30 Aralık 2019 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireyler ve Seremoniler



Merhabalar. Bu hafta çok sorgulamadığımız, sosyal medyada videolarına denk geldiğimizde kimi zaman "Ayy!" diyerek acıma duygusuyla geçtiğimiz kimi zaman bizi ağlatan; özel gereksinimli bireylerin düğünleri, kına geceleri, askerlik için yemin etme ya da sünnet seremonilerinden bahsedeceğim.
Bu konu aklıma düştüğünden bu yana birçok tarama yaptım, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan görüş aldım, deneyimine güvendiğim uzmanlardan görüşler aldım ve sizler için bu yazıyı hazırladım.
...
Burada atıfta bulunacağım dört uzman olacak. Birinci uzman deneyimine çok güvendiğim, senelerdir özel gereksinimli bireylerle çalışan bir klinik psikolog, ismini yazımda kullanmamamı rica ettiği için ismini veremiyorum; yazıda o isimden "Deneyimli Kaynağım" diye bahsetmem umarım tuhaf olmaz. Diğer uzmanlar ise okulda birlikte çalıştığımız Psikolog Mustafa Gürcan, Çocuk Gelişimci İpek Akkaya ve Fizyoterapist Yaren Ayhan.
...
Düğün davetiyesi almamın hemen ardından elimin altındaki kaynakları, bilgisayarımdaki doküman arşivimi ve nihayetinde internetteki bilimsel çalışmaların bulunduğu arşivleri birer birer taradım. Karşıma spesifik olarak bu konularla ilgilenmiş bir çalışma çıkmadı, daha uzun bir araştırma yapsam bulacağımı düşünüyorum.
Bulduğum kaynaklar genellikle cinsel sağlık, toplumsal uyum becerileri ve cinsellik eğitimi ile ilgiliydi ancak "seremoni" kısmına değinen çok yoktu.
Bu nedenle farklı kaynaklara yöneldim.
...
Öğretmen arkadaşlarım ile her çarşamba yaptığımız toplantının ardından bu konuyu tartıştık. Arkadaşlarımın görüşleri kısaca şu şekildeydi:

Psikolog Mustafa Gürcan, bu tür seremonileri net şekilde yadsımak yerine ailenin, özel gereksinimli bireyin ihtiyaçları üzerinde durdu. Yani özel gereksinimli birey bir duruş olarak "Ben askere gitmek istiyorum. Bu nedenle de özel gereksinimli bireylerin yaptığı, bir günlük temsili askerlik seremonisine katılacağım." gibi bir tutum sergilerse bu seremoniye katılmasında herhangi bir sakınca olmadığını savundu. Ancak özel gereksinimli bireyin herhangi bir ihtiyacı, güdüsü olmadan sadece ailenin toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, özel gereksinimli bireyin böyle bir sürece maruz bırakılmasının taciz olarak nitelendirilebileceğini belirtti. Yani Mustafa Hocam için önemli olan bireyin ve ailenin farkındalığı, ihtiyaçları.

Çocuk Gelişimci İpek Akkaya ise, gelişimsel bir bakış açısı ile özel gereksinimli bireyin gelişim görevinin ne olduğunu sorguladı. Yani özel gereksinimli bireyin gelişim görevi evlenmek ise evlenmesinde herhangi bir sakınca olmadığını belirtti. Burada mühim olan, özel gereksinimli bireyin bu gelişim görevlerine hazır olması, başarmayı istemesi ve ailesinin de onun desteklemesi.

Son olarak Fizyoterapist Yaren Ayhan ise net şekilde bu tür seremonileri desteklemediğini ve bireylerin gelişiminden ziyade ailelerin ihtiyaçlarının odak alındığını düşündüğünü belirtti.
...
Bu bilgilerin ardından deneyimli kaynağım ile bir telefon görüşmesi yaptık. Bu görüşme benim için oldukça ufuk açıcı oldu. Kaynağım şu şekilde bilgi verdi (Cümleleri not alabildiğim kadarıyla, kendi kelimelerim ile aktarıyorum.):

  • Özel gereksinimli bireyin algılamadığı, duygusal olarak hedeflemediği, hayatında fark yaratmayacak ancak yetişkinlerin ihtiyaçlarını karşılamak için organize edilen bu tür seremoniler, duygusal bir istismardır.
  • Özel gereksinimli bireylerde, hedefi çoğunlukla yetişkin belirler ve bu hedeflerin kimin için olduğunu yetişkinin doğru belirlemesi gerekir. Bu tür seremonilerin, birey için mi aile için mi olduğu oldukça önemli bir nokta.
  • Bu tür seremonilerde bireyin rızası olmadan bir de maddi kazanç elde edilmesi, olayı farklı bir boyuta taşımaktadır. Bu, özel gereksinimli bireyin özel gereksinimini pazarlamaya kadar varan, iyi niyetli gibi görünse de altında daha olumsuz durumların yattığı bir durum. Ayrıca konuşmakta fayda var.
  • Özel gereksinimli bireyin yaşam hedeflerinde bu seremonilerin (evlenme, mezuniyet, askere gitme) olup olmadığı da önemli. Özel gereksinimli birey başka doyum kaynakları bularak bu hedeflerin olmamasını ödünleyebilir, sağlıklı olan budur. Ancak bu ödünleme sırasında, özel gereksinimli bireyi bir seremoniye dahil etmek duygusal gelişimi açısından zorlayıcı ve birçok psikopatolojik duruma sebep olacak bir durumdur. 
  • Temsili askerlikte yaşam şekli değişirken, evlilik gibi seremoniler sonrasında bireylerin yaşam şekli değişir. Damatsız/gelinsiz düğün gibi seremoniler sonrasında bir değişiklik olmasını beklemiyoruz ve bu değişiklik olmaması yine aynı psikolojik sorunlara sebep olabiliyor.
Kısaca bütün görüşmelerim, tartışmalarım ve araştırmalarım sonucunda şöyle özet bir bilgi sunabilirim: Özel gereksinimli bireylerin yaşam hedeflerinde olan seremoniler dışında, bireyin gelişim görevlerine uygun olmayan seremonilere bireyleri dahil etmek tacizin farklı bir boyutudur. Burada ailelerin bilinçli bir şekilde bu sürece yön vermeleri gerekmektedir.
...
Şimdiden güzel bir 2020 bekliyorum. Görüşmek üzere.

17 Aralık 2019 Salı

Kış Hastalıkları ve Özel Gereksinimli Bireyler



Merhabalar. Bu hafta sizlere hasta yatağımdan yazıyorum. Hangi çocuğumdan ya da hangi ziyaretçimden aldığımı bilmediğim, boğazımda minik bir kriz yaratan beta virüsü ile mücadele ediyorum. Hazır, vücudumda beta ile mücadale eden ilaçlarım, meyvelerim varken çocuklarım nasıl hasta olmaz, var olan salgınlardan okulumu ve çocuklarımı nasıl koruyabilirim diye düşünürken birçok makale taradım ve birçok bilgi edindim. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Hadi başlayalım.
...
Özellikle kış aylarında kreşlerde, ana okullarında, okullarda ve rehabilitasyon merkezlerinde birçok çocuk hasta olur ve bu hastalık bir anda okula yayılıverir. Sonra da salgın meydana gelmiş olur ve hastaneye gittiğinizde doktor size der ki "Zaten salgın var!". Bu salgını önlemek ne derece mümkün bilemiyorum; benim burada birkaç farklı unsura önereceğim nokta, okuldaki yayılmayı engellemek amacıyla olacak:

  • Okul yönetimleri:
    • Özellikle rehabilitasyon merkezlerinde, kamera sistemi dolayısıyla öğrencilerin, devamsızlık yapmamaları için, hasta olsalar da okula "getirilmeleri" sağlanmakta. Ben ise şunu önereceğim. Bir çocuğunuzun dersini, hasta olduğu için iptal ettiğinizde bir dersi iptal etmiş olursunuz. İptal etmediğinizde ise çocuğun gezdiği her alan risk alanı olur ve diğer çocuklar bu riskleri fark edemeyebilir. Bir çocuk hastayken bir anda on çocuk hasta olur ve böylece on ders, siz iptal etmeseniz de yapılamamış olur. Maddi zararı gösterdiysem daha önemli konulara geçebiliriz.
    • "Okul sağlığı" kavramı ile karşılaştım ve çok mutlu oldum. Bakın tanımı bile var: "Okul sağlığı; geleceğin toplumunu oluşturacak bireylerin bedensel, ruhsal ve sosyal sağlıklarını bu günden korumak, mutlu ve sağlıklı bir toplum oluşturmak demektir.". Okulun sağlıklı olması demek ülkenin yarıdan fazlasının sağlıklı olması demek, okulda sağlığını korumayı bilen bireyler yetişmesi demek gelecekteki toplumun böyle bir toplum olması demektedir. Bu nedenle okulun dört temel görevi vardır; "sağlık eğitimi" sunmak, öğrencilere sağlıklı bir yaşam biçimi kazandırmak, koruyucu sağlık hizmetleri sunmak ve aile ile işbirliği yapmak. Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isteyen okul yöneticileri, birinci sıradaki kaynağımı okuyabilirler.
    • Salgın dönemlerinde sınıflarda acil durumlarda kullanılabilecek minik çantalarda "acil durum kitleri" bulundurulabilir. Bu kitlerin içinde eldiven, maske, el kremi gibi ürünler bulunabilir. Ecza dolabı dışında bir kitten bahsediyorum. Bu çantaların oluşturulması okul yönetimlerinin görevi diye düşünüyorum.
    • Aileleri bu konuda bilgilendirecek seminerler, toplantılar verilebilir.
    • Çocukları beta gibi, grip gibi, nezle gibi hastalıklara yakalandığında ailelerin neler yapması gerektiği ile ilgili bilgilendirici afişler, pankartlar, mini mektuplar okula asılabilir, ailelere ulaştırılabilir.
    • Olağanüstü durumlarda ailelere mesajla bilgi verilebilir. Örneğin: "Nihan Öğretmen pazar günü gittiği hastanede Beta Virüsü'nü taşıdığını öğrendi. Bu hafta derslerine maskeyle girecek. Çocuğunuzun bu şekilde seansa katılmasında sakınca görürseniz telafi seanslarımızı belirlemek için bizi arayabilirsiniz." gibi bir mesaj çok kullanışlı olacaktır.
  • Öğretmenler:
    • Hasta öğrencilerin takibi için burada özellikle öğretmenlere rol düşünüyor. Hastalık öncesi belirtileri olan (hapşuran, öksüren, terleyen, üşüyen, halsiz olan) çocuklarınızın ailelerini bilgilendirip bir sonraki seansa kadar bir doktora görünmeleri önerin.  Öneriniz sonrasında çocuğunuzu arayın, ertesi haftaya kadar hasta çocuğunuzu unutmayın, hal hatır sorun. Çok keyifli oluyor öyle.
    • Hasta ya da hasta olma ihtimali olan çocuğunuz sınıftan çıktıktan sonra sınıfınızı mutlaka havalandırın.
    • Öğretmenler de gün içerisinde ister istemez hasta olan, hasta olma ihtimali olan ya da taşıyıcı olan çocuklarla bire bir, karşılıklı seanslar yapmaktalar. Bu nedenle öğretmenlerin sınıflarında acil durumlar için mutlaka birkaç maske olmasında fayda var. Bu maskeler hem öğretmenlerden öğrencilere hem öğrencilerden öğretmenlere hastalık bulaşmasına engel olabilir.
    • Her ders sonrası el yıkamak, seneler önce birlikte çalıştığım bir İşitme Engelliler Öğretmeni'nden yadigar kaldı bana. (Yazımı okuyor ise kendini bileceğinden eminim. Sevgiler hocam.) Bu; bence çok değerli bir alışkınlık, çünkü hastalıkların bizim kanalımız ile gezinme ihtimalini oldukça azaltıyor. Burada okul yönetimlerine düşen görev ise öğretmenlere; kendilerini, çocuklarını ve okulu koruyacak hijyen önlemlerini alabilecekler teneffüsler tanımaları.
    • Birçok alerjik hastalık, öğretmenlerin çocuklarını tanıyarak sınıflarında ve okulda gerekli önlemleri almasını sağlayarak şiddetini azaltır ya da çocuğun bireysel yaşantısına zarar vermeyecek bir seviyede tutulabilir. Burada öğretmenin çocuğu tanıması, bilgilenmesi ve okuldaki yardımcı personelin bilgilenmesini sağlaması önemlidir. Bu konuda da ikinci kaynağımı okuyabilirsiniz.
  • Ebeveynler:
    • Kış aylarında doktorunuza danışarak takviyeler, beslenme önerileri alabilirsiniz. Unutmayın ki sağlıklı bir beslenme, sağlıklı bir kış demek. (Bu cümleyi ben buldum.)
    • Bu süreçte bol bol meyve ve sıvı tüketimi de önemli. Özel gereksinimli bireylerin beslenmesinin önemiyle ilgili daha önce de konuşmuştuk, bu beslenme düzeninin içine kış aylarında bağışıklık sistemini destekleyecek maddeler yönünden zengin meyveleri eklemekte fayda olabilir.
    • Benim sıklıkla gördüğüm nokta çocukların özensiz giydirilmesi. Henüz kendi kıyafetlerini seçme, giyme, çıkarma becerileri olmayan çocuklarımızı ebeveynleri "giydirir". Bu giydirme işi kışın daha önemlidir. İçlik, atkı, bere kullanımı sağlıklı kalma ihtimalini arttırır. Bazı çocuklar duyusal ihtiyaçları sebebiyle çeşitli kıyafetlere çeşitli tepkiler verebilir, üşümüyor gibi davranabilir ancak üşürler ve eninde sonunda onları rahat ettirecek şekilde sıkı giyinebilirler. Bu kıyafetleri bulmak ebeveynlerin zorunluluğudur.
    • Aldığınız bütün önlemlere rağmen çocuğunuz hasta oldu, bu durumda her şeye rağmen okula/kreşe/merkeze göndermeyin. Diğer çocukları da öğretmenleri de düşünün. Doktorunuzdan, bulaşma riskini öğrenip, onun onayının ardından okula devam edin. Bu, çok çok önemli.
    • Çocuğunuz hasta olmadan ona maske takma alışkanlığı edindirin. Hasta olduğunda maske taktığında yadırgamamış olacaktır. "Maske takma oyunu" gibi bir oyun üreterek ara ara maske taktığınız günler oluşturun. Hasta olduğunda size bulaşmasını da bu şekilde engellemiş olacaksınız.
    • Ve tabi spor! Özel gereksinimli çocukların çoğunun düzenli spor yapmadıklarını, bu sürecin yönetiminin ailede olması gerektiğini daha önceki yazılarımda konuşmuştuk. Düzenli spor yapan çocukların/bireylerin bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu artık bilimsel olarak bilinen bir gerçek. Bu nedenle daha çocuklarımız grip olmadan, düzenli spor yapmaya başladıklarında göreceğiz ki o kış daha sağlıklılar! Üçüncü kaynağım, bu konu hakkında.
    • Bir de aşı konusu var! Yakın çevremde aşıyı reddeden ebeveynler var; ancak ben, son dönemde yaptığım okumalarla ve tarafsız bilim insanlarının yaptığı açıklamalarla birlikte aşıyı destekliyorum. Tarihte kalmış hastalıkların yeniden ortaya çıkması aşının reddedilme oranıyla aynı. Bu nedenle çocuklarınızın aşılarını zamanında ve tam yaptırmanız gerektiğini önereceğim. Kaynakçada, dördüncü sırada belirttiğim yazıdan da bu konuda bilgi alabilirsiniz.
    • Bir de tabi sabah programlarında önerilen bazı reçeteler, çaylar vs var. Evet onlar da kültürlerimizin bir parçası ancak düzenli devam ettiğiniz çocuk doktorunuza, diyetisyeninize danışmadan hızlı kararlar vermeyin, uygulamalar yapmayın. Bu da bir dost değil, uzman tavsiyesi.
Umarım fikir veren, yardımcı olan bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

Kaynaklarım:

4 Aralık 2019 Çarşamba

Erken Okuryazarlık mı Okuma Yazma mı?



Merhabalar. Aslında bu hafta yazı yazmayı planlamıyordum ancak birazcık "damarıma basıldı", ben de aldım kalemi, kağıdı, bilgisayarı ve makaleleri elime, başladım yazmaya.
"Damarıma basıldı" derken neyi kastettiğimi açıklamam gerek biliyorum. Son dönemde takip ettiğim kreş, ana okulu, ana sınıfı sosyal paylaşım hesaplarında, internet sitelerinde gördüğüm kavram karmaşası beni şaşkına çevirdi. Bir değil, iki değil, on değil, birçok kez ve birçok farklı kurumdan bunu görünce buraya taşımak ve "bildiklerimi paylaşmak" istedim.
.
Konum çok sade ve basit. Erken okuryazarlık becerileri okuma yazma eğitiminin önkoşuludur ve erken okuryazarlık becerileri çalışırken "okuma yazma becerileri" çalıştığımızı söylemek yanlıştır. Çünkü o etkinlik sonrasında çocuğumuz (ki zaten gelişimi henüz bu beceriye hazır değil) okuma yazmaya başlamayacak. Bunun bilimsel temelli açıklamasını yapacağım tabi. Ama acelesi olup meseleyi anlayıp çıkmak isteyenler için kısaca özetledim.
.
Tevhide Hoca ve arkadaşlarının kaynakçada yer verdiğim makalesinden, şu ibareyi olduğu gibi alıyorum "Bu açıdan bulgular artık okumanın, öğrencinin belli bir zihinsel olgunlaşma sürecine ulaşmasının ardından kendiliğinden gelişen doğal bir süreç olduğu ve hazır olunduğunda kendisine uygun çevresel ortamların sunulmasıyla kazanılacağı yönündeki yaklaşımları desteklememektedir (Bursuck ve Damer, 2007).". Yani günümüzde artık okuma yazma kendiliğinden gelişen, çocuk yaşına geldiğinde oluşan bir beceri değildir fikri hakim ve önkoşul beceriler desteklendiği taktirde bu becerinin edinimi daha kolay.

Yine aynı çalışmanın devamında "Çocukların okula başladıklarında okumayı öğrenmede karşılaştıkları güçlükler ve bu güçlükleri belirlemeye yönelik yapılan araştırmaların sonuçları, okul öncesi dönemde okumaya hazırlık becerilerinin geliştirilmesi konusunu gündeme getirmiştir." diyor hocalarımız. Yani okul öncesi dönemde okuma yazma çalışın demiyor, önkoşul/hazırlık becerileri destekleyin diyor dolaylı yoldan da olsa.

Ve aynı çalışmada erken okuryazarlık becerilerinin tanımı da veriliyor: "Erken okuryazarlık ise bireylerin erken dönemde formal okuma-yazma öğretimine başlamadan önceki dönemde, okuma yazmaya ilişkin kazanmaları beklenen önkoşul bilgi, beceri ve tutumlarının tümü olarak ifade edilmektedir (Sulzby ve Teale, 1991; Uzuner, 1997; Whitehurst ve Lonigan, 1998)."

Görmüş olduğumuz gibi okuma yazmayı öğretmekten bahsedilmiyor, okuma yazmaya önkoşul olan becerilerden, tutumlardan bahsediliyor. Okul öncesi dönemde beklenen ve uygulanması gereken budur.

Kaynakçamda sunduğum ve Gökçe Hoca ve Abide Hoca'nın çalışmasında ise şu ibare var, yine olduğu gibi alıyorum; "Bu durum 1980’li yıllar öncesinde benimsenen “okuma ve yazmaya hazırlık” yaklaşımına farklı bir bakış açısı getirmiştir (Teale ve Sulzby, 1992). Whitehurst ve Lonigan (1998), çocuğun çevresiyle etkileşim kurarak okuma ve yazma deneyimlerini yaşamaya başladığını ifade eden “erken okuryazarlık” kavramının, sonraki okuma ve yazma becerilerinin bir yordayıcısı olarak bazı bilgi, beceri ve tutumları içerdiğini belirtir.".

Okul öncesi eğitim veren bir kurumda çalışıyor ve çocuklarınız ile okuma yazmaya hazırlık yapmak istiyor olabilirsiniz. Burada mühim olan ilk soru: Çocuklarımın erken okuryazarlık becerileri ne durumda?
Bu sorunun yanıtını almak için hocalarımız birçok ölçek geliştirdi, fikir verecek birçok yayın paylaşıldı. Ayrıca burada kendi kendine blog yazıp bildiklerini paylaşmaya çalışan ben bile bu konuda birkaç yazı yazmışım. O yazılara şuradan ulaşabilirsiniz.

Umarım derdimi anlatabilmişimdir.
Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.

Kaynaklarım:
Kargın, T., Ergül, C., Büyüköztürk, Ş., & Güldenoğlu, B. (2015). Anasınıfı Çocuklarına Yönelik Erken Okuryazarlık Testi (EROT) Geliştirme Çalışması. Ozel Egitim Dergisi16(3). 
İsterseniz bu çalışma için şuraya da tıklayabilirsiniz.

KARAMAN, G., & AYTAR, A. G. (2016). Erken okuryazarlık becerilerini değerlendirme aracı’nın (EOBDA) geliştirilmesi. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi12(2).
İsterseniz bu çalışma için şuraya da tıklayabilirsiniz.
x