bilmemiz gereken kavramlar yazı dizisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilmemiz gereken kavramlar yazı dizisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Şubat 2019 Perşembe

Bilmemiz Gereken Kavramlar Yazı Dizisi - 5: Pekiştireç mi? Ödül mü?



Merhabalar. Geçen hafta söz içerisinde, okuldaki iş arkadaşım Abdullah Akburak bir cümle kurdu. "Hâlâ alanda pekiştireç nedir, ödül nedir bilmeyen öğretmenler var.  İkisinin arasındaki farkı bilmiyorlar." dedi.(Şunu da not düşelim; ben bu cümleyi duyana kadar her birini birbirinin yerine kullanıyordum. O an dilimin ucuna hangi kelime gelirse o çıkıveriyordu.) Durup bir etrafıma baktım. Bana birkaç soru soran öğretmene ben de bu soruyu yönelttim ve sorduğum 7 öğretmenin 6'si bu iki kavramı birbirinden ayırmakta başarılı olamadı. Ben de bu hafta (geç de olsa) aldım kalemi elime.
Gecikme sebebimi de anlatayım da yürekler hafiflesin: Sol gözümde bir iltihap var ve günlük yaşamımı derinden etkiliyor. Uyuma isteği ve her daim baş ağrısı, yorgunluk yaşıyorum. Bu hafta böyle geçtiğinden bilgisayarda vakit geçirmekte zorlandım.
Sebebimizi anlattıktan sonra başlayalım kısa ve öz yazımıza.

Aslında daha önce pekiştireç ve türlerini konuşmuştuk. Buradan o yazıma ulaşabilirsiniz. Peki o gün ne demişim? Pekiştireç bir davranışın devam etmesini sağlayan bir uyarandır. Bu bilgi cepte. (Bu bilgide kaynağım şu makale.)

Peki biz neden cümle içinde pekiştireç ve ödülü aynı anlamla kullanıyoruz? Tamamen "tembelliğimizden" diyerek işin içinden çıkamayız. Her iki kelime de aynı duyguları çağrıştırdığı ve süregelen kullanımları sebebiyle bu böyle. Oysaki ödülün direkt olarak kelime anlamına bakacak olursak bir yarışma, bir iş sonrası kazanılan bir hediye, madalya, plaket, arma gibi bir şeydir. Yani aslında ödül için sonunda ödül olduğunu bilerek ve bu ödülü isteyerek bir yarışa girmek, rekabet etmek gerekiyor. Ama pekiştireç için bu mümkün değil. Şuradaki yazıda Nicky Nükte Altıkulaç harika anlatmış, dilbilimsel açılardan da bakarak hem de.

Pekiştireç kullanımında amaç öğrenmeye özendirmek, istendik davranışın devamını sağlamaktır. Ödülde ise bir yarışma sonucunda bireylere sunulan maddi bir karşılık söz konusudur. Kafa karışıklığı yaratmayacaksa şu cümleyi kurmak istiyorum: Pekiştireçler ödül niteliğinde nesneler de olabilir ancak her pekiştireç bir ödül değildir. (Burada ise kaynağım bu makale.)

İsterseniz bir örnek ile ne pekiştireç ne ödül ortaya koyalım ve yazıyı bitirelim: Örneğin 8 yaşında otizmli bir kızımız olsun ve adıda Nını olsun. Nını adına her tepki verdiğinde öğretmeninin ona verdiği "yıldızlar" pekiştireçken, Nını'nın okulda katıldığı bir koşu yarışması sonrası kazandığı madalya bir ödüldür.

Bence oldu.

Bundan böyle ben cümlelerimde bu ayrıma dikkat edeceğim. Peki ya siz?

Haftaya görüşmek üzere. Sevgilerimle.

19 Şubat 2018 Pazartesi

Bilmemiz Gereken Kavramlar Yazı Dizisi - 4



Herkese güzel bir haftadan merhabalar. Bu hafta yine, özel eğitim sürecinde sıkça duyulan ve kullanılan kavramları açıkladığım yazılarımdan birine yer vermek istedim.
Çocuklarımın performans kayıtlarını tuttuğum ve ailelerde bulunmasını istediğim defterlerde sıklıkla "Başlangıç Değerlendirme", "Öğretim Oturumu", "Öğretim Sonu Değerlendirmesi" gibi kavramlar kullanırım. Bu kavramları "BD", "ÖO", "ÖS" olarak kısaltarak yazarım. Her defterimde bu işleyiş söz konusudur. Defterlerin başına da hangi kısaltma neyi temsil ediyor diye eklesem de daha ayrıntılı şekilde konuşmak ve yazmak çoğu zaman mümkün olmaz. İşte şimdi ben de bu kavramları açıklayarak hem blog okuyucularına hem de velilerime açıklama yapmış olacağım. Kârlı bir yazı olacak benim için.
...
Her öğretmen sınıfa girdiğinde çocuğunun sınıfa ısınmasını sağladıktan sonra derse başlar ve önceki derste öğrenilenlerin ne kadarının bugüne geldiğini ölçümler. Bunu, öğretmenler kullandıkları öğretim yöntemlerine göre not alır ve uygularlar. Her dersin başında yapılan bu yoklama oturumlarına "Başlangıç Değerlendirmesi" denir.
Burada hedefimiz; çocuğumuzun daha önce çalışılan beceriyi öğrenip öğrenmediğini, hatırlayıp hatırlamadığını ortaya koymaktır.
Burada yönergeyi sunuyoruz ve herhangi bir dönüt vermeden çocuğumuzun tepkisini not alıyoruz. Örneğin: "Haydi ellerini yıka." dedik ve gözlemlemeye başladık. Kıyafetinin kollarını yukarı çekti, musluğu açtı, ellerini ıslattı, sabun aldı, sabunu tam durulamadan musluğu kapattı ve ellerini kuruladı. Burada ellerini durulama içeren basamağa eksi koyuyoruz ve herhangi bir müdahalede bulunmuyoruz.
Örneğin BD) + + - - 2/4 ise ölçüt karşılanmadığı için basamak/beceri tekrar çalışılır. Ölçütümüz genellikle %75'tir. Bu yüzde karşılanmadığında ölçüt karşılanmamış olur ve beceri öğrenilmemiştir. Bu nedenle yeniden çalışılmalıdır.
Fakat BD) + + - + 3/4 şeklinde bir ölçüt alınmışsa ölçüt karşılanmış demektir ve bir üst basamağa geçilebilir ya da becerinin kalıcılığını alma basamağına geçilebilir. Burada; bir deneme neden bu kadar önemli, diye sorabilirsiniz. Her yoklama oturumunda en az dört deneme alınır ki çocuğumuzun beceriyi bilip bilmediği net şekilde ortaya konsun ve şans faktörü ortadan kaldırılsın. (Tek ve çok fırsat konusuna girmiyorum.)

Başlangıç değerlendirmesinden çıkan sonuca göre de derste hedeflenen beceri belirlenmiş olur. Örneğin mor kavramının altıncı basamağında ölçütü karşılayan bir çocuk ile o ders mor kavramının yedinci basamağı çalışılmalıdır. Ancak ölçüt karşılanmadıysa altıncı basamak yeniden öğretilmelidir. İşte bu öğretimlerin yapıldığı oturumlar, denemeler ise "öğretim oturumu" olarak nitelendirilir.
Öğretim oturumunda, öğretmen, çocuğuna uygun olarak seçtiği öğretim yöntemi ile öğretimini yapar ve öğrenmenin oluşmasını hedefler. Öğretim oturumlarında temel hedef ölçüm yapmak değil öğretmektir.
Defterimde de genelde öğretim oturumlarının karşısında şöyle yazar ÖO) (Sİ) (Sİ) + (Sİ)  1/4 . Burada birinci, ikinci ve son deneme sözel ipucu ile yapılmışken, üçüncü deneme bağımsız olarak yapılmıştır. Bu dört deneme sonrası çocuğumuzda öğrenme olduğunu söylemek pek mümkün değil, çünkü ölçütü karşılamadı.
Öğretim oturumlarında yazanlar, çocuğumuzun öğrenme hızını ve öğrenme şeklini de gösterir. Örneğin bir beceriyi önce fiziksel yardımla yaparken bir deneme sonra sözel ipucuna geçebilen bir çocuk hızlı öğreniyor demektir. Bir beceriyi model olma ile yapabilirken bir anda fiziksel yardıma geçen bir çocukta da o öğretim yöntemi işe yaramıyor demektir. Bu gibi çıkarımlar bu notlarla alınabilmektedir.

Öğretiminizi yaptınız ve dersi sonlandırmak üzeresiniz. İşte, son kez alınan ve dersteki öğrenme durumunu ölçen yoklama oturumuna da "Öğretim Sonu Değerlendirmesi" diyoruz.
Öğretim sonu değerlendirmesinin temel hedefi; yapılan öğretim oturumunun ne kadar başarılı olup olmadığını görmek ve çocuğun öğretim sonrası performansını kaydetmektir.
Bu oturumda da herhangi bir dönüt vermeden çocuğumuzun tepkilerini not alıyoruz ve dersi sonlandırıyoruz. Örneğin on kelimeli cümlede kim sorusuna okuduğunu anlayarak cevap verme becerisini çalıştık ve öğretim oturumunu bitirdik. En az dört deneme alarak bu becerinin ne kadar öğrenildiğini belirleyerek dersi öyle sonlandırıyoruz.
Örneğin ÖS) + - - - 1/4 ölçütü veriyorsa çocuğumuz beceriyi öğrenmedi demektir. Hemen bu beceri ile ilgili bir ödev vermek doğru tercih olabilir. Ya da ÖS) - + + + 3/4 ölçütü verildiyse ölçüt karşılanmıştır ve çocuğumuz öğretim oturumunda çalışılan beceriyi öğrenmiştir. İşte o zaman değmeyin keyfimize!

Sayfanın başındaki fotoğrafta ise ders sonrası kırmızı kalemle önemli ölçütlerin dikkat çekildiği bir ders defteri var. Benim kullandığım bir ders defterim.
  • Burada çocuğum, etkinlik tamamlama becerisinde 4/7 ölçüt ile "-" aldı ve bu beceri yeniden çalışılacak.
  • Etkileşimli kitap okuma etkinliğinde ise buraya yazmasam da 10 kelimeli cümle içeren kitapları dinlemesi hedefim ve "+" alınmış bile.
  • Nesnelerin resimlerini ayırt etme becerisinde ise beşinci grup nesneleri iki seçenek arasından ayırt etmesini istedim başlangıçta, ancak çocuğum; öğretim oturumu yapmaya gerek kalmadan, iki basamak birden ilerledi ve ben de öğretim oturumu almadım.
  • Kırmızı kavramında da sekizinci basamaktan dokuzuncu basamağa geçtiğini seçebiliyorsunuzdur.
  • Üç heceli kelime taklidinde ise ölçüt vermediği için öğretimimi yapıp ardından öğretim sonu değerlendirmemi aldım.
  • Ayrıca ders boyunca işlevsel kullandığı kelime, ses ve cümleleri de not alarak dil ve konuşmanın ifade edici kısmında ne durumda görmüş oldum. Benim bir derslik sayfam bundan ibaret.
  • Bu defter sayfası başka bir öğretmen çocuğumu derse aldığında ya da aileye fotoğrafını çekip yolladığımda, dersin her dakikasında ne olduğunu herkesin bilmesini sağlıyor. Şeffaf ve daha bilimsel bir süreç yaşamama en büyük yardımcı bu sistem. (Biz Hemdem Özel Eğitim'de bütün öğretmenler bu sistemi kullanıyoruz, mis gibi oluyor.)


Umarım sizler için ilgi çeken ve özel eğitimle ilgili yeni fikirler ve soru işaretleri sunan bir yazı olmuştur. Şimdiden kolaylıklar diliyorum, sevgiler.

12 Aralık 2017 Salı

Bilmemiz Gereken Kavramlar Yazı Dizisi - 3



Merhabalar. Seminerler, dersler, yeni öğrenciler, ilerlemeler, okul görüşmeleri, toplantılar derken vakit nasıl geçiyor anlayamıyorum. Farkında değilim ama bu keyifli bloğu kuralı üç yılı geride bırakıyorum. Keyifle geçen aylar ve günlerden oluşuyor bu zaman dilimi. Daha keyiflilerine hazırlanıyoruz.
Bu hafta yukarıda bahsettiğim toplantı seminer gibi etkinliklerde sıkça karşılaştığım kavram karmaşalarından birine değinmek istiyorum. Çoğu aile kendi çocuklarının tanılarını dahi net bilemeyebiliyor ve yanlış adımlar atabiliyor. Bu hafta bu tanımlar, tanılar üzerinde duracağım.
...
Öncelikle şunu vurgulamalıyım. Tıbbi tanı ve eğitsel tanı arasındaki farka sık sık değiniyoruz. Tıbbi tanı eğitsel tanıya fikir verebilir ancak bir öğretmen sadece tıbbi tanı ile derslerini şekillendiremez. Down Sendromu tanılı bir bebeğin "eğitilebilir/öğretilebilir" gibi gruplandırmasının dışında; yapılan ayrıntılı değerlendirmeler ile kendi ihtiyaç ve önceliklerini belirlemek gerekmektedir. Bu değerlendirme sonrasında eğitim süreci planlanabilir. Bu nedenle doktorların ne söylediğini evet önemseyelim, yol göstericimiz olarak alalım ancak öğretmenlerimizin yaptığı değerlendirmelerin ise önemini unutmayalım.
...
Zihinsel engel: "Doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrasında çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişimsel dönemde ortaya çıkan, uyumlu davranışlarda görülen yetersizliğe ilaveten dikkat, algılama, bellek ve muhakeme gibi genel zeka fonksiyonları açısından normalin altında olma durumudur." (Bu; Zihinsel Engelliler Vakfı'ndan aldığım bir tanım.)
Burada şuna vurgu yapmalıyım otizm ile zihinsel engel birbirinden farklı durumlardır. Her otizmli zihinsel engelli değildir, her zihinsel engelli de otizmli değildir.
Zihinsel engelli bireyler için dersin işlenişini, ortamı ve materyalleri bireyselleştirdiğimizde, çocuğumuzun potansiyeline göre "her şey"i öğretebiliriz. Bu cümlede asil hedefim çocukların bir şey öğrenemiyor olduğu algısını yıkmak; her şeyi öğrenirler vaadi vermek değil. Gerekli uyarlamalar yapıldığı takdirde çocuklarımızın hepsi eğitimden yararlanabilirler.

Görme engeli: "Görme engellinin (kör ve az gören) yaygın kabul gören iki farklı tanımı vardır. Bunlardan biri yasal, diğeri eğitsel tanımdır. Yasal tanım tıp alanında çalışanlarca ve sosyal güvenlik kurumlarınca benimsenirken, eğitsel tanım görme engelliler için öğretim düzenlemelerinin planlanması sırasında kullanılır." Bu da rehabilitasyon.com'dan alınan bir tanım. Buna zaten gayet aşinayız. Burada dikkat çekmemiz gereken total kayıp olup olmama durumu. Her birey biraz ışık, biraz gölge fark eder. Bunu unutmamalı.

İşitme engeli: Bireyin işitme duyarlılığının onun gelişim, uyum özellikle de iletişimdeki görevlerini yeterince yerine getirememe halidir. Bir bireyin işitme eşik düzeyinin, herhangi bir frekansta odyogram üzerindeki sıfır eşiğinden belirli derecede sapması bir işitme kaybı gösterir.
Daha ayrıntıya gerek var mı? (Ben böyle sorup sorup geçiyorum ama bilgi almak istediğiniz konularda bana yazabilirsiniz, daha ayrıntılı yazılar yazabilirim.)

Fiziksel engel: "Yaralanma ya da fiziksel veya zihinsel bir rahatsızlık nedeniyle bazı hareketleri, duyuları veya işlevleri kısıtlanan (kişi). Engeller doğuştan gelebilir veya sonradan geçirilen hastalıklar veya kazalar sonucu ortaya çıkabilir." bu da Vikipedia tanımı.
Genellikle de 3 Aralık'ta fiziksel engelliler üzerinden farkındalık yaratılmaya çalışılır ancak her engel dışarıdan da görülmeyebilir. Tabi fiziksel engel için de bir bilinç oluşturmalıyız ancak tek alana odaklanmak bence oldukça ihmal edici bir tutum.

Yaygın gelişimsel bozukluklar: "Yaygın gelişimsel bozukluklar (YGB), sosyalleşme ve iletişim gibi çoklu temel fonksiyonların gelişmesinde gecikmeler içeren beş bozukluğu içeren bir tanı grubudur." diyor Vikipedia.
Buradaki beş bozukluktan biri artık bu başlık altında değil. Rett Sendromu'nu artık ayrı bir alan olarak değerlendiriyoruz. Geriye kalan dört durum ise: A-tipik otizm, otizm spektrum bozukluğu, asperger sendromu, Çocukluğun dezintegratif bozukluğu. Bütün bu sendromlar kendine has özelliklere sahiptir ancak ortak nokta sosyal becerilerde güçlükler ve iletişim becerilerinde sınırlılıklar.
YGB denilince artık bunlar hep aklınıza gelmeli. Sizinle göz kontağı kurmayan, farklı hareketleri olan bireyleri otobüste, sokakta görünce geri çekilmek yerine sizinle etkileşim kurmasına fırsat vermek daha güzel bir seçenek hepimiz için.

Otizm: "Otizm, doğuştan olan, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen nörobiyolojik bir bozukluktur. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyen ve kişinin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkmakta ve bireylerin sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkilemektedir." Otizm Vakfı bu şekilde tanımlıyor.
Otizm, Yaygın Gelişimsel Bozukluklar başlığı altında yer alan bir gelişim bozukluğu olarak karşımıza çıkıyor. YGB tanılı dediğimizde sadece otizmli olduğunu ifade etmiş olmuyoruz. YGB'nin altında birçok farklı tanı da var az önce bahsettiğim gibi.

Dil ve konuşma güçlüğü: "Bir kişi diğerlerini anlamakta, düşüncelerini paylaşmakta güçlük çekiyorsa bu dil bozukluğudur. Eğer bir kişi konuşma sesleri düzgün veya akıcı telaffuz edemiyorsa, konuşması akıcı değilse ya da sesiyle problemi varsa bu konuşma bozukluğudur." anatomica.com böyle tanımlıyor. Kekemelik, fısıldayarak konuşma, konuşmama, afazi gibi durumlar hep bu güçlüğün altına eklenebilir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite: En popüleri, kimselerin dilinden düşmüyor. Gelişim dönemine göre gayet normal hareket eden bir çocuk anne ve babasına göre bir anda "hiperaktif" olabiliyor. Peki ya gerçeği nedir? Okul öncesi ve okul dönemi çocuklarında görülen, etkinliğe dikkatini verememe ve beklenmedik istenmeyen davranışları sergileme durumları ile ortaya çıkan bozukluktur.
Her hareketli çocuk DEHB değildir. Bunu unutmayalım. Bu tanılama işlemini bırakalım doktorlar yapsın, bizler değil.

Öğrenme güçlüğü: "Öğrenme güçlüğü bireyin zekası normal ve normalin üzerinde olmasına rağmen sözlü ve yazılı dili kullanma ve anlamada, konuşma, okuma, yazma, heceleme, matematiksel hesaplamalar yapmada, sosyal algılama, kendini idare etme, iletişim kurma alanlarında kendini gösteren nörolojik kökenli gelişimsel bir bozukluktur." diye tanımlıyor didemokek.com.
Bence de güzel bir tanım. Bu konu ile ilgili çok konuştuk, artık sizi yormayayım.

Bunlara ek olarak zihinsel engele sebep olan birçok farklı sendrom da söz konusudur. Bunlardan en popüleri Down Sendromu. Popüler derken yaygın demek istemiyorum, bilinen demek istiyorum. Bu sendromlar zihinsel engele sebep oldukları için biz bu özelliklere sahip bireylerde direkt olarak zihinsel engelli bireylerle çalışıldığı gibi çalışıyoruz. Tıbbi tanı belli bir yerden sonra biz öğretmenler için eğitimi planlayıcı bir rol üstlenmekteden çıkıyor, az önce de bahsetmiştim zaten.

Umarım sizler için yararlı ve biraz olsun farkındalık sağlayan bir yazı olmuştur. Bundan böyle çevrenizde, bu terimler ile ilgili bir konuşma geçtiğinde daha anlaşılır olur umarım. Ya da bu yazıyı çevrenizdeki insanlarla paylaşarak bilinçlenmelerine de yardımcı olabilirsiniz, umarım. Sorularınızı, görüşlerinizi her zaman olduğu gibi bekliyorum. Görüşmek üzere. Sevgiler.

6 Kasım 2017 Pazartesi

Bilmemiz Gereken Kavramlar Yazı Dizisi-2



Herkese merhabalar. Bilmemiz gereken kavramlara eğildiğim ikinci yazım ile karşınızdayım. Bu yazı dizisinin ilkini yayınlamamın üzerinden aylar geçmiş. İkincisini ancak yazabiliyorum.
Geçtiğimiz günlerde verdiğim zihin kuramı seminerlerinde fark ettim ki daha temel kavramları açıklayarak işe başlamalıyım. Bizim çalıştığımız alanlar ve içerikleri bunlardan ilki olmalı. Çünkü seminer sırasında kullandığım bu terimler; özel eğitim camiasında senelerini geçirmiş bizlere anlaşılır ve tanıdık gelse de bu alanda yeni olan insanlar için karmaşık ve anlaşılmaz olabiliyor. Bu yazım bu nedenle biraz daha temel.
İyi okumalar.
...
Psikomotor beceriler: Bir etkinlik yapılması için gereken fiziksel aktivitelerin, beyinden gelen amaçlı uyaranlarla yapılmasını gerektiren becerilerdir. Örneğin topa vurmak için hedefimiz; bacağımızı hedefe denk gelecek şekilde savurmaktır. Amaçlı olduğu zaman psikomotor becerilerden söz edebiliriz. Ancak burada topa vurma amacıyla değil de öylesine bacağımızı savurduğumuzda psikomotor bir beceriden söz etmiş olmayız.
Örnek verecek olursak; yardım olmaksızın ya da yardımla oturma, yürüme, topa vurma, kıskaç tutuşuyla nesne tutma, sınırlı alan boyama gibi.

Bilişsel beceriler: Zihinsel süreçleri gerektiren; çalışma-kısa süreli-uzun süreli belleklerin kullanımını gerektiren becerilerdir. Örneğin bir test sorusunu çözerken gözünüzü kapatıp kaleme denk gelen ilk seçeneği işaretlemeniz bir bilişsel beceri değildir. Bunun yerine problemi anlayıp çözümü düşünmenin ardından doğru şıkkı bulmanız bilişsel bir beceridir.
Örneklerim şöyle: Eşleme, problem çözme, okuduğunu anlama, kavramları isimlendirme, toplama işlemi kullanma gibi.

Matematik becerileri: Zihinsel süreçleri matematiksel durumlar için kullanmayı gerektiren becerilerdir. Bu beceride; eşleme, kavramları ayırt etme, kavramları isimlendirme becerileri de dahildir. Bir öğretmen çocuğunuzla içinde-dışında kavramını çalışıyorsa aslında temel matematik becerilerini çalışıyor demektir.
Örnek verelim: Küme kavramını ayırt etme, bölme işlemi yapma, saat okuma, uzak-yakın kavramlarını ayırt etme gibi.

Türkçe becerileri: Türkçe dilinin ileri düzey becerilerini kullanmak için zihinsel süreçleri hareket geçirmeyi gerektiren becerilerdir. Burada yeni bir dil öğrenmek değil; var olan Türkçe bilgisinin yazım ve okuma boyutundaki becerilerini öğrenmek söz konusudur. Burada el-göz koordinasyonundan tutun da imla kurallarını kullanmaya kadar bütün beceriler söz konusudur; çünkü okuma ve yazma becerileri, bu beceriler kapsamındadır.
Örneklerimiz şöyle: El-göz koordinasyonu sağlama, okuduğunu anlama, dinlediği öyküyü özetleme, metin yazma, noktalama işaretlerini kullanma, imla kurallarına uyma gibi.

Sosyal hayat becerileri: Zihinsel süreçleri fen, coğrafya ve tarih bilimleri açısından kullanımı gerektiren becerilerdir. Normal gelişim gösteren çocuklar nasıl ki fen bilgisi, coğrafya, vatandaşlık gibi dersler alıyorlarsa, bizim özel gereksinimli çocuklarımız da bu beceri basamağının altında öğreniyorlar bu bilimleri.
Örneklerimizi sıralayalım: Atatürk'ü tanıma, havada olan doğa olaylarını belirtme, bulunduğun şehri haritadan gösterme, dini bayramları ayırt etme gibi.

Dil ve konuşma becerileri: Kendini ifade etmek amacıyla toplumda konuşulan dilin kullanımını gerektiren gramer bilgisine bağlı olarak bu dili fiziksel olarak üretmeyi sağlayan bütün organların kullanımını gerektiren becerilerdir. Karmaşık mı geldi? Öyle olmasın. Hemen açıklıyorum. Bir çocuk Fransızca dilinin bütün gramer yapısını biliyor olsun ancak yaşadığı yarık damak sebebiyle bu becerileri sergileyemiyor olsun. Bu çocuk ile biz sesleri sesletme, yani doğru şekilde sesi çıkarma çalışmalıyız. Ya da tam tersi bir durum söz konusu olsun. Otizm sebebiyle, konuşma ile ilgili fiziksel herhangi bir yetersizliği olmamasına rağmen, dili bilmediği için konuşamayan çocuk örneğimiz olsun. Bu çocuğa ise en baştan dilimizi öğretmemiz gerekecektir. (Burada hemen minik bir anı: Eski çalıştığım okulda bir öğrencim İngilizce konuşuyordu. Otizm tanısı vardı. Dil ve konuşma becerileri vardı İngilizce dili için ancak ben ona dilimizi öğretmeliydim.)
Örnek verecek olursak: Yüz ifadelerini taklit etme, dinlediği bir öyküyle ilgili sorulara cevap verme, iyelik eklerini kullanma, sorulara cevap verme gibi.

Alternetif iletişim becerileri: Kendini ifade etmek amacıyla toplumda konuşulan dilin kullanımını gerektiren gramer bilgisine bağlı olarak bu dili fiziksel olarak üretmeyi sağlayan bütün organların kullanımını gerektiren beceriler vardı ya hani. O becerilerin kullanımı söz konusu olmadığında iletişimi sağlayacak alternatif yolları bu beceriler sağlar bize. Örneğin okulunuza yeni gelen ve 30 yaşında olan otizmli bir genç olsun. Herhangi bir dil ve konuşma becerisi söz konusu değilken artık onunla sıfırdan dil ve iletişim çalışmak yerine alternatif yollara başvurabilirsiniz. Bir tablet programı aracılığıyla su isteme, izin isteme gibi etkinlikler çalışabilirsiniz. Bütün bunlar alternatif iletişim becerilerine girer. (Demeden geçemeyeceğim; alternatif iletişimi desteklemek dil ve konuşma becerilerinin de desteklenmesini sağlar. Konuşma becerilerini destekler.)
Örnekler verelim: Resim değiş tokuşuna dayalı kendini ifade etme becerileri, bilgisayar kullanmaya yönelik kendini ifade etme becerileri gibi.

Toplumsal uyum becerileri: Yaşanılan toplumsal düzende var olan rutin, kalıp ve kültürü edinmeye yönelik becerilerdir. Genellikle ileri yaş düzeylerinde çalışılan bu beceriler küçük yaşlardan itibaren örtük olarak da verilmelidir.
Örnek verirsem daha net anlaşılacağından eminim: Otobüste kurallara uyma, lokantada kurallara uyma, günlük söz kalıplarını uygun yerlerde kullanma gibi.

Özbakım becerileri: Bireylerin kendi yaşam dönemlerine uygun olarak yapmaları gereken, bireysel olarak temiz ve düzenli olmalarını sağlayan becerilerdir. Burada altını çizmek istediğim kısım "yaşam dönemine uygun olarak". Neden mi? Çünkü iki yaşındaki bir çocukla tuvalet eğitimi, beş yaşındaki bir çocukla tırnak kesme çalışılamaz.
Örneklerim: Diş fırçalama, ped değiştirme, kazak giyme ve çıkarma, elini yıkama, yüzünü kurulama gibi.

Günlük yaşam becerileri: Bu beceriler hem özbakım hem de toplumsal uyum becerileriyle karışan becerilerdir. Ancak her ikisinden de ayrılan önemli noktaları vardır. Günlük yaşam becerileri;  günlük rutinde kullanmamız gereken, bireysel düzen ve sağlık durumunun devamı için, bireyselleşme için gereken becerilerdir. Özbakım becerilerinden ayıran bireysel bakımı kişisel bakım kısmından ayrı olarak çalışmasıdır.  Toplumsal uyum becerilerinden ayıran ise kişiye özel beceriler olmasıdır ve toplumu ilgilendirmemesidir.
Örnek verelim: Saç kurutma makinesini kullanma, tost yapma, çatal-bıçak kullanarak yemek yeme, perde çekme, masa silme gibi.

Bu becerileri öğretmenlerimiz sizlere ders bilgilendirmesi sırasında hızlıca söyleyip geçebilirler. Bu becerileri biz yakınen bilince açıklama gereksinimi duymuyoruz ancak öğrenmek önemli.
Umarım hem velilerimiz hem de alan dışından olup özel eğitim heyecanı taşıyan öğretmenlerimiz için yararlı bir yazı olmuştur.
Sorularınızı nereden ulaştıracağınızı hepiniz keşfettiniz ve ben her pazartesi akşamı bu sorulara cevap vermeye çalışıyorum. Bu ve önceki yazılarım için sorularınızı bekliyorum.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, kolaylıklar diliyorum.