30 Aralık 2019 Pazartesi

Özel Gereksinimli Bireyler ve Seremoniler



Merhabalar. Bu hafta çok sorgulamadığımız, sosyal medyada videolarına denk geldiğimizde kimi zaman "Ayy!" diyerek acıma duygusuyla geçtiğimiz kimi zaman bizi ağlatan; özel gereksinimli bireylerin düğünleri, kına geceleri, askerlik için yemin etme ya da sünnet seremonilerinden bahsedeceğim.
Bu konu aklıma düştüğünden bu yana birçok tarama yaptım, birlikte çalıştığım arkadaşlarımdan görüş aldım, deneyimine güvendiğim uzmanlardan görüşler aldım ve sizler için bu yazıyı hazırladım.
...
Burada atıfta bulunacağım dört uzman olacak. Birinci uzman deneyimine çok güvendiğim, senelerdir özel gereksinimli bireylerle çalışan bir klinik psikolog, ismini yazımda kullanmamamı rica ettiği için ismini veremiyorum; yazıda o isimden "Deneyimli Kaynağım" diye bahsetmem umarım tuhaf olmaz. Diğer uzmanlar ise okulda birlikte çalıştığımız Psikolog Mustafa Gürcan, Çocuk Gelişimci İpek Akkaya ve Fizyoterapist Yaren Ayhan.
...
Düğün davetiyesi almamın hemen ardından elimin altındaki kaynakları, bilgisayarımdaki doküman arşivimi ve nihayetinde internetteki bilimsel çalışmaların bulunduğu arşivleri birer birer taradım. Karşıma spesifik olarak bu konularla ilgilenmiş bir çalışma çıkmadı, daha uzun bir araştırma yapsam bulacağımı düşünüyorum.
Bulduğum kaynaklar genellikle cinsel sağlık, toplumsal uyum becerileri ve cinsellik eğitimi ile ilgiliydi ancak "seremoni" kısmına değinen çok yoktu.
Bu nedenle farklı kaynaklara yöneldim.
...
Öğretmen arkadaşlarım ile her çarşamba yaptığımız toplantının ardından bu konuyu tartıştık. Arkadaşlarımın görüşleri kısaca şu şekildeydi:

Psikolog Mustafa Gürcan, bu tür seremonileri net şekilde yadsımak yerine ailenin, özel gereksinimli bireyin ihtiyaçları üzerinde durdu. Yani özel gereksinimli birey bir duruş olarak "Ben askere gitmek istiyorum. Bu nedenle de özel gereksinimli bireylerin yaptığı, bir günlük temsili askerlik seremonisine katılacağım." gibi bir tutum sergilerse bu seremoniye katılmasında herhangi bir sakınca olmadığını savundu. Ancak özel gereksinimli bireyin herhangi bir ihtiyacı, güdüsü olmadan sadece ailenin toplumsal ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, özel gereksinimli bireyin böyle bir sürece maruz bırakılmasının taciz olarak nitelendirilebileceğini belirtti. Yani Mustafa Hocam için önemli olan bireyin ve ailenin farkındalığı, ihtiyaçları.

Çocuk Gelişimci İpek Akkaya ise, gelişimsel bir bakış açısı ile özel gereksinimli bireyin gelişim görevinin ne olduğunu sorguladı. Yani özel gereksinimli bireyin gelişim görevi evlenmek ise evlenmesinde herhangi bir sakınca olmadığını belirtti. Burada mühim olan, özel gereksinimli bireyin bu gelişim görevlerine hazır olması, başarmayı istemesi ve ailesinin de onun desteklemesi.

Son olarak Fizyoterapist Yaren Ayhan ise net şekilde bu tür seremonileri desteklemediğini ve bireylerin gelişiminden ziyade ailelerin ihtiyaçlarının odak alındığını düşündüğünü belirtti.
...
Bu bilgilerin ardından deneyimli kaynağım ile bir telefon görüşmesi yaptık. Bu görüşme benim için oldukça ufuk açıcı oldu. Kaynağım şu şekilde bilgi verdi (Cümleleri not alabildiğim kadarıyla, kendi kelimelerim ile aktarıyorum.):

  • Özel gereksinimli bireyin algılamadığı, duygusal olarak hedeflemediği, hayatında fark yaratmayacak ancak yetişkinlerin ihtiyaçlarını karşılamak için organize edilen bu tür seremoniler, duygusal bir istismardır.
  • Özel gereksinimli bireylerde, hedefi çoğunlukla yetişkin belirler ve bu hedeflerin kimin için olduğunu yetişkinin doğru belirlemesi gerekir. Bu tür seremonilerin, birey için mi aile için mi olduğu oldukça önemli bir nokta.
  • Bu tür seremonilerde bireyin rızası olmadan bir de maddi kazanç elde edilmesi, olayı farklı bir boyuta taşımaktadır. Bu, özel gereksinimli bireyin özel gereksinimini pazarlamaya kadar varan, iyi niyetli gibi görünse de altında daha olumsuz durumların yattığı bir durum. Ayrıca konuşmakta fayda var.
  • Özel gereksinimli bireyin yaşam hedeflerinde bu seremonilerin (evlenme, mezuniyet, askere gitme) olup olmadığı da önemli. Özel gereksinimli birey başka doyum kaynakları bularak bu hedeflerin olmamasını ödünleyebilir, sağlıklı olan budur. Ancak bu ödünleme sırasında, özel gereksinimli bireyi bir seremoniye dahil etmek duygusal gelişimi açısından zorlayıcı ve birçok psikopatolojik duruma sebep olacak bir durumdur. 
  • Temsili askerlikte yaşam şekli değişirken, evlilik gibi seremoniler sonrasında bireylerin yaşam şekli değişir. Damatsız/gelinsiz düğün gibi seremoniler sonrasında bir değişiklik olmasını beklemiyoruz ve bu değişiklik olmaması yine aynı psikolojik sorunlara sebep olabiliyor.
Kısaca bütün görüşmelerim, tartışmalarım ve araştırmalarım sonucunda şöyle özet bir bilgi sunabilirim: Özel gereksinimli bireylerin yaşam hedeflerinde olan seremoniler dışında, bireyin gelişim görevlerine uygun olmayan seremonilere bireyleri dahil etmek tacizin farklı bir boyutudur. Burada ailelerin bilinçli bir şekilde bu sürece yön vermeleri gerekmektedir.
...
Şimdiden güzel bir 2020 bekliyorum. Görüşmek üzere.

17 Aralık 2019 Salı

Kış Hastalıkları ve Özel Gereksinimli Bireyler



Merhabalar. Bu hafta sizlere hasta yatağımdan yazıyorum. Hangi çocuğumdan ya da hangi ziyaretçimden aldığımı bilmediğim, boğazımda minik bir kriz yaratan beta virüsü ile mücadele ediyorum. Hazır, vücudumda beta ile mücadale eden ilaçlarım, meyvelerim varken çocuklarım nasıl hasta olmaz, var olan salgınlardan okulumu ve çocuklarımı nasıl koruyabilirim diye düşünürken birçok makale taradım ve birçok bilgi edindim. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Hadi başlayalım.
...
Özellikle kış aylarında kreşlerde, ana okullarında, okullarda ve rehabilitasyon merkezlerinde birçok çocuk hasta olur ve bu hastalık bir anda okula yayılıverir. Sonra da salgın meydana gelmiş olur ve hastaneye gittiğinizde doktor size der ki "Zaten salgın var!". Bu salgını önlemek ne derece mümkün bilemiyorum; benim burada birkaç farklı unsura önereceğim nokta, okuldaki yayılmayı engellemek amacıyla olacak:

  • Okul yönetimleri:
    • Özellikle rehabilitasyon merkezlerinde, kamera sistemi dolayısıyla öğrencilerin, devamsızlık yapmamaları için, hasta olsalar da okula "getirilmeleri" sağlanmakta. Ben ise şunu önereceğim. Bir çocuğunuzun dersini, hasta olduğu için iptal ettiğinizde bir dersi iptal etmiş olursunuz. İptal etmediğinizde ise çocuğun gezdiği her alan risk alanı olur ve diğer çocuklar bu riskleri fark edemeyebilir. Bir çocuk hastayken bir anda on çocuk hasta olur ve böylece on ders, siz iptal etmeseniz de yapılamamış olur. Maddi zararı gösterdiysem daha önemli konulara geçebiliriz.
    • "Okul sağlığı" kavramı ile karşılaştım ve çok mutlu oldum. Bakın tanımı bile var: "Okul sağlığı; geleceğin toplumunu oluşturacak bireylerin bedensel, ruhsal ve sosyal sağlıklarını bu günden korumak, mutlu ve sağlıklı bir toplum oluşturmak demektir.". Okulun sağlıklı olması demek ülkenin yarıdan fazlasının sağlıklı olması demek, okulda sağlığını korumayı bilen bireyler yetişmesi demek gelecekteki toplumun böyle bir toplum olması demektedir. Bu nedenle okulun dört temel görevi vardır; "sağlık eğitimi" sunmak, öğrencilere sağlıklı bir yaşam biçimi kazandırmak, koruyucu sağlık hizmetleri sunmak ve aile ile işbirliği yapmak. Bu konuda ayrıntılı bilgi almak isteyen okul yöneticileri, birinci sıradaki kaynağımı okuyabilirler.
    • Salgın dönemlerinde sınıflarda acil durumlarda kullanılabilecek minik çantalarda "acil durum kitleri" bulundurulabilir. Bu kitlerin içinde eldiven, maske, el kremi gibi ürünler bulunabilir. Ecza dolabı dışında bir kitten bahsediyorum. Bu çantaların oluşturulması okul yönetimlerinin görevi diye düşünüyorum.
    • Aileleri bu konuda bilgilendirecek seminerler, toplantılar verilebilir.
    • Çocukları beta gibi, grip gibi, nezle gibi hastalıklara yakalandığında ailelerin neler yapması gerektiği ile ilgili bilgilendirici afişler, pankartlar, mini mektuplar okula asılabilir, ailelere ulaştırılabilir.
    • Olağanüstü durumlarda ailelere mesajla bilgi verilebilir. Örneğin: "Nihan Öğretmen pazar günü gittiği hastanede Beta Virüsü'nü taşıdığını öğrendi. Bu hafta derslerine maskeyle girecek. Çocuğunuzun bu şekilde seansa katılmasında sakınca görürseniz telafi seanslarımızı belirlemek için bizi arayabilirsiniz." gibi bir mesaj çok kullanışlı olacaktır.
  • Öğretmenler:
    • Hasta öğrencilerin takibi için burada özellikle öğretmenlere rol düşünüyor. Hastalık öncesi belirtileri olan (hapşuran, öksüren, terleyen, üşüyen, halsiz olan) çocuklarınızın ailelerini bilgilendirip bir sonraki seansa kadar bir doktora görünmeleri önerin.  Öneriniz sonrasında çocuğunuzu arayın, ertesi haftaya kadar hasta çocuğunuzu unutmayın, hal hatır sorun. Çok keyifli oluyor öyle.
    • Hasta ya da hasta olma ihtimali olan çocuğunuz sınıftan çıktıktan sonra sınıfınızı mutlaka havalandırın.
    • Öğretmenler de gün içerisinde ister istemez hasta olan, hasta olma ihtimali olan ya da taşıyıcı olan çocuklarla bire bir, karşılıklı seanslar yapmaktalar. Bu nedenle öğretmenlerin sınıflarında acil durumlar için mutlaka birkaç maske olmasında fayda var. Bu maskeler hem öğretmenlerden öğrencilere hem öğrencilerden öğretmenlere hastalık bulaşmasına engel olabilir.
    • Her ders sonrası el yıkamak, seneler önce birlikte çalıştığım bir İşitme Engelliler Öğretmeni'nden yadigar kaldı bana. (Yazımı okuyor ise kendini bileceğinden eminim. Sevgiler hocam.) Bu; bence çok değerli bir alışkınlık, çünkü hastalıkların bizim kanalımız ile gezinme ihtimalini oldukça azaltıyor. Burada okul yönetimlerine düşen görev ise öğretmenlere; kendilerini, çocuklarını ve okulu koruyacak hijyen önlemlerini alabilecekler teneffüsler tanımaları.
    • Birçok alerjik hastalık, öğretmenlerin çocuklarını tanıyarak sınıflarında ve okulda gerekli önlemleri almasını sağlayarak şiddetini azaltır ya da çocuğun bireysel yaşantısına zarar vermeyecek bir seviyede tutulabilir. Burada öğretmenin çocuğu tanıması, bilgilenmesi ve okuldaki yardımcı personelin bilgilenmesini sağlaması önemlidir. Bu konuda da ikinci kaynağımı okuyabilirsiniz.
  • Ebeveynler:
    • Kış aylarında doktorunuza danışarak takviyeler, beslenme önerileri alabilirsiniz. Unutmayın ki sağlıklı bir beslenme, sağlıklı bir kış demek. (Bu cümleyi ben buldum.)
    • Bu süreçte bol bol meyve ve sıvı tüketimi de önemli. Özel gereksinimli bireylerin beslenmesinin önemiyle ilgili daha önce de konuşmuştuk, bu beslenme düzeninin içine kış aylarında bağışıklık sistemini destekleyecek maddeler yönünden zengin meyveleri eklemekte fayda olabilir.
    • Benim sıklıkla gördüğüm nokta çocukların özensiz giydirilmesi. Henüz kendi kıyafetlerini seçme, giyme, çıkarma becerileri olmayan çocuklarımızı ebeveynleri "giydirir". Bu giydirme işi kışın daha önemlidir. İçlik, atkı, bere kullanımı sağlıklı kalma ihtimalini arttırır. Bazı çocuklar duyusal ihtiyaçları sebebiyle çeşitli kıyafetlere çeşitli tepkiler verebilir, üşümüyor gibi davranabilir ancak üşürler ve eninde sonunda onları rahat ettirecek şekilde sıkı giyinebilirler. Bu kıyafetleri bulmak ebeveynlerin zorunluluğudur.
    • Aldığınız bütün önlemlere rağmen çocuğunuz hasta oldu, bu durumda her şeye rağmen okula/kreşe/merkeze göndermeyin. Diğer çocukları da öğretmenleri de düşünün. Doktorunuzdan, bulaşma riskini öğrenip, onun onayının ardından okula devam edin. Bu, çok çok önemli.
    • Çocuğunuz hasta olmadan ona maske takma alışkanlığı edindirin. Hasta olduğunda maske taktığında yadırgamamış olacaktır. "Maske takma oyunu" gibi bir oyun üreterek ara ara maske taktığınız günler oluşturun. Hasta olduğunda size bulaşmasını da bu şekilde engellemiş olacaksınız.
    • Ve tabi spor! Özel gereksinimli çocukların çoğunun düzenli spor yapmadıklarını, bu sürecin yönetiminin ailede olması gerektiğini daha önceki yazılarımda konuşmuştuk. Düzenli spor yapan çocukların/bireylerin bağışıklık sistemlerinin daha güçlü olduğu artık bilimsel olarak bilinen bir gerçek. Bu nedenle daha çocuklarımız grip olmadan, düzenli spor yapmaya başladıklarında göreceğiz ki o kış daha sağlıklılar! Üçüncü kaynağım, bu konu hakkında.
    • Bir de aşı konusu var! Yakın çevremde aşıyı reddeden ebeveynler var; ancak ben, son dönemde yaptığım okumalarla ve tarafsız bilim insanlarının yaptığı açıklamalarla birlikte aşıyı destekliyorum. Tarihte kalmış hastalıkların yeniden ortaya çıkması aşının reddedilme oranıyla aynı. Bu nedenle çocuklarınızın aşılarını zamanında ve tam yaptırmanız gerektiğini önereceğim. Kaynakçada, dördüncü sırada belirttiğim yazıdan da bu konuda bilgi alabilirsiniz.
    • Bir de tabi sabah programlarında önerilen bazı reçeteler, çaylar vs var. Evet onlar da kültürlerimizin bir parçası ancak düzenli devam ettiğiniz çocuk doktorunuza, diyetisyeninize danışmadan hızlı kararlar vermeyin, uygulamalar yapmayın. Bu da bir dost değil, uzman tavsiyesi.
Umarım fikir veren, yardımcı olan bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

Kaynaklarım:

4 Aralık 2019 Çarşamba

Erken Okuryazarlık mı Okuma Yazma mı?



Merhabalar. Aslında bu hafta yazı yazmayı planlamıyordum ancak birazcık "damarıma basıldı", ben de aldım kalemi, kağıdı, bilgisayarı ve makaleleri elime, başladım yazmaya.
"Damarıma basıldı" derken neyi kastettiğimi açıklamam gerek biliyorum. Son dönemde takip ettiğim kreş, ana okulu, ana sınıfı sosyal paylaşım hesaplarında, internet sitelerinde gördüğüm kavram karmaşası beni şaşkına çevirdi. Bir değil, iki değil, on değil, birçok kez ve birçok farklı kurumdan bunu görünce buraya taşımak ve "bildiklerimi paylaşmak" istedim.
.
Konum çok sade ve basit. Erken okuryazarlık becerileri okuma yazma eğitiminin önkoşuludur ve erken okuryazarlık becerileri çalışırken "okuma yazma becerileri" çalıştığımızı söylemek yanlıştır. Çünkü o etkinlik sonrasında çocuğumuz (ki zaten gelişimi henüz bu beceriye hazır değil) okuma yazmaya başlamayacak. Bunun bilimsel temelli açıklamasını yapacağım tabi. Ama acelesi olup meseleyi anlayıp çıkmak isteyenler için kısaca özetledim.
.
Tevhide Hoca ve arkadaşlarının kaynakçada yer verdiğim makalesinden, şu ibareyi olduğu gibi alıyorum "Bu açıdan bulgular artık okumanın, öğrencinin belli bir zihinsel olgunlaşma sürecine ulaşmasının ardından kendiliğinden gelişen doğal bir süreç olduğu ve hazır olunduğunda kendisine uygun çevresel ortamların sunulmasıyla kazanılacağı yönündeki yaklaşımları desteklememektedir (Bursuck ve Damer, 2007).". Yani günümüzde artık okuma yazma kendiliğinden gelişen, çocuk yaşına geldiğinde oluşan bir beceri değildir fikri hakim ve önkoşul beceriler desteklendiği taktirde bu becerinin edinimi daha kolay.

Yine aynı çalışmanın devamında "Çocukların okula başladıklarında okumayı öğrenmede karşılaştıkları güçlükler ve bu güçlükleri belirlemeye yönelik yapılan araştırmaların sonuçları, okul öncesi dönemde okumaya hazırlık becerilerinin geliştirilmesi konusunu gündeme getirmiştir." diyor hocalarımız. Yani okul öncesi dönemde okuma yazma çalışın demiyor, önkoşul/hazırlık becerileri destekleyin diyor dolaylı yoldan da olsa.

Ve aynı çalışmada erken okuryazarlık becerilerinin tanımı da veriliyor: "Erken okuryazarlık ise bireylerin erken dönemde formal okuma-yazma öğretimine başlamadan önceki dönemde, okuma yazmaya ilişkin kazanmaları beklenen önkoşul bilgi, beceri ve tutumlarının tümü olarak ifade edilmektedir (Sulzby ve Teale, 1991; Uzuner, 1997; Whitehurst ve Lonigan, 1998)."

Görmüş olduğumuz gibi okuma yazmayı öğretmekten bahsedilmiyor, okuma yazmaya önkoşul olan becerilerden, tutumlardan bahsediliyor. Okul öncesi dönemde beklenen ve uygulanması gereken budur.

Kaynakçamda sunduğum ve Gökçe Hoca ve Abide Hoca'nın çalışmasında ise şu ibare var, yine olduğu gibi alıyorum; "Bu durum 1980’li yıllar öncesinde benimsenen “okuma ve yazmaya hazırlık” yaklaşımına farklı bir bakış açısı getirmiştir (Teale ve Sulzby, 1992). Whitehurst ve Lonigan (1998), çocuğun çevresiyle etkileşim kurarak okuma ve yazma deneyimlerini yaşamaya başladığını ifade eden “erken okuryazarlık” kavramının, sonraki okuma ve yazma becerilerinin bir yordayıcısı olarak bazı bilgi, beceri ve tutumları içerdiğini belirtir.".

Okul öncesi eğitim veren bir kurumda çalışıyor ve çocuklarınız ile okuma yazmaya hazırlık yapmak istiyor olabilirsiniz. Burada mühim olan ilk soru: Çocuklarımın erken okuryazarlık becerileri ne durumda?
Bu sorunun yanıtını almak için hocalarımız birçok ölçek geliştirdi, fikir verecek birçok yayın paylaşıldı. Ayrıca burada kendi kendine blog yazıp bildiklerini paylaşmaya çalışan ben bile bu konuda birkaç yazı yazmışım. O yazılara şuradan ulaşabilirsiniz.

Umarım derdimi anlatabilmişimdir.
Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.

Kaynaklarım:
Kargın, T., Ergül, C., Büyüköztürk, Ş., & Güldenoğlu, B. (2015). Anasınıfı Çocuklarına Yönelik Erken Okuryazarlık Testi (EROT) Geliştirme Çalışması. Ozel Egitim Dergisi16(3). 
İsterseniz bu çalışma için şuraya da tıklayabilirsiniz.

KARAMAN, G., & AYTAR, A. G. (2016). Erken okuryazarlık becerilerini değerlendirme aracı’nın (EOBDA) geliştirilmesi. Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi12(2).
İsterseniz bu çalışma için şuraya da tıklayabilirsiniz.
x

18 Kasım 2019 Pazartesi

Toplumdaki Farklılık Algısı Üzerine



Merhabalar. Bu hafta biraz öneri vermeyi, bildiklerimi paylaşmayı, yeni öğrendiklerimi sunmayı bir kenara bırakarak son dönemde hepimizi derinden üzen bir konu hakkında fikirlerimi yazmak, içimi dökmek istiyorum. Susarsam, onca yıldır aldığım eğitime ve ünvanlarıma saygısızlık etmiş olurum.

Birçok farkındalık günü olsa da, birçok sosyal paylaşım sitesinde, sokaklarda ya da diğer iletişim araçları kanalıyla farkındalık oluşturulmaya çalışılsa da asıl ulaşmamız gereken kesime ulaşamadığımızı biliyordum. Hâlâ interneti sadece yemek tarifi bakmak için, çeşitli isteklerini tatmin etmek için ya da sadece vakit geçirmek için kullanan; hâlâ telefonu sadece arama yapmak için kullanan insanlar var. Bu cümle ile, bahsettiğim insanları kınadığımı, hor gördüğümü ya da onaylamadığımı (Kimse kimseyi onaylama mercisi değil, unutmayalım.) ima etmiyorum. Böyle insanlar var, sadece bunu demek istiyorum. Örneğin Instagram'da paylaştığımız farkındalık yazısı, zaten bir şeyleri sorgulayan ve bizim kanalımızla bir şeyleri öğrenmiş insanlara ulaşıyor. Telefonunda Instagram olmayan, bu konuları düşünmek için enerjisi olmayan insanlara ulaşmıyor. Ya da televizyonda minik minik farkındalık videoları dönüyor, insanlar ilgilerini çekmediğinde başka bir kanala geçerek yine bu konuları görmemeyi ve öğrenmemeyi tercih ediyor. Bir yetişkine istemediği bir şeyi öğretemeyiz. Öğrenmek için en önemli koşul hevestir, güdüdür, istektir.

Bu nedenle Türkiye'nin küçük bir kentinde, özel gereksinimli çocuklar ve ailelerinin, diğer çocukların aileleri tarafından protesto edilmesi aslında çok da "tuhaf" değil, bir şeylerin sonucu olduğu için "tuhaf bir sonuç". Hâlâ toplumun büyük bir kısmı "engel", "özür" gibi kavramların evrilerek "yetersizlik"e dönüştüğünü, yetersizliğin "kaynaştırma" ve "bütünleştirme" ile azaltılabileceğini bilmiyor. Bu bir gerçek: Bilinmiyor.
Bu bilgi ise, yaşantısı boyunca farklı konulara eğilmiş ve artık yaşama savaşına düşmüş yetişkinlere anlatılabilecek, öğretilebilecek bir bilgi olmaktan çıkıyor. Kendi hayatının derdine düşmüş kişilerin
  • ya başına gelince bunu sorgulaması,
  • ya bir akrabasının, bir yakının başına gelmesi ile bunu sorgulaması
  • ya da bu bilgiyi sahiden öğrenmek isteyecek kadar onu heveslendirecek içsel bir motivasyonun mucizevi bir şekilde onda var olması gerekiyor.

Uzun uzun yazmaya gerek yok. Farklılıklara saygı duymayan yetişkinleri bizler yetiştiriyoruz. Şimdi bile bu durumu destekliyor, farklı olanı ötekileştiriyoruz. (Birçok dizide bir ırk yüceleştiriliyor, diğer ırklar öteleniyor (Halbuki önce insan diyebiliriz.), birçok filmde şiddet ögeleri normal görünüyor, bir kasaba insanı öldüren biri alkışlanabiliyor, birçok komedi filminde farklı olana hep lakap takılıyor gibi.) Gelecekte de yetersizliği olan insanlara saygısızlıklar yapılmaması için şimdinin çocuklarına farklılıkları güzel anlatmamız önemli. "Herkes engelli adayı" demekten ziyade bir durum bu, daha genel ve net bir duruş gerekli: Dünyada özel gereksinimli insanlar var ve onlarla yaşamak zorundasın. Herkesin hakları var ve bu haklara saygı duymak zorundasın. Bitti, bu kadar, net.

Benim minik önerilerim var. Bunlar kişisel öneriler. Aldığım eğitimler ve deneyimlerim ışığında öneriyorum tabi bunları:
  • Doktorlar, uzmanlar ya da çocuklarımızı değerlendirme ve yönlendirme yetkisine sahip her kimseler; "Aman şu çocukları görmesin, travma olur!", "Aman çocuğunuzda öğrenme güçlüğü var otizmli çocuk görmesin, üzülür!" gibi cümleler kurmamalı. Aksine bu kaygı ile gelen ailelere "Görsün, tanışsın, sorun olduğunda müdahale edilsin ancak birlikte yaşamayı öğrensin." denmeli. Öncelikle biz uzmanlar farklılıkları normal görelim ki "ışık" olalım. Özel gereksinimli çocukların ailelerini protesto edenler, çocukluklarında hiç otizmli bir çocuk görmedikleri için şu an bu haldeler, ne dersiniz?
  • Dizilerde, filmlerde farklılığa saygı duyulmayan; cinsiyetçi, ırkçı, şiddet yanlısı cümleler ve görüntüler görünce izlemeyi reddedin. Tabi çocuklarınıza da izletmeyin.
  • Dilinizden cinsiyetçi, ırkçı, şiddet yanlısı, farklılıklara saygısı olmayan kelimeleri ve cümleleri çıkarın. Çok da zor değil diyemem, yüz yılların birikimi ile dilimize yerleşmiş kalıpları değiştirmek zordur ama deneyin, bu denemelerinizi çocuklarınıza anlatın.
  • Çocuğunuzun sınıfındaki arkadaşları hakkında yaptığı yorumları bu perspektiften inceleyin, cinsiyetçi, ırkçı, şiddet yanlısı, farklılıklara saygısı olmayan yorumlar ya da başka çocuklardan gelen cümleleri birlikte irdeleyin, bu konuyu birlikte öğrenin.
  • Algınızı değiştirin. Bilmediğinizden korkacağınızı unutmayın. Merak ettiğiniz şeyleri açıp okuyun. Otizm, Down Sendromu gibi farklı gördüğünüz özellikleri okuyun. Sokakta görünce korkmamaya ve hatta daha sıcak bakmaya başladığınızı, öğrendikçe normalleştirdiğinizi göreceksiniz. Öğrendiklerinizi herkese anlatın.
  • Bu yazım da diğer yazılarımda olduğu gibi sadece, özel eğitim hayatının bir yerine dokunmuş kişilerce okunacak. Özel gereksinimi sorgulamayan birilerine ulaşması yıllar alacak. Bence bu yazıyı paylaşmalıyız. Yakınlarımıza okutmalıyız. İlgisi olmayan kişilere "Okudun mu?" diye sormalıyız. Çünkü farklılıklara saygı duymayan biri ile aynı toplumda yaşamak bizim de sorunumuz. Farklılıklara saygı duymayan birinin farklılıklara saygı duyması onun sorumluluğu. Onun daha çok öğrenmesi bizim de sorumluluğumuz. Paylaşalım, anlatalım. Belki birkaç nesil sonra "bütünleştirme" konuşuyor oluruz, ne dersiniz?
  • Bir maddede de sistem için önerilerimi özetleyeyim:
    • Sınıf öğretmenleri özel eğitim konusunda çok yetersiz şekilde mezun oluyor. Sınıf öğretmenlerinin özel eğitim alanındaki bilgisini arttırabilir, bu zor geliyorsa her sınıfa bir özel eğitim öğretmeni verebiliriz.
    • Özel eğitim alanında yapılacak olan değişiklikleri yavaş yavaş, altını doldurarak yapabiliriz. Aniden özel alt sınıf açıp, bu sınıfın başına coğrafya öğretmeni getirmek bir çözüm değil.
    • Müfredata "değerler eğitimi" eklenmişken "farklılığa saygı" konusu, pergelin ağzı biraz daha açılarak işlenebilir.
    • Rehberlik ve Araştırma Merkezleri kaynaştırma konusunda her okulu, her öğretmeni ayrı ayrı bilgilendirebilir. Toplumu hazırlayabilir, bilgilendirebilir.
    • Her okulda bir özel eğitim öğretmeni olursa ve sık sık farklılıklara saygı konusunu işlerse harika olmaz mı? (Okullarda bu iş için rehber öğretmenler var ancak onlar da yeterince bilgi sahibi değil.)
Benim bir nefeste aklıma gelenler bunlar oldu. Aklıma geldikçe de ekler ekler dururum.
...
Derdim buydu bu hafta. 
Haftaya görüşmek üzere.

4 Kasım 2019 Pazartesi

Çalışma Belleğini Destekleyici Öneriler



Merhabalar, geçen hafta çalışma belleği hakkında konuşmuş ve sonrasında nasıl desteklemeliyiz sorusunun cevabını bu haftaya bırakmıştım. Hadi isterseniz bu konuda neler yapabiliriz birlikte bakalım! (Bu yazımın kaynağı da yine aynı seminer ve aşağıda belirttiğim makaleler, unutmayalım.)
.
Öncelikle şu bilgi önemli: Çalışma belleğinin, doğumumuzda belirli bir kapasite potansiyeli zaten vardır. İlerleyen dönemde bu ranjın içerisinde kalmak koşuluyla, çalışma belleğini ya tam kapasite ya da sınırlı kapasite ile kullanırız. Bu yazıda, çalışma belleğini %70 kapasite ile kullanan bir çocuğumuzun, %80 ya da %100 kullanması için öneriler bulacaksınız. Yani %120'lik bir performans öngörülemez ve böyle bir ihtimal yoktur. Bilimsel veriler öyle diyor. Örneğin arabanız maksimum 250 km/s hız yapabilirken siz 260 km/s hız yapamazsınız ancak ister 10 ister 120 km/s hız yapabilirsiniz. Bu örnek güzel oldu.
Bu bilgi cebimizde kalsın.
.
Cevriye Hoca'mda seminerden sonra gelen bir soruya yanıt olarak çalışma belleğinin kapasitesini arttırmak için şu dört ana noktaya değindi:
  1. Var olan performansı belirleyin
  2. Kısa süreli ve uzun süreli bellek hatalarını belirleyin
  3. Öğretiminizi şekillendirin
  4. Çalışma belleği için stratejiler uygulayın
Ben ise bu dört noktayı sizlere açıklayarak, çalışma belleğinin kullanılan kapasitesini nasıl arttıracağımızı anlatmış olacağım. Hadi başlayalım!

  1. Var olan performansı belirleyin: Cevriye Hoca'm ve çalışma arkadaşlarının geliştirdiği "Çalışma Belleği Testi" ile çalışma belleğinin kapasitesini hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu testten alınacak bilgilerle çocuğumuzun var olan performansını belirleyerek, çocuğumuzun çalışma belleğinin kapasitesinin ne kadarını kullandığını ortaya koyabiliriz. Bu bilgi bizim yola çıkış noktamızı oluşturuyor.
  2. Kısa süreli ve uzun süreli bellek hatalarını belirleyin: Bu konuda birçok test var biliyorsunuz. Görsel İşitsel Sayı Dizileri Testi, Görsel Hafıza Testleri, İşitsel Hafıza Testleri gibi birçok test mevcut. Benim önerim ise bir "test bataryası" ile kısa ve uzun süreli bellekte meydana gelen hataların ortaya konulması olacak. Birçok psikolojik danışmanlık merkezi, özel eğitim merkezi size bu konuda yardımcı olacaktır.
  3. Öğretiminizi şekillendirin: Burada bahsedilen şey net şekilde eğitimi bireyselleştirmek! Özel eğitim zaten eğitimi bireyselleştirme süreciyken bunun altını çizmek tuhaf gelebilir ancak öğretimi şekillendirmek, bireyselleştirmek çalışma belleği için oldukça önemli. Örneğin bir çocuğunuz görsel uyaranları daha çok aklında tutuyorsa görsel uyaranlara ağırlık vererek, müzikle daha güzel öğreniyorsa derslerinizde müziğe yer vererek öğretiminizi şekillendirmeye başlayabilirsiniz.
  4. Çalışma belleği için stratejiler uygulayın: Bu stratejiler için birçok eğitim programı, paket programlar oluşturuldu. Ancak strateji öğretimi için size birçok öneri linki bırakıyorum. Yazımda da kaynak olarak kullandığım ve size fikir verebilecek stratejiler öneren makaleler burada:





Yani yazımı özetleyecek olursam; önce iyi bir değerlendirme ile çalışma belleği, kısa süreli bellek, uzun süreli bellek profili ortaya konmalı. Ardından öğretimde uyarlamalar yapılarak ve sık sık bilişsel stratejiler uygulanarak çalışma belleğinin kapasitesi arttırılmaya çalışılmalıdır. Örneğin değerlendirmeyi aldınız ve çocuğunuzun bir bilgiyi işlemlerken aklında tutamadığını fark ettiniz. Bilgiyi aklında tutabilmesi için ise bir kenara not almasını öğretmenizin yeterli olacağını düşündünüz. İşte size çalışma belleğinin kapasitesine destek etkinliği! Hepsi bu kadar!
.
Umarım sizlere fikir veren ve çalışma belleğini nasıl desteklemeniz gerektiği ile ilgili bilgi veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.

30 Ekim 2019 Çarşamba

Çalışma Belleği Nedir?

Fotoğraf; Doç. Dr. Bahar BAŞTUĞ'un Belleğin Öyküsü Çalışmasından alınmıştır.


Merhabalar. Bu sıralar sık sık duyduğumuz, birçok akademisyenin bahseder olduğu çalışma belleğini anlatacağım size bu hafta. Peki kaynağım nedir? Doç. Dr. Cevriye ERGÜL'ün 23 Ekim 2019 Perşembe günü ATAUM'da yaptığı, "Öğrenme Güçlüğünü Erken Dönemde Belirlemek Mümkün mü?" başlıklı konferansı. Kendisinden üniversitedeyken Öğrenme Güçlüğü dersi almıştım ve hâlâ o bilgileri, hocamın alan yazına kazandırdığı yeni bilgileri ekleyerek kullanmaktayım. Karşılıklı büyümek, gelişmek ve gelişen bir hocanın öğrencisi olmak öyle değerli ki, buradan hocama selam olsun!
.
Çalışma belleği; bir bellek sistemdir. Öğrenmenin temelinde var olan öğrenme yaşantılarının (bilgiyi tutuma, işleme, geri çağırma gibi.) gerçekleştiği yerdir. Çalışma belleği dikkati toparlayan, dikkatimizi yönlendirdiğimiz "şeyi" belirleyen bir merkezdir. Cevriye Hoca'm çalışma belleğini çalışma masasına benzetti. Bu benzetme çok hoş. Kısa süreli ya da  uzun süreli bellekten bilgileri alıp yeni gelen bilgileri işleyen, bağ kuran, anlamlandıran, bilgilerin öğrenimini sağlayan işlerin görüldüğü bir masa!

Hadi şimdi çalışma belleğinin özelliklerine bir bakalım:
  • Çalışma belleğinin kapasitesi, nasıl ve ne kadar öğrenileceğini belirleyen önemli bir değişkendir.
  • Çalışma belleği bilgileri tutar ve işler. Bu sırada oluşan aksaklıklar öğrenmenin yanlış, eksik ya da hiç olmamasına sebep olabilir. 
  • Sınırlı bir kapasitesi vardır. Tuttuğu bilgi arttıkça işlem kapasitesi azalır. Burada, çalışma belleğini bir pasta olarak görürsek dilimleri doğru ayırmak gerekmektedir.
  • Çalışma belleğinin kapasitesinin, doğuştan getirilen belirli bir aralığı vardır. Bu ranjın içerisinde maksimumu gerçekleştirmek mümkündür, bu da çeşitli prensiplerle sağlanmaktadır. (Bu konuda "Nasıl geliştirebiliriz?" sorusunu sormaya hazırlanırken, seminer sırasında başka bir arkadaş benden önce sorumu sordu, kendi kendime bu hoş tesadüfü sevdim. Çalışma belleğini geliştirmek için Cevriye Hoca'm kısaca bilgi verdi. Aldığım notlara biraz da makale taraması ekleyip sizinle haftaya paylaşmaya çalışacağım.)
  • Çalışma belleği aynı zamanda bir problemle karşılaştığımızda, çözmek için strateji seçerken kullandığımız yerdir. Stratejiyi seçer ve kullanır.
  • Kısa ve uzun süreli belleğin arasındaki bir köprü gibi çalışır. Bilgileri hem tutar hem de işler. Bu özelliği ile kısa ve uzun süreli bellekten ayrılır, çünkü kısa ve uzun süreli bellekler bilgiyi sadece tutar, işlemez. Çalışma belleği ile bilgileri işleyen alandır.Çalışma belleğinin üzerinde çalıştığı bilgi işlenirken dikkatin sürekli olması çok önemlidir. Dikkat dağıldığında işlem bölünebilir ya da bilgi tamamen kaybolabilir.
  • Üç bileşenli bir yapısı vardır: Fonolojik döngü, görsel-mekansal kayıt defteri, merkezi yönetici.
    • Merkezi yönetici, fonolojik döngüyü ve görsel-mekansal kayıt defterini kontrol eden ana mekanizmadır.
    • Birbirinden ayrı ancak birlikte hareket eden, birbiriyle uyum bir sistemi oluştururlar.
    • Fonolojik döngü, bir bilgiyi alıp işlemlediğimiz ve bunu ifade ettiğimiz döngüyü oluşturur.
    • Görsel-mekansal kayıt defteri ise sunulan bilgileri tutar. Örneğin sınavda sorulan sorunun cevabının not kağıtlarında nerede olduğunu hatırlamaya çalıştığımızda burayı kullanırız.
Cevriye Hoca'm son olarak bir de çalışma belleğinin öneminden bahsetti. Ben de şu şekilde maddeleştirmek istedim:
  1. Çalışma belleği, öğrenmeyi, IQ'dan daha yüksek düzeyde yordamaktadır. Yani erken dönemde uygulanamayan zeka testlerinin yerine çalışma belleğinin performansının ortaya konması ile ilerleyen dönemlerdeki öğrenme yaşantıları hakkında öngörü sahibi olabilmekteyiz. Bu, bence en önemli nokta.
    1. Çalışma belleği nasıl değerlendirilir?
      1. Bilginin pasif olarak saklanmasını gerektiren bellek aralığı görevleri verilerek fonolojik döngüyü ve görsel-mekansal kayıt defterini değerlendirebiliriz. (Bellek aralığı; ardışık olarak verilen bilgilerin birey tarafından doğru hatırlanabilen maksimum miktardır.)
      2. Fonolojik döngü harf, sayı gibi bilgilerin sıra ile sunularak akılda tutulmasının değerlendirilmesi ile değerlendirilebilir.
      3. Görsel-mekansal kayıt defteri ise çeşitli bilgilerin mekansal konumlarının hatırlanmasının değerlendirilmesi ile değerlendirilebilir.
      4. Çalışma Belleği Testi adı altında bu belleğin değerlendirildiği bir ölçeğimiz artık var. Uygulayıcısı olan uzmanlardan bu testi talep edebilirsiniz, ben de en kısa zamanda uygulayıcısı olacağım, umarım.
  2. Çalışma belleği öğrenmenin neredeyse bütün aşamalarında kullanıldığı için öğrenme açısından kilit öneme sahiptir. Bu nedenle çalışma belleğinin kapasitesi; öğrenme düzeyini ve bilişsel becerilerdeki potansiyelini öngörmek için önemli bir değişkendir.
  3. Dl gelişimi, okuma, okuduğunu anlama, yazma ve matematik becerilerindeki başarı ile çalışma belleğinin performansı ilişkili olduğu, birçok çalışma ile ortaya konmuştur.
  4. Dil ve konuşma becerileri ile akademik becerilerde sınırlılık yaşan bireylerin çalışma belleğini etkin kullanmakta zorlandıkları görülmüştür. Çalışma belleğinin kapasitesinin arttırılması ile bu sınırlılıklara müdahale edilebilir.
  5. Erken dönemde belirlenen çalışma belleği performansı ile ilerleyen dönemlerde oluşabilecek okuma güçlükleri öngörülebilmektedir.
Çalışma belleği hakkında, bu seminerde ne öğrendiysem sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bana ilham veren, birçok materyali aklıma getiren değerli bir seminer oldu. Umarım notlarım da sizde aynı etkiyi yaratmıştır.
Haftaya görüşmek üzere.

22 Ekim 2019 Salı

Özel Gereksinimli Bireyler ve Gölge Öğretmenlik



Merhabalar. Bu hafta, sık sık duyduğumuz ve aslında kapsamını tam olarak bilmediğimiz ya da bilsek de farklı uygulamaları ile karşılaşarak yeniden tanıştığımız bir konu ile sizinleyim: Gölge öğretmenlik.
Hadi bakalım özel eğitim ya da eğitim camiasında gölge öğretmenlik nasıl bir uygulamaymış birlikte göz atalım.
...
Gölge öğretmenlik/gölge ağabeylik-abilik (TDK ikisini de kabul ediyormuş ancak ben el alışkanlığı ile ağabeylik yazacağım bütün yazım boyunca.)/gölge ablalık/yardımcı öğretmenlik kavramlarını birer birer inceleyelim.
Gölge öğretmen; her bireye, bireysel yaşantısında yardıma ihtiyaç duyduğu her an yanında olarak, destek hizmeti veren öğretmenlerdir. Örneğin bir basketbolcu bir gölge öğretmen ile çalışarak kendi yaşantısını şekillendirmek isteyebilir, otizmli bir çocuğun her an yanında bulunarak ona bireysel yaşamı öğretmesi için bir gölge öğretmeni olabilir, mutfak sanatlarını öğrenmeye çalışan bireye gölge öğretmen mutfakta gölge öğretmenlik yapabilir. Örnekleri sonsuza dek uzatabilirim.
Ancak gölge öğretmenliği bakıcılıktan ayırmak gerekir. Bakıcılar eğitim vermezler, sadece bakım sunarlar. Burada gölge öğretmenin uygulamaları tamamen eğitim ve öğretim odaklıdır, bunu unutmamalıyız.
Gölge ağabey/abla konusu gölge öğretmenlerin ülkemizde sıklıkla öğrencilerden seçiliyor olmasından kaynaklanıyor. Sıklıkla ağabey/abla dememizin sebebi ise daha az formal bir süreç oluşturmak. Abla ve ağabey olarak hitap edildiğinde çocuklarımızın daha samimi olacağını ve daha rahat hissedeceğini de düşünüyor olabiliriz, bu konuda sadece akıl yürütüyorum.
Yardımcı öğretmenlik ise gölge öğretmenlikten farklı olarak sınıflarda, okullarda; sınıf öğretmenlerinin yanında bulunan, gerektiği yerde yardımcı olan, ikinci öğretmen konumundaki kişilerdir. Gölge öğretmenler zaman zaman "bakım" kısmına müdahale etseler de yardımcı öğretmenler bu kadar yoğun bir hizmet sunmazlar. Yardımcı öğretmenlerin işi okulla sınırlıdır.
...
Gölge öğretmenliğin nasıl uygulanabileceği ile ilgili bir özet sunalım şimdi de:

  • Tam zamanlı gölge öğretmenlik: Burada çocuğumuzun yanında her an bulunan bir gölge öğretmenden bahsediyorum. Uyurken dahi yanında olan öğretmenden. Çocuğumuzun bütün yaşantısında yanında olmasının sebebi ise özbakım, günlük yaşam gibi becerileri yaparak yaşayarak öğrenmesini sağlamak. Ülkemizde uygulanmakta ancak fazlaca pahalı olduğu için belirli kişilerce uygulanabilmektedir.
  • Yarı zamanlı gölge öğretmenlik: Yarı zamanı çocuğumuzun/bireyin ihtiyaçları belirler. Sadece kreşte, sadece evde, sadece spor salonunda, sadece sokakta, sadece gitar kursunda, sadece banyo yaparken, sadece kitap okurken gibi. Çocuğumuzun bir beceriyi öğrenmesi, sosyal ya da günlük yaşam becerilerini edinmesi için sıklıkla tercih edilen gölge öğretmenlik budur.
Peki neden gölge öğretmen? Gölge öğretmen ne işe yarar?
  • Öncelikle güvenlik! Çocuğumuzun bir yerden bir yere giderken güvenle gittiğini, yardım alması gereken anlarda yardım aldığını ve güvende olduğunu bilmek bize iyi gelecektir.
  • Görme yetersizliği, bedensel yetersizlik gibi yardımcı alet/cihaz kullanımı gerektiren durumlarda da gölge öğretmenler hem cihaz kullanımını öğretme hem de cihazla hayatı kolaylaştırmaya model olma açısından önemli katkılar sağlar.
  • Çocuğumuzun; her dakika kendisine model olan, gerektiği yerde, gereken davranışı, gereken miktarda yardımla yapmasını sağlayan bir yetişkin ile olması bulunmaz öğretim fırsatları sunar. Yemek yerken kaşık tutma, otobüse binerken kart kullanma, okula girince selam verme, dersi derste dinleme gibi birçok konuda ve her an öğretim oturumları, bu konuda eğitim almış bir uzman tarafından yapılmış olur.
  • Özel gereksinimli çocuklarımız sıklıkla arkadaş edinme, arkadaşlığı devam ettirme gibi konularda zorlanmaktadırlar. Bu zorlanımı gölge öğretmen ile aşmak mümkün. Bu konuda da model olduğu gibi özel gereksinimi dışarıya anlatan bir elçi görevi de görebilmektedir.
  • Çocuğumuzun olumsuz davranışlarını önlemek, olduğu anda müdahale etmek, sonrasında yardımcı olmak da gölge öğretmenin bize sağladığı kolaylıklardan biri. Çocuğunuzun yanında, onun dışarıya açılan bir penceresi var, gölge öğretmeni. Bence bu çok avantajlı.
  • Özellikle otizmli bireylerin yaşamında gölge öğretmenler sosyal becerileri desteklemeleri açısından önemli yer tutarlar.
  • Çocuğumuzun yanında onu anlayan, onunla aynı dili konuşan bir yetişkinin olması dil ve iletişim becerilerinin de hızla ilerlemesini sağlamaktadır. Gerektiği yerde gerekli şekilde müdahale eden gölge öğretmen, çocuğumuzun konuşma sürecinde yaşanan yetersizliklere müdahale etmiş olur. Bu bulunmaz bir fırsattır.
  • Sıklıkla biz, özel eğitim öğretmenleri, evde uygulanmak üzere ödevler veririz ve ailelerimiz sıklıkla bu ödevleri yerine getirmekte zorlanırlar. İşte bu durumlarda gölge öğretmenler hayat kurtarıcı şekilde ödevleri evde uygularlar. Bu uygulamalar daha sağlıklı ve biz özel eğitim öğretmenlerinin kontrolüne daha açık uygulamalardır.
Kimler gölge öğretmen olabilir?
  • Çocuğumuzun ihtiyacına göre gölge öğretmenin uzmanlık alanı değişebilir. Yalnızca güvenli şekilde ulaşım yapabilmesiyse hedef, herhangi bir eğitim şartı aranmadan, gerekli bilgiler verilerek herkes gölge öğretmen olabilir ancak konu eğitim vermek, çeşitli becerilerin edinimini sağlamak olunca temel düzeyde dahi olsa eğitim psikolojisi, özel eğitim, özel gereksinimli bireyler konusunda bilgi sahibi olunması gerekmektedir. Bu nedenle ülkemizde ve dünyada sıklıkla özel eğitim, psikoloji, çocuk gelişimi gibi alanlarda öğrencilik yapan kişiler gölge öğretmen olmaktadırlar. Benim önerim, en az ikinci sınıfı bitirmiş kişilerin gölge öğretmen olmasıdır.
  • Benim bir diğer kıstasım sabır. Sabırlı olmadığını düşünen, bir ritüeli günlerce ve hatta aylarca uygulayamayacağına inanan bireylerin, bu mesleği yapamayacağını düşünüyorum. Sıradan bir öğretme ortamı olmadığı, her an bir öğretme ortamı olduğu düşünüldüğünde bu fırsatları yakalamak ve doğru değerlendirmek çok çok önemli. Bu süreçte gösterilen sabır ise daha önemlidir.
  • Sıklıkla erkek öğrencilere erkek gölge öğretmen olması  gerektiğiyle ilgili bir algı var. Ben burada şunu hatırlatıyorum: Çocuğumuz ile özbakım ya da cinsiyete dayalı beceriler çalışılmayacaksa, mahremiyet konusunun hassasiyet göstermediği durumlar varsa cinsiyetin hiçbir önemi yoktur.
Bütün bunlara ek olarak bir noktaya daha dikkat çekerek yazımı sonlandırıyorum: Gölge öğretmenliğin de bir sonu olması gerektiği, gölge öğretmenin aşamalı olarak çocuklarımızın hayatlarından çıkarılması gerektiği de unutulmamalı. Burada mühim olan gölge öğretmenin, uygulamalarına gerek kalmadığını fark ederek becerilerin genellenmesini sağlamasının ardında, varlığı ile sunduğu uyaranı aşamalı olarak çekmesidir. Bunu da not düşmeden edemezdim bu yazıya.

Umarım sizler için yararlı bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere.
Kaynaklarım:
Huri, M., & Ceran, E. Otistik Belirtiler Gösteren Okul Öncesi Çocuklarda Duyu Bütünleme ve DIR/Floortime Tabanlı Ergoterapi, Aile Eğitim Müdahalesi ve Gölge Öğretmen uygulamalarından Oluşan Tedavi Modülünün 6 Aylık Sonuçları. Ergoterapi ve Rehabilitasyon Dergisi1(2), 160-161.
Padmadewi, N. N., & Artini, L. P. (2017). Teaching English to a Student with Autism Spectrum Disorder in Regular Classroom in Indonesia. International Journal of Instruction10(3), 159-176.
Uygulamalı Davranış Analizi Ders Notlarım
Öğretim Yöntemleri Ders Notlarım

14 Ekim 2019 Pazartesi

Bir Beceri Olarak Yazı Yazma





Merhabalar. Bildiğiniz gibi özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde Eylül ve Ekim ayları ardı sıra gelen toplantılarla geçen, yoğun zaman dilimleridir. Bizim okulumuzda da şu an aynı telaş var. Çocuklarımızın, okula gidenlerinin %72'sinin toplantısı bitti bile. Düsturumuz belli: Erken kalkan yol alır!
Bu toplantılarda sıklıkla yaşadığım bir durumdan bahsetmek istiyorum: Geniş kapsamlı, toplantı dışı bolca soru. Örneğin YGB tanılı çocuğum için katıldığım toplantıda kendimi, Disleksi tanısı olan bir çocuğa nasıl müdahale edilir konusunda bilgi verirken; zihinsel yetersizliği olan ancak herhangi bir problem davranışı olmayan çocuğumun toplantısında davranış problemlerine nasıl müdahale edilir konusunda bilgi verirken bulabiliyorum. Sınıf öğretmenlerimiz, özel eğitimin dışındaki branş öğretmenlerimiz kaynaştırma sürecine eskisi kadar katı ve olumsuz bakmıyorlar, bu harika! Süreçte yaşanan tek olumsuzluk öğretmenlerin bilgilerindeki yetersizlik. Buna karşın bu sene kiminle toplantı yaptıysam gördüm ki herkes özel eğitimi, kaynaştırmayı öğrenmek için çok hevesli. Bu beni çok çok keyiflendirdi, umutlandırdı.
Buradan, bu sürece destek olan herkese sevgilerimi gönderiyorum.
...
Toplantılardan birinde bir sınıf öğretmeni arkadaşımız Disleksi tanılı çocuğu ile yazı yazma becerilerinde zorlandığını söyleyince, okuldaki çocuk gelişimci arkadaşımız ile oturduk, bir "Yazı Yazma Becerisi Değerlendirme Formu" hazırladık ve öğretmenimize gönderdik. Bu değerlendirme formu ile öğretmenimiz hem nereden başlaması gerektiğini bilecek hem de özel eğitimde basamaklandırmanın, beceriyi analiz etmenin nasıl olduğunu görmüş olacak. Bir taşla birkaç kuş vurmayı sevdiğimi biliyorsunuz.

Basamaklandırmayı şu şekilde hazırladık:

  1. Harfleri/rakamları eşler.
  2. Harfleri/rakamları ayırt eder.
  3. Harfleri/rakamları okur.
  4. Harflerin/rakamların şeklini parmağı ile kopya eder.
  5. Kalem uygun şekilde tutar.
  6. Kalemi yeterli basınçla kağıda bastırır.
  7. Kalemi yeterli basınçla kağıtta hareket ettirir.
  8. Yazma hareketini bilekten sağlar.
  9. Yazarken kolu ve bileği uygun konumda olur.
  10. Harflerin/rakamların başlangıç yönünü bularak kalemle kopya eder.
  11. Harflerin/rakamların tamamı verildiğinde yazar.
  12. Harflerin/rakamların noktalarla sunulduğu çalışmada harfleri/rakamları yazar.
  13. Harflerin/rakamların sadece üç nokta ile sunulduğu çalışmalarda harfleri/rakamları yazar.
  14. Harflerin/rakamların sadece başlangıç noktaları verildiğinde harfleri/rakamları yazar.
  15. Harflerin/rakamların bağımsız olarak yazar.
  16. Gördüğünü harfleri/rakamları yazar.
  17. Söylenen harfleri/rakamları yazar.
Burada hedefimiz somuttan soyuta, edinimden genellemeye, basitten karmaşığa bir yol izlemekti. Çocuklarımızın hem bilişsel hem de fiziksel gelişimini dikkate aldığımız bu basamaklarda ayrıca basamaklar boyunca ipucunun çekildiği bir süreç de ekledik, daha kapmalı bir hal almış oldu.
...
Uygulamak isterseniz seve seve kopyalayarak kendi okulunuzda, sınıfınızda uygulayabilirsiniz. 
Umarım fikir veren bir yazı olmuştur. Haftaya görüşmek üzere, iyi çalışmalar.

29 Eylül 2019 Pazar

Bir Etkinlik Önerisi: Doğumgünü Kutlaması

Merhabalar. Çalıştığım okulda her ay neredeyse ikişer üçer doğum günü kutluyoruz. Doğum günleri o kadar hızlı geliyor ki "Biz daha geçen gün kutlamadık mı o tombalağın doğum gününü?" diye sorar olduk.
Her doğum günü sonrası çeşitli sosyal medya platformlarından yaptığımız paylaşımların ardından, oluşturduğumuz ayrıntılarla ilgili çok fazla soru gelir. Ben de, bu soruların tamamını buradan tek seferde cevaplayarak bir daha gelecek olan sorulara bu yazımı göndermeye karar verdim. Bence çok güzel fikir. Uygulamak isteyenlere de keyifli bir öneri olur.
Hadi başlayalım.
...
Okulda sık sık üzerinde durduğum bir konu var: Samimiyet. Bir etkinlik yapılacaksa herkesin buna samimiyetle ve gönüllü olarak katılması gerektiğini, olumsuz tecrübelerle dahi olsa öğrendim. Bu gönüllü olma durumu beraberinde samimiyeti de getiriyor. Samimiyet, çocuklarımıza olumlu enerji ve doğru uygulama ile dönüş yapıyor. Biz samimiyetle eğlenince çocuklarımız da eğleniyor ve birçok farklı sosyal girdi elde ediyorlar. İlk önerim şu olacak: Doğum günlerinde çalışma arkadaşlarınızı zorunlu olarak bir şeyler yapmaya zorlamayın, gönüllü olan gönlünce yaptığını daha çok sever, unutmayın.


Kutlama öncesinde yapacağınız bütün hazırlıklara çocuklarınızı da dahil etmeniz önemli. Varsın kurabiyeler yamuk, pasta eğri, tabaklar yanlış yerde olsun, yeter ki çocuklarımız bir ürün ortaya koysunlar ve bu ürünleri paylaşsınlar.
Üçüncü önerim ise pastanın olabildiğince uyaran içermesi. Aşağıdaki örnekte ve daha önceki pastalarda neler çalıştığımızı madde madde anlatayım:
  • Mumların rakamlı olması rakam ve sayı kavramlarını çalışmamıza, tek ve iki basamaklı sayı okuma egzersizleri yapmamıza olanak sunuyor. Daha küçük yaş grubundan bir çocuğumuzun doğum günü olduğunda çiçekli ya da farklı şekilli mumları tercih ediyor ve bu mumlar üzerine konuşuyoruz. Mumlar, günün yıldızları oldukları için en önemli uyaran ister istemez onlar oluyorlar.
  • Pastanın üzerindeki yazı çocuğumuza özel olmalı. Okuma yazma bilen bir çocuğumuz ise mümkün olduğunca uzun bir metin de yazabiliriz, harika olur. Bizim okulumuzda sıklıkla pastaları annem yapar, yazısını ben yazarım ve pasta beyaz yazısı siyah olur. Ancak aşağıdaki örnek pastada maalesef annem hasta olduğu için pasta yapamadı ve hazır almak durumunda kaldık. Yazıyı da ben derste olduğum için yazamadım. Pasta siyah olunca beyaz kremamız olmadığı için bu şekilde yazmak zorunda kaldık. Bence ortaya çıkan görüntü fazlaca samimi.
  • Pastanın içeriği de önemli olan başka bir konu. Pastayı annem yapıyor diyordum ya, hangi çocuk neyi daha çok sever, hangi çocuk siyah pasta yemez vs. gibi konulara hakim olarak pasta yapıldığında çocuğumuz önemsenme duygusu yaşıyor ve bu, çocuğumuzun özgüven sahibi bir birey olarak yetişmesi için bulunmaz bir deneyim oluyor. El emeği her zaman çok değerli bence. Bir de pasta olmasına da gerek yok, bolca farklı seçeneğimiz var: Sütlaç, kek, pilav vs. Alerji, ilgi, sevgi, eksik besin ya da sağlıklı tercih gibi bilgiler edinilerek yapılan pastalar/yemekler her zaman daha güzel!


Doğumgünü kutlanılan ortamın özelliklerine geçelim. Biz sıklıkla, havalar güzel olduğunda seminer salonumuzu tercih ederiz ancak son dönemde daha sıcak bir ortam sunduğu için öğretmenler odasını tercih eder olduk. Çocuklarımız bir masa etrafında toplanabiliyor ve daha yakın oluyorlar. Seminer salonumuz biraz daha geniş olduğundan bu imkanı sunmuyor. Bence kutlama yaptığımız mekanlarda şunlara dikkat etmeliyiz:
  • En önemli konu güvenlik! Kutlama yapılan mekanda bütün prizler kapalı mı ve herhangi bir besin yere döküldüğünde hemen temizlenmesi için malzemeler yakın mı? Bu bilgiyi edinip odayı ayarlamak önemli.
  • Daha küçük odalar daha fazla yakınlık sunduğu için daha fazla sosyal deneyim elde edilmesine sebep oluyor. Kocaman salonlar yerine daha küçük odalar/sınıflar tercih edilebilir.
  • Odayı aydınlatırken kutlamaya katılacak çocukların özelliklerini unutmamak gerekli. Örneğin epilepsi hastası bir çocuğumuz varsa fazlaca yanıp sönen ışıklar yerine sabit ışıklar kullanmak güzel bir tercih olabilir.
  • Bir de fazla sıcak olmazsa harika olur! Birkaç çocuk yan yana gelince, birazcık da hareket edince, oda zaten ısınacakken çok sıcak bir oda tercih etmek kutlamayı çileye dönüştürebilir. Ayrıca çocuklarımızın problem davranışlarına ya da sağlık sorunlarına sebep olabilir, dikkat.

Biraz da kutlama sürecinden bahsedelim. 
  • Kutlama yapacağınız çocuğunuzun zihin kuramı becerilerine göre kutlamanın sürpriz ya da değil olmasına karar verebilirsiniz. Çocuğunuz sürprize saldırganlıkla, ağlayarak ya da korkarak tepki verecekse sürpriz yerine haber vererek, çok öncesinde hazırlayarak alana getirmek daha doğru olacaktır.
  • Kutlama esnasında her çocuğunuz ile eşit ilgilenmeye çalışın. Sadece doğum günü kutlanan çocuğumuzu merkeze alıp diğerlerinin kendilerini önemsiz hissetmesine neden olmak istemeyiz. Mum üflenirken her çocuğumuzu dahil etmek, sohbet etmek, hediyeleşirken sık sık alkışlamak bunlara örnek verilebilir.
  • Pasta kesme, pastayı servis yapma gibi becerileri, deneyimleyebilecek seviyede olan çocuklarınız ile deneyebilirsiniz. Bağlamına uygun etkinlik her zaman en güzel öğretendir.
  • Pastayı değil de süreci önemsediğinizi çocuklarınıza belli edin. Her çocuk pasta için kutlamaları sever ancak siz hediyeleşmeyi, kutlamayı daha coşkuyla; pasta yemeyi daha sıradan bir halde yaparsanız çocuklarınıza pastanın o kadar da önemli olmadığı algısını ufak ufak vermiş olursunuz. Tabi ki belirli bir yaşa kadar pasta hep değerli kalacaktır. Burada asıl hedef yetişkinlik döneminde doğru beslenme alışkanlığı edinmesi için doğru duygusal deneyimleri elde etmesini sağlamaktır. 
  • Mumlar üflenirken söylenen şarkıyı, kutlama sırasında odada olan çocuklarınızın dil ve konuşma becerilerine göre şekillendirebilirsiniz. Burada her çocuğumuzun katılımını sağlayarak her açıdan olumlu bir tablo oluşturmuş oluruz.
  • Pasta yenirken çocuklarımızın çatal kullanma, bardaktan içecek içme gibi becerilerini değerlendirme ve destekleme fırsatı da bulabiliriz. Bu nedenle, desteğe ihtiyacı olduğunu bildiğimiz çocuklarımıza destek vermeye önce kendimizi sonra diğer çocuklarımızı sonra da destek verdiğimiz çocuğumuzu hazırlamalıyız. Rencide etmemek, etiketlememek çok önemli. 


Bu tür kutlamalarda kurum psikoloğunun bulunmasını değerli buluyorum. Her dakika, her çocuğumuzun, her hareketi birçok bilgi barındırıyor. Bu nedenle bir psikoloğun gözlemi bence çok değerli. Burada, bizim psikoloğumuz Mustafa Gürcan çocuklarıyla sohbet ediyor, onları gözlemliyor ve gerekirse ufak ufak cümleler ile onlara, anında müdahalede bulunuyor.


Değinmem gereken son konu ise hediyeleşme:
  • Kutlamaya katılan her bir çocuğun, doğum günü olan çocuğa hediye vermesi benim içim çok değerli. Öncesinde hediyeleri hazırlar ve bir poşete koyarım, doğum günü çocuğu gelmeden herkese paylaştırırım ve kutlama sonrası herkes sırayla hediyesini sunar. Bu sırada nezaket kurallarının tamamını çalışmış olurum. "Tüşkür ederim."ler, "Rica ederim."ler havada uçuşur ve ben mest olurum.
  • Ayrıca her hediye sonrası, doğum günü çocuğumuz da arkadaşlarına hediye verir. Burada amacım: "Bana hediye ettiğin için mutluyum ve seni de mutlu etmek istiyorum. Bu hediye senin için." algısını vermektir. Ayrıca yukarıda da bahsettiğim, diğer çocukları değersiz hissettirmeme durumu için önemli bir etkinlik oluyor bu. 
  • Hediyeleri kasıtlı olarak fazla pahalı, büyük ya da ilgi çekici seçmem. İkinci el tişört, küçük araba, kalem, çocuğumun ilgisine göre boya kalemleri vs. olabilir. Abartılı hediyelerle hem aileyi hem de çocuklarımızı mahcup etmenin doğru olmadığına inanıyorum. Bu mütevazılığın çocuklarımıza böyle öğretileceğine inanıyorum.
  • Bir de en son doğum gününde bir etkinlik daha buldum. Bütün hediyeleri gazete kağıdına sardım. Böylece her hediye eşit ilgi çekiciliğine sahip oldu. Bundan sonra her doğum gününde bunu yapacağım. Kendime söz veriyorum.
Bir doğum gününde bunları çalışıyorum, çalışıyoruz. Siz de doğum günü kutlamalarına eklediğiniz minik becerileri bizimle paylaşabilir ve bizim de daha verimli süreçler yaşamamıza vesile olabilirsiniz. Seve seve yazıma ekler, herkese bu fırsatı sunarım.
Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle.


23 Eylül 2019 Pazartesi

Alternatif Öneri'nin Video Örneği

Merhabalar. Geçtiğimiz haftalardan birinde, bir çocuğum ile uygulamaya koyduğumuz alternatif bir iletişim yöntemi "işlevsel dil"i anlatmıştım sizlere. Kendi yaptığımız basamaklandırmadan, bu basamaklandırmayı kullanma şeklimizden vs bahsettiğim kapsamlı bir yazı olmuştu. Videosunu ise sonra çeker, sizinle paylaşırım demiştim. Sonunda çektim ve şimdi sizlerle paylaşıyorum.
Eğer o yazımı hatırlamıyorsanız buradan ulaşabilirsiniz. Yazı sonrasında videoyu izlemekte fayda var.
Videonun içeriği hareketlerin nasıl yapıldığını gösteren kısa kısa klipler. Sonunda ise, çocuğum ile yemek, çak ve ver hareketlerini deneyimlediğimiz minik bir kesit de var.
Şimdiden iyi seyirler, haftaya görüşmek üzere.



19 Eylül 2019 Perşembe

Beceri Analizi Nasıl Yapılır?



Merhabalar. Birkaç haftadır, okulların açılması ile meslek kardeşlerimden gelen soruların yoğunluğu arttı. Bu sorular sıklıkla alan değiştiren ve özel gereksinimli çocuklara bir fayda sağlamak için didinen, farklı branşlardan olan öğretmenlerden geliyor. Özellikle beceri analizi konusunda bol bol soru alıyorum, ben de "Beceri analizi nedir?"den ziyade, "Beceri analizi nasıl yapılır?" üzerine odaklanmak istiyorum bu yazımda. Çünkü "Beceri Analizi Nedir?" başlıklı bir yazım daha öncesinde vardı. Buradan o yazıma ulaşabilirsiniz.

Beceri analizinin basamaklarını yazarken birçok farklı yöntem kullanabilirsiniz:

  1. Bunlardan ilki Alberto ve Troutman'ın dilimize çevrilen Uygulamalı Davranış Analizi Kitabı'nda anlatılıyor. Çalışacağınız becerinin bütün hareketlerini liste halinde yazın, sonra bir arkadaşınıza okuyun, siz okurken arkadaşınızın her cümleyi uygulamasını bekleyin. Eksik, yanlış ya da fazla olan maddeleri, kelimeleri şekillendirerek beceri analizinizi oluşturun.
  2. Prof. Dr. Bülbin Sucuoğlu'ndan aldığım Uygulamalı Davranış Analizi dersinden ise şöyle bir notum var: Beceriyi uygularken video kaydı alıp, video kaydını izlerken her bir hareketi yazarak beceri analizi oluşturabilirsiniz.
  3. Yine aynı dersten başka bir notta ise şu var: Beceriyi yaparken her harekette durup her bir basamağı yazarak da beceri analizi yapılabilir. Her harekette durup yazmak analizin daha sağlıklı olmasını sağlayabilir.
  4. Aynı notlarımdan son öneri ise şu: Başka bir yetişkini, beceriyi sergilerken izlemek ve izleme esnasında becerinin basamaklarını yazmak da güzel bir analiz yapma şekli olabilir.
  5. Bir de ben bunlar dışında şunu öneriyorum: Bir beceriyi biz de etrafımızdaki insanlar da yanlış yapıyor olabiliriz. (Örneğin tuvalet kullanımı. Birçok yetişkin tuvaleti yanlış şekilde kullanırken bu kullanımı çocuklarına da öğreterek yanlış öğrenimin kuşaklar boyu devam etmesini sağlıyor.) Artık internette her bir becerinin sergilendiği videolar mevcut. O videoları izleyerek de beceri analizi yapılabilir. Bu da ayrı bir bakış açısı sunması açısından bence önemli.
Umarım yardımcı olabilmişimdir. Bundan böyle, soruların tamamına topluca bir cevap olarak bol bol bu yazıyı paylaşacağım sanırım.
Okuyup vakit ayırdığınız için teşekkürler, haftaya görüşmek üzere.

9 Eylül 2019 Pazartesi

Rehabilitasyon Merkezleri İçin Dekorasyon Önerileri Yazı Dizisi - 2

Merhabalar. Geçen hafta başladığım yazı dizimin ikinci yazısını sizinle paylaşıyorum. Geçen hafta, yazımı yayınladıktan sonra çok değerli dönüşler aldım. Birçok yeni öneri, fikir ve hayal var şimdi aklımda. Bu hayaller, fikirler ve öneriler gerçek oldukça, sizinle paylaşmaya gayret edeceğim. Sanırım bu yazı dizisi ara ara kaleme aldığım, hepimizin bir bütün haline getirdiği, uzun sezonlar devam eden bir mahalle dizisine dönüşecek ve bu beni çok heyecanlandırıyor.
Hadi bu haftaki önerilerime başlayalım.


 1- Kurumların/okulların müdürleri, sıklıkla çocukların ulaşamadığı, daha yoğun otorite imajları içeren ve biraz da "yukarıda" kalan bir profil sergilerler ülkemizde. Sayın Bakan'ımızın oluşturduğu "bize yakın yönetim" profili ile bunun yıkılacağını şimdiden söyleyebilirim. Buna ek olarak seneler önce bu okulu kurarken yaptığım okumalarda gördüm ki okul yönetimi ne kadar "samimi" ve "yakın" olursa o kadar iyi. Samimiyetten kastım velilerle abla/ağabey ilişkisi değil. Bütün velilerime "siz" diye hitap etmeninin önemini biliyorum ancak odamın kapısının her zaman açık olması bu samimiyetle ilgili bence. Bir rehabilitasyon merkezinde ya da bir okulda, yönetimin kapısının hep açık olması bence yeterince güven verici bir ilişki kurmak için yeterli. Ki, bu açık kapıdan belirli kişiler değil herkes girebiliyor, girmeli.

2- Bu açık kapının yanında sıklıkla çocuklarımla ve velilerimle iletişim kurmamı sağlayan uyarı levhaları, özel gün kutlamaları ya da fotoğrafta gördüğünüz gibi geri sayımlar olabiliyor. Bu pencere sayesinde çocuklarımla ve ebeveynleriyle sıklıkla iletişim kurabiliyorum. Muhabbet etmeye vaktimiz ya da bahanemiz yoksa, bu pencere güzel bahaneler oluşturabiliyor. Buna ek olarak farkındalık oluşturmamız gereken konularda da bulunmaz bir yardımcı! Pencereleri donatmak okulu da şenlendiriyor, önermesi benden.

3- Bazen bu köşeyi çocuklarım ile birlikte hazırlıyorum. Burada da "çevre düzenleme" ve "estetik" konularında gömülü öğretim yapmış oluyorum. İnce kas becerileri, görsel dikkat... Bunları saymıyorum bile.


4- Hazır okul yönetiminden bahsetmişken, bir de odamın içinden bahsedeyim size. Bu öneriyi Yeni Zelanda'da özel eğitim faaliyetleri yürüten bir öğretmen arkadaşımdan almıştım. Çocuklarının fotoğraflarının karşısında olduğu bir çalışma alanının, onu daha çok motive ettiğini söylüyordu. Denedim ve evet, haklı. Her görüşmemde, her aldığım kararda, her zorlandığım dönemde, her çalışma zamanımda tam karşımdalar ve bana gülümsüyorlar. Grup seanslarında çekilmiş fotoğraflar, derse giderken merdivenlerde çekilmiş fotoğraflar, bahçedeki fotoğraflar derken birçok anı var tam karşımda. Burada şunu atlatmadan geçemeyeceğim: Bir çocuğum bu tabloda kendi fotoğrafı olmadığını fark etti ve, fark edebileceğiniz gibi, çerçevenin üst kısmına getirip kendi fotoğrafını astı. O günden beri odama izinsiz "dalarak" bu çerçeveyi izlemiyor; çünkü artık orada kendisinin de olduğunu biliyor. Bu muhteşem!

5- Çerçevenin solunda gördüğünüz diğer bir grup çerçeve ise benim diplomalarım. Aldığımız eğitimlerin şeffaf bir şekilde velilerle, çocuklarla paylaşılması gerektiği taraftarıyım ben. Örneğin bir veli bana bir soru sorduğunda "Uzmanlık alanlarım bu tablolarda var ve bu benim alanıma girmiyor. Sizi şu hocama yönlendirmem daha doğru." diyebiliyorum. Ayrıca muhatap oldukları uzmanın nerelerden geçip buralara geldiklerini görmek de velilerde daha saygı dolu olma hissi uyandırıyor görüşündeyim. Ben kendi odama bunu astım, ilerleyen dönemde paylaşacağım kartlarla da bekleme odasında her bir uzmanın özgeçmişini keyifli bir üslupla anlatarak koydum. Bütün velilerimiz hangi uzmanımız ne iş için eğitim aldı biliyor, bu harika.


6- Eski sekreter masamızın olduğu yer, sekreter koltuğunun azizliğine uğramış ve biraz siyahlaşmış ve lekelenmişti. Bu karartı beni ve babamı pek rahatsız eder olmuştu. Bir gün oturduk ve bu alanı yeniden tasarladık. Daha doğrusu birlikte planladık, babam uyguladı ve bu şekilde bir köşemiz oldu. Bu köşe sayesinde yoğun olarak "organizasyon becerileri" çalışmış oluyoruz. Örneğin ayın 14'ünde ne olacak, 28'inde ne yapılacaktı gibi sorular sık sık konuşulunca, çocuklarımız da değişiklikleri kabul etme, bu durumlara adapte olma gibi beceriler daha hızlı edinmiş oluyorlar.

7-Bu köşenin içinde dört adet farklı alan var: Teşekkürler Köşesi, Duyurular Köşesi, Haftanın Sözü Köşesi ve Anılar Köşesi. Her köşenin bir amacı var.
Teşekkürler Köşesi; önceki hafta olan güzel bir olay/durum için ilgili kişiye teşekkür ettiğimiz ve çocuklarla nezaket kuralları çalıştığımız köşe.
Duyurular Köşesi; o ay ya da hafta içerisinde olacak etkinlikleri çocuklarımıza önceden haber verdiğimiz köşe.
Haftanın Sözü Köşesi; önceki  günlerde okulda dile getirilmiş ve herkesin diline dolanmış esprili bir cümlenin aktarıldığı köşe. Burada amacımız çocuklarımızın sözlerinin bizim hayatımızda bir "şey" ifade ettiğini onlara göstermek.
Anılar Köşesi; geçmiş günlerden fotoğraflar sergileyerek çocuklarımıza okulun bir parçası olduğu hissini verme amacıyla oluşturulan ve "Başından geçen bir olayı anlatma." amacını gerçekleştirmek için fırsat sunduğumuz bir köşe. Çok da işe yarıyor bence.
Okulunuzun girişine her hafta değiştirdiğiniz böyle bir köşe hazırlamak bence çok keyifli. Hele ki bu köşe, her ay değişen belirli bir çocuğun sorumluluğunda ise...


8- Son dönemde küresel ısınma ve iklim krizinin yaşantımıza ve geleceğimize etkilerine ilişkin oldukça fazla kafa yoruyor ve ne yapabilirim diye çok sorguluyorum. Bu sorgulama bu denli yoğunlaşmadan önce de kağıt, su, elektrik tüketimi gibi konularda tasarruf konusunda okulda farkındalık oluşturmaya çabalıyordum. Okul açıldıktan birkaç hafta sonra okula aldığım ilk şeyler bu geri dönüşüm kutuları oldu. Burada amacım doğaya saygıyı gömülü olarak çocuklarımıza öğretmek.

9- Öte yandan başka amaçlarım da var. Her katta bir tane olan bu kutular, çocuklarımıza "geri dönüşüm", "tasarruf", "bilinçli tüketim" gibi konularda ilham olmamıza yardımcı oluyor.
Tek yüzü kullanılan her kağıt okulumuzda müsvedde oluyor, ikinci yüzü kullanılınca bu kutulara atılıyor.
Ya da elimizdeki çöpün bu kutuya ait olup olmadığını üzerindeki resimlere bakarak belirliyor ve "benzer", "farklı", "nesne kategorileri" gibi konularda da öğretim yapmış oluyoruz. Bunlar bulunmaz fırsatlar.


10- Geçtiğimiz yıl hepinizin tanıdığı Engelli  Hakları Savunucusu Ayşe Sarı, bir çağrıda bulunmuştu. Bu çağrı ile biz de okulumuza engelli hakları sözleşmesinin eğitim hakkını içeren 24. maddesini duvarımıza astık. Ailelerimizin, okuduğunu anlama becerisi olan çocuklarımızın okuması için değerli bir kaynak olduğunu düşünüyorum. Siz de okulunuza bu gibi hak temelli bilgilendirme levhaları asarak velilerinizin daha bilinçli olmasını sağlayarak çocuklarınızın hayat kalitesini arttırabilirsiniz. Ayrıca suistimale oldukça açık bir alan olan "özel gereksinimli bireylere destek" konusunda, ailelerin haklarını öğrenmesini sağlayarak, haklarının sabote edilmemesi ya da suistimal edilmemeleri konusunda onlara destek olmuş olabilirsiniz.

Bu haftaki önerilerim bunlardı, görüş ve önerilerinizi nereden bana ulaştıracağınız biliyorsunuz. Haftaya görüşmek üzere.

2 Eylül 2019 Pazartesi

Rehabilitasyon Merkezleri İçin Dekorasyon Önerileri Yazı Dizisi -1

Merhabalar. Birkaç yıldır bir merkezin kurum müdürlüğünü yaptığımı artık biliyorsunuz. Bu kurumu daha sağlıklı, işlevsel ve çocuklar için eğlenceli kılmak adına elimden geleni yapıyorum. Bu süreçte Amerika'dan, Kanada'dan, İzlanda'dan ve daha birçok ülkeden özel eğitim öğretmenlerini takip ederek, onların okullarında yaptıkları çalışmaları ve dekorasyonları kendi okuluma adapte etmeye çalışıyorum. Bu yazımda da sizlere bu adaptasyon çalışmalarımdan bahsedeceğim. Biraz uzun bir yazı olduğu için dizin oluşturmam gerekiyor, bu yazı ise ilk yazım. Hadi başlayalım.


1- İlk önerim kullanılabilir, temiz ve birçok uyarıcı ile donatılmış tuvalet, lavabo ve banyonun olması. Maalesef çok kalabalık ve birçok farklı yetersizliği olan bireyin aynı anda bulunduğu kurumlara bunu önerdiğimde birçok değişiklik yapılması gerekecektir ancak butik ve belirli yetersizlikler konusunda uzmanlaşmış okullarda uygulamak daha kolay.
Bir seminerde Meral Hoca'mız (Meral Çilem Ökçün Akçamuş) bu uyarı levhalarının taşınabilir olması gerektiğini söylemişti. O seminer sonrası bütün uyarı levhalarımız portatif oldu. Çocuğumuzun seviyesine göre bu levhaları değiştiriyor ya da kaldırıyoruz. Bu da minik bir öneri olarak eklenebilir.
"Temiz" kelimesini özellikle kullandım. Çünkü temiz bir yere kendimizi ait hissetmemiz daha kolaydır, kendimizi orada daha rahat hissederiz. Bu nedenle temiz tuvalet, banyo, lavabo, mutfak bence çok çok önemlidir. Öğretmenler, öğrenciler, veliler; temiz bir ortamda oldukça, daha aktif ve sağlıklı olurlar. Bu bence önemli bir öneri.


2 - İlgi çekici perdeler! Burada şuna dikkat edilmeli; öğrenci profili. Daha büyük yaş grubu ile çalışılan bir okul ise daha sade, küçük yaş grubunun çok olduğu okul ise onların gelişim dönemlerine göre seçilmeli perdeler.
Her malzemeden etkinlik çıkarabilen bizler, en çok perdeleri kullanıyoruz farkında olmadan. Güneş geldi kapat, dışarıda çocuğumuzun korktuğu köpeğin geçme saati geldi kapat, güneş gitti aç, aa komşu geçiyor selam verelim aç... Böyle bahanelerle perdeler ön planda olabiliyor.
Bir de çocuğumuz sınıfa girdiği anda kocaman beyaz bir kumaş değil de içinde birçok uyaran olan perde görünce daha değerli oluyor. Sınıfa adaptasyon süresi kısalırken sevme derecesi artıyor.
Ben okuldaki her perdenin böyle eğlenceli olmasına bayılıyorum.


3- Okul duvarlarına, özellikle, öncelikli renk kavramlarının bulunduğu resimler eklemek de önemli bir konu. Kırmızı, çok sık çalıştığımız bir kavram, birçok güvenlik becerisinin öncelikli becerisi. Bu nedenle duvarlarda bol bol kırmızıyı kullanmayı tercih ettim ben. Ayrıca duvarlarımıza ara ara yeni resimler ekleyip çıkararak çocuklarımızın ihtiyacına göre okula şekil verebiliyoruz.
Benim öncelikli önerim; içinde kırmızı olan resimleri duvarlarımıza çizmeniz.


4- Üniversitede günaydın çemberi denen bir etkinlik öğretilmişti bize. Staj zamanımızda çocuklarımız ile yapmamız istenirdi. Günaydın, nasılsın, bugün hava nasıl, günlerden ne gibi birçok soruyu barındıran bir etkinlikti. Ben de bu etkinliği okula uyarlamak için girişe bu çalışmaları astım. Merhaba, hangi yıldayız, hangi aydayız, ayın kaçı, günlerden ne, hangi mevsimdeyiz, hava nasıl, sen nasılsın ve bugün ne giydin soruları ile çocuklarımızı karşılıyoruz.
Ders, çocuğumuz kapıdan girer girmez başlamış oluyor. Buradan ayrılıp sınıfa giderken öğretmenimiz, çocuğunun okula nasıl geldiğini fark edip dersi ona göre şekillendirebilme şansına sahip oluyor. Bence çok değerli bir köşe burası.


5- Bekleme odasına kitaplık koymak çok güzel oldu. Ufuk Hoca (Ufuk Timuçin) okulumuzu ziyarete geldiğinde kitaplıktaki kitapları işlevsiz görmüştü. Ben de birkaç değişiklik ile ailelerin ilgisini çekebileceğini düşündüğüm kitapları ekledim. Gelen ailelerimizin; bekleme odasında, bahçede, koridorlarda kitap okuduğunu görmek beni çok mutlu ediyor.
Aileler bir de öğrendikleri yeni bilgileri öğretmenlerine sorunca değmeyin keyfimize. Unutmayalım ki biz öğretmenlerin bilgiyi yayma görevi de var ve bu kitaplık bu görevi çok güzel yapıyor.


6- Ulaşılabilir ve temiz mutfak! Bu mutfak annemin mutfağı. İçinde yok yok. Okulumuza gelişi şerefine parti düzenlediğimiz fırın, çocuklarımızın lavaboya ulaşmasını sağlayan tabure, öğretmenlerimizin çeşit çeşit kahve ve kupaları, çay makinemiz, bitki çayı kutumuz, velimizin hediyesi kek kalıplarımız, baharatlığımız, şekerliğimiz derken koca bir mutfak oldu burası. Velilerimiz istediği zaman gidip çayını kahvesini alabiliyorken asıl amacımız çocuklarımızın burayı kullanması ve çeşitli kural ve becerileri denemesi. Örneğin ben mutfaktayken çocuğum geldiğinde "Buzdolabından çikolata alabilir miyim?" dediğinde nezaket kurallarına uymuş, izin vermediğimde ise mutfak kurallara uymuş olmakta; minicik bir sosyal beceri etkinliği.




7- Ayın Yıldızları Tablosu! Bu tabloda her ay, on çocuğumuzu belirliyoruz ve çocuklarımızın ilerlemelerini bütün okul ile paylaşıyoruz. Hem çocuklarımız hem aileleri hem de öğretmenleri onore olmuş oluyor. Burada bir de önem verdiğimiz becerileri ailelere göstermiş oluyoruz. Yani çocuğumuzun selam vermeyi öğrenmesi havuz problem çözmesinden daha değerli, bunu ailelere göstermeye çabalıyoruz.
8- Haftanın yazısı panosunda ise o hafta özel bir durum var ise genellikle onunla ilgili bir yazı kaleme alıyoruz ve ailelerimiz ile paylaşıyoruz. Sonrasında orada paylaştığımız yazıları dosyalayarak ailelerin ulaşmasını sağlıyoruz. Bilgilendirme ve bazen de aileleri özel konularda rencide etmeden bilgilendirme için bence çok keyifli bir çalışma.


9- Her sınıfta bir canlı çiçeğin olması hem öğrencileri hem öğretmenleri daha özenli kılıyor. Özellikle su çok seven çiçekleri tercih etmeliyiz ki her gelen çocuğumuz ufak ufak su döktüğünde, çiçeklerimiz çürümesin.
Fotoğraftaki su yoncası hayatımıza çok tatlı anılarla girmese de şimdi okulumuzun her yerinde ve hatta ailelerimizin evinde.
Çiçekleri çocuklardan gizlemek, zarar verirler kaygısıyla uzaklaştırmak bence çok doğru değil. Zarar versinler, üzüntümüzü görsünler, sonra bizimle birlikte onarsınlar, baksınlar, büyütsünler, açan çiçeklerini görsünler ve doğaya saygıyı öğrensinler. Bir öğretmen daha ne ister!


10- Ailelerimize dersleri hatırlatıcı küçük notlar verirsek, bu notları da buzdolaplarına yapıştırmalarını istersek; çocuklarımızın organizasyondan kaynaklanan problemlerini en aza indirmiş olabiliriz. Hem de kendini organize etme, plan yapma gibi becerileri çalışmış da oluruz evde. Biz okul açıldığında bunları tasarladık, çok da kullanışlı oldu.

Haftaya önerilerime devam edeceğim. Soru, görüş ve öneriler için nerelerden bana ulaşacağınızı artık çok iyi biliyorsunuz. Görüşmek üzere.