Güzeller güzeli bir haftadan merhabalar. Bu hafta benim için oldukça yoğun ve yorucu geçtiğinden, tarihime sadık kalamadım ve pazartesi yazımı yayınlayamadım. Gecikme sebebim ortada: IV. Uluslararası Çocuk Gelişimi Kongresi!
Katıldığım konferanslardan biri Prof. Dr. Albert Ziegler'in "Erken Çocuklukta Üstün Yetenek" başlıklı konferansıydı. Planlanandan olabildiğince geç başlayan konferansta oldukça keyifli bilgiler edindim. Sizinle paylaşmak için haftaya pazartesiyi beklemek istemedim.
Yani dostlar kısaca, bu yazımın kaynağı bu değerli konferans.
...
Ziegler'in üzerinde durduğu ilk nokta "tanılama"ydı. Eğitim için her şey önce "tanı" alma ile başlıyor malumunuz. Bu nedenle tanılama yaparken süreç nasıl işlemeli, nelere dikkat edilmeli, bunun üzerinde durmak mühim. Zaten seminerin konusu da buydu: Erken dönemde yapılan tanılama, doğru yönlendirme ile devam ederse üstün yetenekli bireylerin lehine çok değerli sonuçlar doğurabilir. Türkiye başta olmak üzere, bizim gibi bazı konularda geriden gelmek durumunda olan ülkelerde, tanılama konusunda neler oluyor bunları konuştu Ziegler.
Tanılama sürecinde beş önemli nokta söz konusu:
- Batı kültürlerini baz alan zeka testleri: Zeka, çevresel etmenlerle de nitelenebilen ve değer görebilen bir "olgu". Batılı kültürleri baz alan zeka testlerini Türkiye gibi, Malezya gibi, Çin gibi daha farklı kültürlere sahip ülkelerde uygulamak; bu ülkedeki zeka düzeyini ölçmek için doğru bir adım değildir.Ziegler çok değerli bir fotoğraf paylaştı bizimle. Benim tasvirime göre denizin altında balıkların yüzdüğü ve birkaç otun olduğu bir resimdi. Ancak bunu her kültür farklı şekilde yorumladığından bu resim ile zekayı ölçmek, zeka düzeyi hakkında fikir sahibi olmak doğru olmayacaktır. Örneğin bu balığı kültürü sebebiyle tanıyan çocuk üstün, deniz olmayan bir ülkede bu balığı tanımayan çocuk yetersiz olmalı bu fotoğrafa göre. Bu nedenle uygulanan ölçekler ya kültürler üstü olmalı ya da kültüre özgü olmalı.Maalesef araştırmalar, ağırlıklı olarak Batı ülkelerinde yapılmakta. Bu nedenle bolca Batı kültürlerini baz alan zeka testleri var. Eğer bir zeka testi uygulanacaksa kültürü de içerisinde alan bir test olmalıdır. Bu nedenle Türkiye'ye özgü bir zeka testinin olması daha doğru olacaktır.
- İçsel ve çevresel nitelikler: Eğitim psikolojisinde gün geçtikçe çevrenin etkisinden daha büyük bir önemle bahsedilmekte. Zekamızı içsel niteliklerimiz olduğu kadar sahip olduğumuz çevre de etkiliyor. Bu nedenle sadece içsel niteliklerle üstün yeteneğe karar vermek; potansiyeli buna göre değerlendirmek doğru bir görüş değildir.Yine burada Ziegler, Richard ve Paula örneklerini verdi. İhmal edilen, çok kısıtlı bir çevrede yetişen Paula ile; daha zengin bir ortamda ve daha özenle büyüyebilen Richard arasındaki fark yıllar geçtikçe daha fazla ve kabul edilmez olabiliyor. Halbuki her ikisi de belki de aynı IQ seviyesine sahipler?!
- Zekaya yapılan vurgu: Zeka düzeyi bulunduğumuz ortam, yorgunluğumuz, çevresel koşullarımız, yaşımız gibi konularda (çok keskin olmasa da) dalgalanma gösterir. Zeka düzeyine çok fazla vurgu yapınca, aslında hiçbir şeyi uzun süreli açıklayamayan ve yordayamayan bir kavramın üzerinde fazla durmuş oluruz. Bunun yerine zeka ile birlikte bireysel özellikler, yetenekler de ön planda tutulmalıdır.Yani çocuğunuzun sadece IQ'sunu ölçerek onun üstün yetenekli olduğuna karar vermek yanlış. Üç yaşında üç dil öğrenmiş olabilir, bütün telli çalgıları destek almadan çalıyor olabilir, doğaya karşı sizin anlamlandıramadığınız üstün bir hakimiyeti olabilir vs. Bunlar da üstün yetenek için yeterli özellikler olabilir.
- Profesyonel kişilerce belirlenme: Profesyonel kişilerin tanılama yaparken, çocuğun çevresel faktörlerini bilen ve değerlendirebilecek kadar yetkin ve çok yönlü olması önemli.Burada bir de uzmanın bütün çocuklara ulaşabilmesi önemli. Yani sadece hastaneye gidebilen çocuklara üstün yetenek tanısı konuyorsa, hastaneye gidemeyen ve değerlendirme alamayan çocukların tanılanması imkansız demektir. Bu nedenle ülke politikası olarak bütün çocuklara ulaşmak ve taramalar yapmak önem taşımaktadır.
- Etiketleme/Tanılama: Maalesef çoğu ülkede tanılama yapıldıktan sonrası ihmal ediliyor. Bir çocuğa üstün yetenekli dedikten sonra onun alabileceği eğitimleri de düşünmek, tasarlamak ve aileleri yönlendirmek önemli bir boyutu oluşturuyor. İyi bir üstün yetenekli bireyler politikası izlenmesi isteniyorsa bu nokta ihmal edilmemelidir.
Peki üstün yetenekli çocuklarımızın sayısını arttırmak ve daha çok çocuğa, kaliteli eğitim sunabilmek için neler yapmalı?
- Üstün yetenekli bir çocuğunuz olmasını istiyorsanız çevrenizi, yaşamınızı buna göre düzenlemeniz ve buna göre yaşamanız önemli. Eğer çocuğunuzun var olan içsel özelliklerinde buna yatkınlık varsa, siz elinizden geleni yaptığınızda potansiyelini ortaya koymak için herhangi bir engeli kalmayacaktır. Ancak herhangi bir potansiyeli yokken sizin zenginleştirdiğiniz çevre ona zarar vermek yerine potansiyelini en iyi şekilde ortaya koymasını sağlayacağından daha değerli olacaktır. Her zaman zenginleştirilmiş çevre önemli!Konferanstaki şu cümle çok değerliydi: Bazen bazı şeyler enerjiyle başlar.
- Üstün yetenekli bireyler için ülkenin belirli bir stratejisi ve belirli bir planı olmalıdır. Tanılama stratejileri, tanılama sonrası verilecek eğitime ilişkin derinlemesine planlar bir ülkenin olmazsa olmazı olmalıdır.
- Eğer bir bireyde üstün yeteneklilik konusunda sınırlı bir durum varsa;öncelikle başarılarına bakılmalı. Yukarıda da bahsettiğim gibi; üstün yeteneğe sahip olduğu alanları, başarıları ortaya koyabilir. Örneğin harika yemek yapmak, yaşından beklenmeyecek bir hitabet özelliğine sahip olmak gibi.Sonrasında öğrenme performansına bakılmalıdır. Erken çocuk döneminde bir bireyin nasıl öğrendiği tespit edilirse ilerleyen dönemde daha kolay öğrenmesini sağlamak aileler için çok da zor olmayacaktır. Bu da öğrenme yaşantılarını arttırarak olumlu bir çevre sağlayacaktır.Bu üç adımdan sonra ise IQ'ya bakılabilir. Burada en az işe yarayan seçenek budur. Bir bireyin üstün yetenekli olup olmadığını IQ tek başına belirleyemez.
Konferans sırasında Profesör Ziegler, Birleşik Arap Emirlikleri'nde uyguladıkları bir çalışmadan bahsetti. Üstün yetenekli bireyleri tespit ederken neler yaptıklarını ve sonrasında nasıl bir yol izlediklerini özetledi. Sonra da sordu: Neden Türkiye için olmasın?
Ben ise konferans sonrası şunu düşündüm: Bireyselleştirilmiş eğitim programlarının, planlarının hazırlandığı bir eğitim sistemimiz olursa; arada kaynayan, özellikleri fark edilmeyen, ihtiyaçları anlaşılmayan hiçbir birey kalmayacaktır. Bunların yaşandığını umut ettiğimiz güzel günlere dua olsun bu yazım.
Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder