25 Şubat 2019 Pazartesi

Çocuğumda bir şey var. Ne yapmalıyım?



Merhabalar.

Son iki haftadır dört farklı aile ile temas kuruyorum. Tamamı Ankara dışında ve bu nedenle e-posta ya da telefon ile anlaşabiliyoruz. Bu ailelerin ortak özellikleri; çocuklarında bir "şey" olduğunu düşünmeleri ama bir türlü adını koyamamaları ve gerekli desteği alamamaları. Bana ulaşma sebepleri ise şu: Ne yapmalıyım?

Bu tür sorular soran ailelerin sayısı az değil. Maalesef böyle aileleri istismar eden kişi sayısı da az değil.

Örneğin geçtiğimiz aylarda bir aile, oldukça pozitif duygularla bana geldi ve okula kayıt yapmak istediğini söyledi. Çocuğun raporu yoktu ve benim gözlemlediğim kadarıyla hafif bir otizm vardı. Temel beceriler çalışıldıktan sonra hızlıca mezun olabilir durumdaydı. Raporları olmadığı için öncelikle bir çocuk gelişimi uzmanına yönlendirdim. Sonrasında da "İsterseniz rehberlik seansları yapalım. Her ay değerlendiririm ve size evde çalışmanız gerekenleri söylerim. Raporunuz çıkınca düzenli eğitime başlarız." dedim. Çocuk gelişimciye gitmediler, tamamen gönüllü rehberlik seanslarına gelmedikleri gibi akrabalarının çocuğunun gittiği ancak adını dahi hatırlamadıkları, hizmetlerinden haberlerinin olmadığı bir okula kayıt yaptırdılar. Sorun; bizim okulumuzda olmamaları değil, sorun; bilinçsiz adım atmaları. Ben iyi niyetli bir şekilde "İsterseniz okulunuzdaki hocanızın e-posta adresini verin, değerlendirme raporlarımı yollayayım, vakit kaybetmeyin." dedim ve hiçbir cevap alamadım. Diğer hiçbir kurumu tanımıyorum, kimlerle çalışırlar, nasıl eğitim alılar bilemiyorum ancak bu bilinçsiz kararlar istismara davetiye çıkarır. Bunu biliyorum işte ve çocuğumuz adına çok kaygılanıyorum.

Bu nedenle ne yapılması gerektiği ile ilgili ayrıntılı bir yazı yazmak istedim sizlere. Henüz tanı alma sürecinde ya da risk grubunda olan çocuklar ve ailelerini korumak biz uzmanların görevi. Korunmayan aileler; beş altı yıl sonra bize geldiklerinde, çocuklarımız çok geç kalmış oluyor, maalesef.

Adım adım gidelim.

  • Çocuğumda farklılıklar olduğunu düşünüyorum. Nereye başvurmalıyım?
Bu konuda en çok yakınma cümlesi şu: "Çocuğumda bir sorun var biliyorum ama eşim bana inanmıyor.". Bu nedenle ilk önerim içiniz rahat değilse öncelikle gerekli tetkikleri yaparak çocuğunuzda herhangi bir gelişimsel gecikme ya da problem olup olmadığını bilimsel olarak ortaya koyun. Eşinizin destek olmasa da bunu yapın. Bu konuda destek bulamasınız da bu konuda mutlaka uzmanlara danışın ve bilgiler tatmin edici olana dek devam edin. Ancak çocuğunuzu ruhsal olarak hırpalamadığınızdan emin olun.

İlk başvuracağınız uzman bir çocuk gelişimi uzmanı olmalıdır. Üniversitelerin ya da hastanelerin çocuk gelişimi bölümlerinden randevu alarak gelişimsel tarama, değerlendirme gibi konularda yardım alabilirsiniz. Hatta çoğu şehirde çocuk gelişimciler kendi merkezlerini açmaya başladılar bile. Bu merkezlerden ayrıntılı şekilde değerlendirmeler talep edebilirsiniz. Çocuk gelişimi uzmanı, yaptığı değerlendirmenin sonucunda size gerekli bilgi ve yönlendirmeyi sağlayacaktır.

Buna ek olarak eğer çocuk gelişimi uzmanı, çocuğunuzun bir desteğe ihtiyacı olduğunu söylerse daha önceden yazdığım yazıdaki kriterleri dikkate alarak bir özel eğitim merkezi bulabilir ve destek eğitime ufak ufak başlayabilirsiniz. Unutmayın ki sağlık raporu aldıktan sonra devlet size haftada 2 bireysel ve çocuğunuzun performansına göre 1 grup seansını alma hakkı verecek. Bu seansların ödemesini devlet sizin yerinize yapıyor, yani ücretsiz değil.
Eğer desteğe ihtiyacı yok/gelişimi normal hız ve seyirde derse gerekli bilgileri alarak sürece burada son verebilirsiniz. Tatmin olmazsanız en fazla iki çocuk gelişimi uzmanına daha götürebilirsiniz ancak dört, beş derken bu sizin psikolojik süreçleriniz ile ilgili fikir verir ve sizin bir yardım almanız gerekebilir. Bütün uzmanların herhangi bir sorun olmadığını söylemesi tesadüf olamaz, ne dersiniz? Belki de birkaç seansta çözümleyebileceğiniz küçük bir kaygınız olabilir, dikkatli olmakta fayda var.
  • Değerlendirme sonrası hastaneye yönlendirmeler yapıldı. Şimdi ne olacak?
Çocuk gelişimi uzmanı sizi bir hastanenin herhangi bir bölümüne yönlendirdiğinde süreç başlamış olur. Örneğin çocuk gelişimci, bir psikolog değerlendirmesi talep etmişse psikolog gerekli gördüğünde bütün alanlarda muayene edilmesini isteyebilir. Nöroloji, pediatri, kulak-burun-boğaz gibi alanlardan uzmanların her biri çocuğunuzu ayrı ayrı değerlendirir. Bu değerlendirme sonucunda eğer çocuğunuzun gelişimsel bir gecikmesi ya da anomalisi varsa ortaya çıkar.
Bu süreçte uzmanlara soru sormaktan, çocuğunuzla ilgili ayrıntılı bilgi vermekten çekinmeyin. Bilgisine ve ilgisine güvenmediğiniz doktorlar için farklı doktorlardan randevu alarak bilgilerin doğru olmasını, içinize sinmesini sağlayın. Hiçbir doktorun yanından kafanızda soru işaretleri ile çıkmamak için bol bol bilgi alın ve bilgilenebileceğiniz broşürler vs isteyin. Bu bilgiler ilerleyen dönemde istismar edilmemenizi sağlayacaktır.

Hastanedeki tetkikler sonrasında çocuğunuzun herhangi bir desteğe ihtiyacı olmadığı sonucuna ulaşırsanız ve bu bilgi sizi tatmin ederse süreci sonlandırın.
  • Hastane raporu ne işe yarıyor?

Bu değerlendirme sonrasında Sağlık Kurul Raporu verilirse çocuğunuza bir tanı konulduğunu ve bu rapor ile çeşitli haklarınız olduğunu söyleyebiliriz. (Bu haklarınızla ilgili ayrıca bir yazı yazmakta fayda var.)

Bu raporda yazan yetersizlik türüne göre size sunulacak hizmetler belirleniyor. Sosyal yardım, eğitim yardımı gibi yardımlar söz konusu. Aynı zamanda birçok alanda vergi indirimi, çeşitli hizmetlerden (örneğin otobüse binmek gibi) ücret alınmaması gibi durumlar söz konusu.

  • RAM'da ne olacak?
Bu kurul raporu ile bağlı bulunduğunuz ilçenin Rehberlik ve Araştırma Merkezi'ne yani RAM'ına gidiyorsunuz ve oradan randevu alıyorsunuz. Randevuları www.ramdevu.org adresinden de alabiliyorsunuz.

Burada çocuğunuzun eğitsel değerlendirilmesi alınıyor ve bir yıllık eğitim önerisi sunuluyor. Bu değerlendirme sırasında da bol bol sorularınız varsa sorun, bilgi isteyin. RAM'daki değerlendirmeden soru işaretiniz olmadan çıkmaya çalışın. Çocuğunuzla ilgili ayrıntılı bilgi verin, bütün ayrıntıları sunmaya çabalayın.

Kısa bir not: RAM raporu her sene yenilenir. Yani rapor bitince ileride karşınıza çıkma durumu söz konusu değildir. Bu konuda da atıfta bulunacağım bir yazım tabii ki var. Yaptığım röportajı hatırlarsınız, o röportajdan bilgi alabilirsiniz.
Alacağınız RAM Raporu ile bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde devletin sizin için organize ettiği seansları alabiliyorsunuz.
  • Çocuğumun RAM raporunu aldık. Şimdi ne yapmalıyım?
Eğer çocuk gelişimi uzmanı ile görüştükten sonra bir özel eğitim öğretmeni ile sürece başladıysanız o öğretmen ve merkez ile çalışmalarınıza devam edebilirsiniz. Eğer başlamadıysanız bir Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi bulmalısınız. Kurumun niteliklerini, kurumda çalışan uzmanları, kurumun fiziki şartlarını ve çocuklara bakış açısını iyi değerlendirmeni gerekiyor. (Bu merkezin nitelikleri ile ilgili bir yazı yazdım sanıyordum ancak yazmamışım henüz. Bu yazımı da haftaya yayınlamış olurum. Bu kriterlere, önemli noktalara dikkat çekmek önemli.)
  • Özel eğitime başladık. Ne yapmam gerek bilmiyorum.
Öncelikle çıkmış olduğunuz yorucu sürecin etkisini kontrol etmek için kurumunuzdaki psikologdan yardım talep edin.
Buna ek olarak öğretmeniniz ile, çocuğunuzun bireyselleştirilmiş eğitim planını hazırlayın. Bu esnada kurduğunuz iletişimler çok önemli. Bu konuda da şu yazımı okuyabilirsiniz.
Daha sonrasında bu eğitim planını öğretmeniniz desteklerken, her seans sonrasında gerekli bilgileri alıp evinizde çocuğunuzun gelişimini destekleyin.
Süreç boyunca bir özel eğitim öğretmeni, bir psikolog ve bir çocuk gelişimci mutlaka çocuğunuzu takip etmeli. Bu en önemli nokta bence. Ayrıca süreç içerisinde karşılaşma olasılığınız olan uzmanlarla ilgili bilgiyi de şu yazımdan alabilirsiniz.

Umarım yardımcı olabilmişimdir. Soru ve görüşlerinizi bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere. Sevgilerimle.

21 Şubat 2019 Perşembe

Bilmemiz Gereken Kavramlar Yazı Dizisi - 5: Pekiştireç mi? Ödül mü?



Merhabalar. Geçen hafta söz içerisinde, okuldaki iş arkadaşım Abdullah Akburak bir cümle kurdu. "Hâlâ alanda pekiştireç nedir, ödül nedir bilmeyen öğretmenler var.  İkisinin arasındaki farkı bilmiyorlar." dedi.(Şunu da not düşelim; ben bu cümleyi duyana kadar her birini birbirinin yerine kullanıyordum. O an dilimin ucuna hangi kelime gelirse o çıkıveriyordu.) Durup bir etrafıma baktım. Bana birkaç soru soran öğretmene ben de bu soruyu yönelttim ve sorduğum 7 öğretmenin 6'si bu iki kavramı birbirinden ayırmakta başarılı olamadı. Ben de bu hafta (geç de olsa) aldım kalemi elime.
Gecikme sebebimi de anlatayım da yürekler hafiflesin: Sol gözümde bir iltihap var ve günlük yaşamımı derinden etkiliyor. Uyuma isteği ve her daim baş ağrısı, yorgunluk yaşıyorum. Bu hafta böyle geçtiğinden bilgisayarda vakit geçirmekte zorlandım.
Sebebimizi anlattıktan sonra başlayalım kısa ve öz yazımıza.

Aslında daha önce pekiştireç ve türlerini konuşmuştuk. Buradan o yazıma ulaşabilirsiniz. Peki o gün ne demişim? Pekiştireç bir davranışın devam etmesini sağlayan bir uyarandır. Bu bilgi cepte. (Bu bilgide kaynağım şu makale.)

Peki biz neden cümle içinde pekiştireç ve ödülü aynı anlamla kullanıyoruz? Tamamen "tembelliğimizden" diyerek işin içinden çıkamayız. Her iki kelime de aynı duyguları çağrıştırdığı ve süregelen kullanımları sebebiyle bu böyle. Oysaki ödülün direkt olarak kelime anlamına bakacak olursak bir yarışma, bir iş sonrası kazanılan bir hediye, madalya, plaket, arma gibi bir şeydir. Yani aslında ödül için sonunda ödül olduğunu bilerek ve bu ödülü isteyerek bir yarışa girmek, rekabet etmek gerekiyor. Ama pekiştireç için bu mümkün değil. Şuradaki yazıda Nicky Nükte Altıkulaç harika anlatmış, dilbilimsel açılardan da bakarak hem de.

Pekiştireç kullanımında amaç öğrenmeye özendirmek, istendik davranışın devamını sağlamaktır. Ödülde ise bir yarışma sonucunda bireylere sunulan maddi bir karşılık söz konusudur. Kafa karışıklığı yaratmayacaksa şu cümleyi kurmak istiyorum: Pekiştireçler ödül niteliğinde nesneler de olabilir ancak her pekiştireç bir ödül değildir. (Burada ise kaynağım bu makale.)

İsterseniz bir örnek ile ne pekiştireç ne ödül ortaya koyalım ve yazıyı bitirelim: Örneğin 8 yaşında otizmli bir kızımız olsun ve adıda Nını olsun. Nını adına her tepki verdiğinde öğretmeninin ona verdiği "yıldızlar" pekiştireçken, Nını'nın okulda katıldığı bir koşu yarışması sonrası kazandığı madalya bir ödüldür.

Bence oldu.

Bundan böyle ben cümlelerimde bu ayrıma dikkat edeceğim. Peki ya siz?

Haftaya görüşmek üzere. Sevgilerimle.

11 Şubat 2019 Pazartesi

Tuvalet Eğitiminde Doğru Bilinen Yanlışlar



Merhabalar. 20 Ocak 2019 günü beni oldukça olumlu yönde etkileyen bir seminere katıldım. Semineri Hemdem Özel Eğitim ve Minerva Eğitim Danışmanlık birlikte organize etmişti. Bu seminer tuvalet eğitimi hakkında yeni bir modelin önerildiği, anlatıldığı ve Dr. Avşar Ardıç tarafından geliştirilen Yoğun Tuvalet Eğitimi Modeli'nin eğitiminin verildiği bir seminerdi. Bu seminerde, tuvalet eğitimi hakkında doğru bilinen yanlışları psikoloji alanında lisans eğitimi olan, özel eğitim alanında yüksek lisans ve doktora yapan bir hocadan dinlemek benim için oldukça değerliydi. Ben de sizlerle notlarımı paylaşmak istedim. Hadi başlayalım.
  • Tuvalet eğitimine başlama yaşı: Çocuklarımızın fiziksel gelişimleri 2,5 yaş civarında tuvalet eğitimine uygun hale gelmektedir. 2 yaşında bilişsel olarak hazır olsalar da fiziksel olarak hazır olmaları daha uzun sürmektedir. Bundan önce tuvalet eğitimine psikolojik bir hazırlıktan söz edilebilir ancak fiziksel gelişimde ileri bir süreç söz konusu değilse 2,5-3 yaş gibi tuvalet eğitime başlamak daha doğru olacaktır.
  • Kullanılacak yöntemi belirleme: Avşar Hoca'nın eğitimi sonrasında bence en iyi yöntem Yoğun Tuvalet Eğitimi Modeli. Hem daha pratik hem de sınırları net şekilde belli. Bu yöntemi özel eğitim öğretmeniniz, psikoloğunuz, çocuk gelişimi uzmanınız ile birlikte yönetmeniz önemli.
  • Tuvalet eğitimi ve cinsellikle ilişkisi: Tuvalet eğitimi; cinsel organları da içine alan bir süreç olduğu ve tamamen psikolojik bir süreç olduğu düşünüldüğünde ister istemez ilerleyen dönemlerde yaşanacak olan cinsel gelişimi ve cinselliği de etkileyecektir. Tuvalet eğitiminin bu konu üzerinde etkisi yok demek doğru değildir.
  • Tuvalet eğitimi ve ebeveyn tutumu: Sık sık anlatılan şey ebeveynlerin kızgınlık değil de üzüntü ile kazaları karşılaması gerektiğidir. (Hatta ben önceki araştırmalarımda bu blogda bunu önermiştim. Yeni bilgiler gelince o yazılarımı değiştirdim.) Altına kaçıran çocuğunuza kızmayın ama üzüldüğünüzü belli edin, denir. Ancak bu da yanlıştır. Çünkü üzüntünün de çocuğunuz üzerinde farklı bir etkisi olacaktır. İlerleyen dönemlerde insanları üzmemek için fazlaca fedakarlıklar yapan bir birey olabilir. Daha bilinmeyecek/tahmin edilemeyecek etkileri de olacaktır. Bu nedenle üzüntü yerine duygusuz bir tutum, nötr bir tutum daha doğru olacaktır.
  • Travma aktarımı: Bir de araştırmalarda ebeveynlerin kendileri nasıl öğrenmişlerse öyle öğrettikleri görülmüştür. Bu nedenle travmalar da aktarıla aktarıla günümüze dek gelmişlerdir. Bu nedenle tuvalet eğitimini, travma aktarımına yol açmadan öğretmek için ailelerin bilimsel bilgileri edinmeleri gerekmektedir. Travma aktarımı vardır ve ciddi toplumsal sorunlara sebep olmaktadır.
  • Tuvalet eğitimi ve bez kullanımı: Tuvalet eğitimi başladığı anda bez kullanımı kesilmelidir. Aşama aşama, sadece gece bağlama gibi durumlar söz konusu olmamalıdır.
  • Lazımlık kullanımı: Aşırı tuvalet korkusu olan çocuklar dışında lazımlık en son çare olarak görülmelidir. Tuvaletin daha eğlenceli hale getirilmesi ve kullanımın bireyselleştirilmesi ile süreç daha sağlıklı olacaktır.
  • Uyarı cihazlarının kullanımı: Bazı aileler, çocuklarının altına kaçırdığını anlamak için uyarı cihazlarından yararlanmaktaymış, ben bunu henüz duydum. Bu cihazlar bireylerin kendi ihtiyaçlarını fark etme ve kendi problemlerini çözmeleri için olumsuz seçeneklerdir. Altına kaçırma da bir öğrenme sürecidir ve önüne geçmek doğru değildir.
  • Kaçırmalar ve kazalarda yapılan uygulamalar: Utandırarak, insanlara anlatılacağı tehditleri verilerek bireylere tuvalet eğitimini vermek yanlıştır. Tuvalet becerilerinin ahlak ile bir bağlantısı yoktur ancak kültürle olan bağlantısı nedeniyle ahlaki boyut edindiği açıktır. Bu tür kazalarda duygusal reaksiyon vermek yerine nötr bir ifade ile müdahale etmek daha doğrudur.
  • Alıştırma külotlarının kullanımı: Net bir şekilde ve kısaca: Kullanılmamalı!
  • Tuvalet eğitimi ve temizlik: Temizlik becerilerinin edinimi öncesinde sağlanmış olması önemlidir. Çiş ve kakasını tuvalete yapmayı öğrenen her bireyde genel olarak her temizlik sürecinde bireyin bağımsızlaşmasını sağlamak hedef olmalıdır. Bizim kültürümüzde sadece nereye çiş/kaka yapılacağı öğretilir ama temizliği öğretilmez, bu ihmal edilmemeli.
Umarım faydalı bir yazı olmuştur tuvalet eğitimi konusunda. Birçok sorunun cevabını içeren kapsamlı bir yazı olduğu görüşündeyim.
Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.

6 Şubat 2019 Çarşamba

Özel Eğitim Sürecinde Atlı Terapi (Hippoterapi)



Merhabalar. Sık sık ailelerimizden gelen "İşe yarar mı?", "Başlasak etkisi olur mu?" gibi sorular aldığım temel hobiler var: At binmek, yüzmek ve seramik yapmak. Ben de bu konuda yayınlanmış makaleleri taradım, katıldığım seminerlerden ve eğitimlerden aldığım notlara baktım ve bu yazıyı hazırladım. İyi okumalar.
...
Öncelikle 2012 Ağustos-2013 Haziran tarihleri arasında GATA'da bulunan TSK Sağlık Vakfı Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi'nde (Şimdi sanırım El Ele Vakfı'na bağlı ya da tam tersi de olabilir, bu konuda kafam pek karışık.) Zihinsel Engelliler Öğretmenliği yaptığım sıralarda atlı terapi için temel bir binicilik eğitimi aldığımı söyleyebilirim. TSK'nın Atlı Birlikler'inden alınmış bir temel binicilik belgem dahi var. Benim için oldukça değerli ve vazgeçilemez zamanlardı o zamanlar. Şimdi bile keyifle hatırlıyorum. Öncelikle atlarla kendi kurduğum ilişkiyi anlatmak isterim. Bu anlattıklarımdan kendinize ve çocuğunuza pay çıkarabilirsiniz.

Öncelikle genel olarak kendi dışında hareket eden bir canlı gördüğünde ürken ve korkan bir insan olduğumu söylemem gerek. Atlara havuç yedirmek, şeker yedirmek benim için biraz zor oldu. Ancak atların beni önemseyen ve benim ruh halime göre hareket eden nezaketleri sürece kolay adapte olmamı sağladı. At üzerine çıkmak benim için oldukça zordu. Kol kaslarınızın da belirli bir güçte olması gerekiyor maalesef. At üzerinde ise hocamızın biraz hızlanmamızı söylemesi ile hızlanan atımın, benim terdiginliğimi fark ederek yavaşlamasını asla unutamam. Bu önemli bir ayrıntı. Çünkü atlar temas halinde oldukları bireylerin ruh durumlarını fark ederek hareket edebiliyorlar. Bu, çocuklarımız için de önemli bir nokta.

At binmek özellikle iç bacaklarımı çok yoran, yorgunlukla birlikte bolca at kokusu barındıran bir etkinlikti. Bunun yanında derslerden sonra yaşadığım keyfi asla unutamam. Bir antidepresan etkisi olduğunu ve dinginleştirdiğini, dünyadan uzaklaştırdığını söyleyebilirim. Örneğin araba kullanmayı sevenler beni anlayabilir. Tek bir farkla! Burada arabanın bir kalbi var ve size göre hareket ediyor.
...
Şimdi bakalım bilim ne diyormuş.

Bilim; öncelikle diyor ki "Hippoterapi bilimsel dayanaklı bir yöntem değildir.". Bu gayet net bir cümle. Yani atlı terapi henüz çeşitli çalışmalarla etkililiği kanıtlanmış ve özel gereksinimli olsun olmasın bireylere olumlu etkisinin olduğu ispat edilmiş bir yöntem değil. Ama bu demek olmuyor ki zararlı ve işe yaramaz bir yöntem! Bilimsel dayanaklı olmaması üzerine çalışmalar yapılmadığı anlamına gelmiyor. Yani henüz yeterince bilimsel dayanağı yok diye, yapılan çalışmalarda umut vadeden bir yöntem olan hippoterapiyi çöpe atmanın doğru olmadığı görüşündeyim. Öte yandan "Hippoterapi ile otizme çare bulundu!", "Atlı terapi sayesinde zihinsel engelden kurtulun!" gibi sloganlarla bu işe girenlerden her zaman uzak durulması gerektiğinin de altını çizmeliyim.

Atlı terapi neden tercih ediliyor?
  1. Bireylerin algılama, konuşma ve iletişim becerilerini desteklemek için atlı terapi kullanılmakta. Amerika ve Avrupa'da oldukça yaygın olarak kullanılan bu yöntemin yaygın olmasının nedeni atların birçok psikolojik ve nörolojik sürece olumlu etkide bulunmaları.
  2. Özellikle fiziksel yetersizliği olan bireylerde çalışması zor olan ve bireyler için ilgi çekici olmayan kaslar bu terapi yöntemi sayesinde daha çok çalışmakta ve fizyoterapi için iyi bir araç haline gelmektedir.
  3. Atın, pelvis hareketleri insanlarınkine benzerdir. Bu da hippoterapinin, insanların pelvis kaslarını güçlendirmeleri için önemli bir etkinlik olmasını sağlar. (Kendimce bir çıkarım yapacak olursam; tuvalet eğitiminde pelvis kaslarını güçlendirme çalışmaları yapması gereken bireylere bu etkinlik önerilebilir.)
  4. Öğrenme güçlüğü olan bireylerde kendine güven duygusu vermekte ve bu güven duygusu ile birçok alanda bireylerin başarılı olmalarının kapıları açılmakta.
  5. Atlar sosyal ve duygusal hayvanlardır. Bir at topluluğu içinde her atın kendine has bir ruh hali ve karakteri vardır. Bu nedenle terapötik süreçlerde atların kullanımı yaygındır ve keyiflidir. Kaynaklarımdan birinde (İlk sıradaki kaynak oluyor kendisi.) "Atlardan psikoterapide, insanlarla ortak olan özelliklerinden dolayı problem çözme, ilişki kurma, öz-farkındalık, dürüst iletişim, karakter ve güven, liderlik, sabır, girişkenlik, sevgi gibi özellikleri geliştirmede yararlanılmaktadır." yazıyor. Harika değil mi?
  6. Otizmli ya da zihinsel yetersizliği olan bireylerde ata dair sorumluluklar, atla etkileşim gibi konularla bireylere öğrenme yaşantıları sunulmakta, sosyalleşmeleri sağlanmakta ve birçok gelişim alanlarına örtülü de olsa destek olunmakta.
  7. Hayvan sevgisi bir dünya insanında bulunması gereken özelliklerin başında geliyor. Özel gereksinimli olsun olmasın bütün bireylerin hayvanlara karşı sevgi ve merhamet duyması, onların da hakları olduğu algısını bilmesi oldukça önemlidir. Atlı terapi buna da hizmet eden bir alandır.
Ben hep hippoterapi deyip duruyorum ancak atlarla yapılan birçok terapi/tedavi yöntemi var. Bunlara da bakmak isteyeceğinizi düşünüyorum:
  • At Destekli Faaliyetler: Atın çeşitli özelliklerinden yararlanılan faaliyetlerdir. Örneğin atın ritmik yürüşünden denge çalışmaları ortaya çıkarılabilir.
  • At Destekli Terapi: Fizyoterapistler nezaretinde yapılan, birçok özel gereksinime sahip bireyi kapsayan ve atla birlikte çeşitli etkinliklerin yapıldığı süreçlerdir. Sıklıkla eğlenceli etkinliklerden oluşur. Örneğin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan bir birey ile topları hedefe atma çalışılırken bunun at üstünde yapıldığını hayal edin. Bence harika!
  • Kolaylaştırılmış Atlı Psikoterapi: Özellikle sosyal bozukluklar yaşayan bireylere atlar yoluyla çeşitli psikolojik desteklerin verildiği süreçtir.
  • Hippoterapi: Tıp doktorları, psikiyatristler, psikologlar, fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanları ile fizyoterapistler, ergoterapistler, logopedistler ve at uzmanları tarafından verilen bir terapidir. Burada biyomekanik ve psikojenik iki faktör söz konusudur. Biyomekanik faktör atın bir dakika içinde yüzlerce sinyali binicisine gönderdiği prensibine dayanır. Bu da bireyin bütün kaslarının çalışmasını sağlar. Psikojenik faktör ise bireyin at üzerinde yaşadığı psikolojik durumlara dayanır. Her iki açıdan da bireyler desteklenir.
  • İnteraktif Voltij: At üzerinde yapılan serbest ya da kurallı jimnastik hareketlerine dayanan bir spor ve eğlence etkinliğidir.
  • Terapötik Binicilik: Herhangi bir sağlık personelinin eşlik etmediği, özel gereksinimli bireylerin binicilik eğitimi aldıkları süreçtir.
  • Terapötik Sürüş: Çeşitli sebeplerle ata binmeleri söz konusu olamayan bireylerin çeşitli yardımcı aletlerle at binmesi etkinliğidir.
Peki atlı terapi sürecini neler etkiler?
  1. Terapinin amacına ve uygulanma biçimine,
  2. Terapiye alınacak bireyin engelli düzeyine, 
  3. Yaşına,
  4. Yetersizliğinin farklılığına,
  5. Terapide eşlik edecek atın özelliklerine,
  6. Terapide yer alacak ekibin sayı ve niteliğine göre süreç şekillendirilir.
Kimler atlı terapiden yararlanabilir? Bu sorunun cevabı aslında bütün makalelerde aynı: Herkes.

Atlı terapi ile ilgili birçok merak edilene cevap verdiğimi düşündüğüm bu yazımda sonuç olarak şunu belirtmek isterim: Hayvanlara zarar vermeyen, doğaya saygılı ve çeşitli hobileri olan, spor yapan bir birey yetiştirmek ve topluma kazandırmak istiyorsak atlı terapi keyifli bir seçenek olabilir. Birçok araştırma ile desteklenen bu yöntem her açıdan bireyleri olumlu yönde etkileyecektir. Bu yazıyı hazırlarken ben de yeniden bu hobime dönsem iyi olacak, diye düşündüm.

Umarım hepimiz için faydalı bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

Kaynaklarım:
  1. Köseman¹, A., & Şeker, İ. Atların Terapötik Amaçlı Kullanımı.
  2. KÖSEMAN, A., & ŞEKER, İ. (2015). Hippoterapi ve Terapide Kullanılan Atların Özellikleri. Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi12(3), 195-201.