Düzenli olarak oyun terapisine giden çocuklarımız, farkında olmadığımız alarm durumlarını orada çok net bir şekilde ortaya koyarlar. Bu şekilde de çocuklarımıza nasıl müdahale etmemiz gerektiği konusunda fikir edinebiliriz. Her çocuğun üç ayda bir, ayda bir takip edilmesi oldukça doğru bir karar olacaktır.
Aklınıza farklı öneriler, küçük fikirler geldiğinde mutlaka yorum olarak yazın. Kocaman bir aile oluyoruz ve bu aile birbirini mutlu etmeli.
Şimdiden ilgi, öneri, görüş, fikir paylaşımlarınız için teşekkürler. Mutluluk Günü'nüz şimdiden kutlu olsun. Sevgiler.

5 Mart 2018 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireylerde Pekiştireç Seçimi



Herkese güzel bir haftadan merhabalar. Sizlerden gelen sorularla ve önerilerle blog yazılarıma devam ediyorum. Geçtiğimiz günlerde pekiştireç tarifeleri ile ilgili bir yazı yazmıştım. Sonrasında hem ailelerimizden hem de uzman arkadaşlarımızdan birçok soru aldım. Çoğunluğu pekiştireç seçimiyle ilgiliydi. Pek çok kişiye cevap vermeye çalıştım ancak herkese ayrı ayrı cevap vermem mümkün olmadı. Ben de elimden gelen en yakın zamanda bu konuya değinmek istedim. O zaman, bu zaman oldu. (Oscar haftasındayken, ödülleri biraz da kendi açımızdan belirleyelim dedim. Güzel fikir, ne dersiniz?)

Pekiştireç seçmek çoğu zaman uzmanlarımızın ihmal ettiği bir konu olabiliyor. Çoğu zaman çocuğumuzun ilgisini ve sağlık durumunu göz ardı edebiliyoruz. Pekiştireç seçimi öğretim sürecini derinden etkileyen bir konu. Doğru pekiştireç ile öğrenme hızı ve kalitesi artarken çocuğumuzun bağımsızlaşması için de doğru bir adım atmış oluruz.

Pekiştireç belirlerken bilgi alabileceğimiz birkaç kaynak var:

  1. Aileden bilgi almak: Henüz karşılaştığınız bireyin annesi, babası, kardeşleri, akrabaları size bu konuda belirli bir ölçüde fikir verebilirler. Bu bilgilerin bazen yanlış ya da taraflı olacağını ihmal etmemelisiniz.

  2. Ev ve diğer bağlamlardan elde edilen videolar: Bu videolar hangi yemeği severek yiyor, hangi etkinlikten sahiden keyif alıyor öğrenmeniz için oldukça yararlı olacaktır.

  3. Önceki öğretmenlerinden bilgi almak: Öğretmenlerden alınan bilgi çoğunlukla öğrenme yaşantılarını içereceği için dikkate alınması gereken bilgilerdir. Bu nedenle önceki öğretmeninden mutlaka fikir alınmalıdır.

  4. Bireyi gözlemlemek: Özellikle birincil pekiştireç seçiminde doğrudan bireye pekiştireçler sunularak tepkileri gözlemlenebilir. Mezun olur olmaz çalışmaya başladığım değerli bir okulda, bir çocuğumuzun pekiştireci salata suyu çıkmıştı. Harika değil mi?!

  5. Bireye sormak: İfade edici dil becerileri ve zihin kuramı becerileri belirli bir seviyede olan bireylere doğrudan sorabilirsiniz. En güzel soru şu olabilir: Güzel bir dersten sonra ödülün ne olsun istersin?
Bu gözlemleri yaptınız ve doğru pekiştireci seçtiğinizden emin olmak istiyorsunuz. O zaman şu noktalara dikkat etmelisiniz:
  • Pekiştireç sadece eğitim ortamında kullanılacak ve diğer bağlamlarda sıklıkla tüketilmeyecek bir "şey" olmalı. Özellikle birincil pekiştireç için bunu söylüyorum. Her zaman çubuk kraker yiyen bir çocuk derste bunu istemeyebilir.
  • Bireyin alerjileri, hastalıkları konusunda mutlaka bilgi sahibi olmalısınız. Örneğin daha önce kolu çıkan bir bireyin kolu oldukça hassastır. (Bu konuyu henüz öğrendim, hemen yazıya eklemek istedim.) Bu nedenle kolunu okşama bile bazen çocuğumuza zarar verebilir. Bu gibi bilgiler önemli bilgilerdir.
  • Eğer ödül aileden maddi bir destek gerektiren bir ödül ise aileden bunun onayı alınmalıdır. Bu onay ile pekiştireç belirlenmelidir.
  • Dersi en olumlu şekilde etkileyen ve öğrenmeye en çok motive eden pekiştireç doğru pekiştireçtir.
  • Pekiştireçten sıkılma durumu genellikle yanlış pekiştireç seçimi ya da yanlış kullanımdan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle uygulamanızı gözden geçirmeniz gerekebilir, dikkat!
  • Her zaman uygulayabileceğiniz ve mevsimden, saatten ya da diğer koşullardan etkilenmeyecek bir pekiştireç olmalıdır.
  • Ailenin, kullandığınız pekiştireci evde rüşvete dönüştürmediğinden emin olun. Bu bilgi aileden alınamıyorsa çocuğunuzun pekiştirece karşı tavrından belli olacaktır.
  • Beceri ile orantılı bir pekiştireç seçilmelidir. Kocaman kocaman ödüller seçildiğinde hem öğrenme, hem kalıcılık hem de maddi boyutta sorunlar olabilir.
Şimdilik aklıma gelen ve kaynaklardan karşıma çıkan maddeler bunlar. Eklemek istediğiniz, farklı fikirleriniz varsa yazıya seve seve eklerim.
Haftaya görüşmek üzere. Sevgiler.